X-4

108 9 4
                                    

Bugün Kasım'ın altıncı günüydü. Önce gökyüzünden birkaç damla düştü ve sonrasında bütün sokağı süpüren bir yağmur seli başladı.

Dışarıda bulunan herkes, evine kaçmanın yolunu arıyor, kimisi de yağmur dinene kadar bir sundurmanın altında beklemenin daha iyi bir fikir olduğuna inanıyordu. Buraların dar sokaklarını bilirsiniz, insan kargaşası alanın darlığından hemen göze çarpar.

Tüm bu olanları penceremin ardından izlemek, artık benim için alışılmış bir durum olmuştu. Masanın üzerinde duran kahvaltıya el sürmeden, bir fincan çay eşliğinde çevrede olan biteni izliyordum.

"Bugün sizi ilk nerede ve ne zaman gördüğümü de anlatmak istiyorum. Sanırım bunu daha önceki mektuplarımda hiç dile getirmedim. Bundan yaklaşık dört yıl önce yağmurlu bir günde, sokaktan aşağı kırmızı çamur akarken görmüştüm sizi."

Tıpkı yazdığınız gibi, yine bu güne benzer bir günde görmüştünüz beni, değil mi?

Benim hiç sizi ilk kez gördüğüm bir anım olmadı. Benim bu mektuplar dışında hiç sizinle ilgili anlatacağım bir hikayem olmadı. Dört yıl boyunca kendinizi bir an olsun fark ettirmeden nasıl benimle yaşadınız?

Benim için tüm bunlar neden hem acı, hem de gizli bir sevinç yumağı?

Biri tarafından bu kadar sevilmek, nadir insanların erişebileceği bir mutluluk olmalı. Sonu hüsran olmasaydı, bu durumla gurur duyabilirdim. Size, bana bağlandığınız kadar bağlanamayacağımı daima bilirdim, fakat yüzünüze bakıp gülümseyebilirdim.

Oradan bakıp hâlime gülüyorsunuz, değil mi? Ne kadar bencil bir adam olduğumu her geçen gün görerek benden tiksiniyorsunuz. Burada durmuş, tüm sevginizin karşılığında size sadece gülümseyebileceğimi söylüyorum. Rezil bir adamım, bu kadarı kâfi!

Ansızın camın ardından gördüğüm suret, beni bu boğuk düşüncelerimden koparıp alırken, fincanı masanın üzerine bırakıp sorgulama fırsatı tanımadan odadan ayrıldım. Dış dünyayla bütün ilgimi kestiğimi bilen birkaç bakış, bu ani çıkışım üzerine gözlerini merakla bana çevirdi. Açıklama yapacak biri değildim, nitekim buna fırsatım da yoktu. Basamakları hızla inerken atı alacak kadar vakit harcamak yerine tahta kapıyı açarak sokağa atıldım. Yağmur biraz durulmuş gibi görünüyor olsa da varlığını unutturmak istemiyor gibiydi.

Durmaksızın koşarken, sokağın az önceki kalabalığına göre boşaldığını fark ettim. Attığım her adımda suların etrafa sıçraması ve benim zerre kadar bunu umursamamam birbirini takip ediyordu. Evden epey uzaklaşmış, gördüğüm kişiye de bir o kadar yaklaşmıştım. Uzun zamandır bu kadar hızlı hareket etmediğim için göğsüm sıkışmıştı. Fakat duramazdım. Aramızda yalnızca birkaç adım fark kalmışken 'durmak' kelimesini aklımdan geçiremezdim.

Sizi görmüştüm, Bayan Sızı. Önümde yağmura aldırış etmeyen, aramızda yakın bir uzaklık olan, elimi uzatsam bu kez yakalayacak olduğum sizi görmüştüm.

Ölmemiştiniz!

Kahverengi saçlarınız sırtınıza dökülüyor, uzun eteğiniz yağmur sularına karışıyor, yüzünüzün görünen tarafı gün ışığında pırıl pırıl parlıyordu. Daha fazla bu görüntüye kayıtsız kalamadım. Elimi uzattığım gibi kolunuzdan yakaladım. Bana dönen yüz, tenimi ürpertmiş, ateşe dokunmuşum gibi elimi kaçırmama sebep olmuştu. Bu siz değildiniz. Oysa pencereden bakarken siz olduğunuza emindim. Hatta bu kadar yakınınızdayken bile siz olduğuna emindim. Her şey gözlerimiz kesiştiğinde son bulmuştu. Bu gözler size ait değildi.

Anlamsız gözlerle yüzüme bakmayı sürdüren kadına karşı mahcup olmuştum. Ellerimi havaya kaldırırken... ellerim... titrediğini ancak fark ettiğim ellerim, başkasına aitmiş gibi bana yabancı gelen ellerim...

"Afedersiniz... benzettim."

Ellerimi hızla odağımdan çıkararak kadına bir açıklama yaptım ve ardından bir tane daha.

"Birine benzettim."

Daha fazla orada duramazdım. Sırtımı dönüp geldiğim yola yeniden girdim. Nasıl bu kadar kontrolsüz davranabilirdim? Öldüğünüzü bildiğim hâlde nasıl olur da bir başkasını siz sanarak peşine takılabilirdim?

Oysa onun siz olmadığını daha ilk temas ettiğimde anlamıştım. Eğer o kadın siz olsaydınız, ellerim yine ateşe değmiş gibi olurdu. Fakat bu kez bir yabancıya dokunduğum için değil, hiç yakınında bulunamadığım varlığınızın heyecanından...

Bakışlarım pantolonuma takıldığında, önce sıçrayan kirli suların lekelerini ve ardından da ayakkabılarıma bulaşan çamuru gördüm.

"Ayakkabılarınızın etrafı çamurlaştığı için üzerinizde net bir memnuniyetsizlik vardı. Siz her zaman dış görünüşünüze önem veren asil biri oldunuz."

Sesiniz kulaklarımda yankılanmıyordu. O kadar şanslı olma fırsatını kaçırmıştım. Lâkin kâğıda yazdığınız bu cümleler, ansızın gözlerimin önüne gelmişti. Dört yıl önce, beni ilk gördüğünüz zaman sizden habersiz biri olarak yağmurdan ve bana verdiği zarardan şikayetçi olmuştum. Bugün ise, sizin için yağmurda koştum, kire bulandım ve üstüm sırılsıklam. Bu kez de benden habersiz olan sizsiniz...

Daha önce böyle bir durumun içinde bulunduğumu hatırlamıyorum. Tüm bunları aklım başımdan gitmiş gibi yaptım. Oysa şimdi aklım başımda ve benimleyken, bunu itiraf etmekte bir sakınca görmüyorum;

Bayan Sızı, sanırım burada olsaydınız, size sadece gülümsemekle yetinemezdim...

⭐️

İntihar Mektupları - 2 [ Tamamlandı ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin