Dünyanın tüm acımasızlığına inat kendini var etmeye didinen kız çocuklarına ithafen.🖇️
Düşünüyorum da sanırım hayattan istediğim tek şey mutluluktu. Başkalarına bakıp imrendiğim, sürekli düşlediğim şey mutlu olmaktı ama bazen bu en temel arzu bile ölümcül derecede zorlayıcı olabiliyordu. Mutluluk öyle büyük şeylerden oluşmazdı ki. Bir çiçek, bir çocuk, hatta bazen gökyüzünün renk cümbüşü bile seni mutlu edebilirdi fakat bazen hikayemiz bunları bile gölgeleyecek kadar karanlık ve kötü başlamış olabiliyordu. Her yol çiçekli ve ışıklı başlamazdı elbet, her yolun bataklıkta ve karanlıkta başlamadığı gibi ama istisnalar kaideyi bozmazdı ve ben de hayatın istisnalarından biriydim.
Beni dinleyen kalabalığın şarkımın sözlerine hep bir ağızdan eşlik etmesi, bana bakarken gözlerinde mutluluk parıltıları oluşması, bunu görmek, duymak, en derinden hissetmek huzur veriyordu. İçim inanamayacağım derecede mutlulukla doluyordu. Gözlerimi kapatıp kalbimden yayılan ritmin şarkılarım aracılığıyla dışarı çıkmasına izin verdiğim ilk an hayatın koşturmacası benim için duruyordu. Sahnede geçirdiğim o kısacık zamanda her şeyi unutuyordum. Sanki zihnim sıfırlanıyordu, ruhum kasvetli dünyadan uzaklaşıp rüya gibi diyarlarda dolandıktan sonra bana geri dönüyordu. Ruhum ve zihnim tazelenmiş gibi hissediyordum, bu benim bir nevi dünyamdaki sıkıntılardan kaçış ve deşarj oluş yöntemimdi. Zorlu yolculuğa bir mola vermek gibiydi.
İnsanlar şehirler gibidir. Kimisi süslü ve ışıklı, hayatın cıvıl cıvıl aktığı, insanların gülümsediği, her şeyin çok daha kolay olduğu bir semtte doğar; benim gibi şanssız kimisi de şehrin kimsenin uğramak istemediği tekinsiz arka sokaklarında. Ben bir karanlığın içine doğdum, doğduğum gibi de bir kader biçtiler bana. Bedenim belki doğduğum eve, aileye ve topraklara ait fakat ruhum değil ve ben, hayata gözlerimi açtığım günden beri biliyordum o eve ait olmadığımı.
Benim gülüşlerim vardı onların yasak dediği, benim hayallerim vardı onların başımıza bela mı olacaksın sen dediği, benim sevgim vardı onların asla bilmediği, benim şarkılarım vardı onların asla dinlemediği, benim kanatlarım vardı ne zaman uçmayı denesem kan revan içinde bıraktıkları ama bir de vazgeçmeyişim vardı onların ruhunun asla duymadığı.
Gaziantep'in en şanlı konağında doğdum ben. Soy adımız söylendiğinde herkes dönüp saygı duruşuna geçer, namımız herkesçe bilinir, şanımız yedi düvele yayılırdı ama herkesin imrenerek baktığı o konak zulümden başka bir şey değildi. Zira on altı yaşıma basana kadar gözyaşları içinde uyumadığım tek bir günümün olduğunu sanmıyordum.
Kız çocuğu öyle herkesin içinde gülmez derdi babam, kız çocuğu öyle herkesle konuşmaz, dışarı çıkmaz, atasının sözüne karşı gelmez derdi. Zira bunları yapmak istediğim için, sadece yaşımın gerektirdiği gibi bir çocuk olduğum için de benden iliğiyle, kemiğiyle nefret etti. Bense o konakta geçirdiğim on altı yıl boyunca her gün hissettim onun kalbindeki katran karası zehrin bana zerk edişini. Babam o konaktaki herkes için bir kabus gibiydi, ben de onun sinirini en çok bozan kişi olduğumdan diğerlerinin kurtarıcısıydım. Eğer o gün kötü bir gün olmuşsa, ki olmaması ihtimal dahilinde bile değildi babam mutlaka sinirlenecek bir şey bulurdu ve o tokat hep benim yüzümde patlardı. Eğer ben de bana vurmaya hakkın yok dersem, ki inadımdan bu cümleyi suratına haykırmadığım tek bir günüm yoktu, o zaman sanki düşmanıymışımcasına tekme tokat bana girişirdi. Yeterince hıncını alamazsa belindeki kemeri çözer, hırsla sırtımda patlatırdı. Sırtım kan revan içinde kalana kadar önceki günden kalan yaralarımı yeniden kanatırdı. Benim yaşımdaki bir çocuk ağlayıp bayılırdı belki canının acısından ama ben gözümün yaşarmasına dahi izin vermezdim, o da buna daha da öfkelenir hıncını yine benden çıkarırdı. O gün şansım yaver gidecek olursa erken yorulurdu. Saçımdan tutup beni bodrumdaki mahzene kadar sürükler, üstümdeki yırtılmış elbiselerimle zifiri karanlıkta farelerin cirit attığı yere kilitlerdi. Kanın kokusuyla fareler bana saldırır, bütün gece işkencem olurdu ve bu aynı döngüde istisnasız her gün devam ederdi. Karanlıktan korkardım başlarda, sonunda korkularım yoldaş oldu bana. Korkularımla yüzleşmeyi kendi yaralarımı sararken öğrendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANKI
Aksi❝ Eğer hikayeyi zayıf olan anlatırsa, tacı takan hep kötü olmak zorundadır. ❞ 🦋 Alisa Alangoya, zirvede parlayan şöhretinden yeniden doğmuş; geçmişin acılarını hafızasından silerek hayallerinin peşin...