Bölüm 9
Ne zamandır ev kızı olup da kendini bu denli eve kapattığını hatırlamıyordu ki muhakkak böyle bir şey hiç olmamıştı. O seyahatlere âşık bir kadındı. Eğer inat ederse günün üç öğününü de farklı ülkelerde yiyebilirdi. Ama kafese kapatılmış kuş misali üç gündür evden dışarı adımını dahi atmamıştı. Şimdi üç kişilik koltuğun ortasında oturmuş kapalı olan televizyonun ekranından yansıyan görüntüsüne bakarken, evin duvarları üstüne üstüne geliyordu. Bu yoğun dürtüyle yerinden kalkarak hızla dış kapıya ulaştı. Montunu ve ayakkabılarını giyerek kendini dışarı attı. Şimdiden sonra yaşayacağı çevreyi tanıyacağı ufak bir gezinti yaparak bu sıkıntısını üzerinden atabilirdi.
Apartmandan dışarı çıktığında yüzüne çarpan soğuk havayla tüm vücudu ürperirken montunun yakalarını iyice kaldırmış ve tüylü şapkasını da başına geçirmişti. Bulundukları mahallede genellikle evler dip dibe ve eskiydi. Nereye gittiğini bilmeden yürümeye devam ederken evler de giderek seyrekleşiyor, ağaçlar sıklaşıyordu. Dışarıda şimdilik kendisinden başka kimse yoktu ki böyle bir soğukta böyle olması doğaldı. Fakat evlerde de herhangi bir hareketlilik gözüne çarpmamış ya da en ufak bir ses gelmemişti kulağına. İşte bu biraz garipti.
Sert esen rüzgâr bedenini okşayıp geçerken, gözlerini kapatarak yerinde kalakaldı. Rüzgâr sanki Sibirya soğuğu taşıyordu esintisinde. Tüyleri ürperirken soğuktan mı yoksa sokağın derin sessizliğinden mi, karar veremedi. Gözlerini açtığında bakışları şaşkınlıkla irileşti. Gözlerini kapatmadan önce karşısındaki manzaranın karşısında olmadığına yemin edebilirdi! Şu an karşısında bir yol değil bir orman vardı. Yol burada bitmişti. Buraya yürüdüğünü hiç ama hiç hatırlamıyordu. Başını çevirerek arkasına baktığında evlerin çok uzakta kaldığını fark etti. Nasıl olmuştu bu böyle?! Hissettiği korku ve panik, içinde dalga dalga yükselirken derin nefesler alıyor ve aldığı soğuk nefesler ciğerlerini yakıyordu. Göğsü körük gibi inip kalkarken arkasına dönüp koşmak istedi; ama bir şey onu durdurdu. Bir ses...
Daha arkasına bile dönememişti. Dönseydi belki bir gayret koşardı; ama... Vücudunu bir titreme almışken bu kez bu titreyişin soğuktan olmadığına emindi. Kaskatı kalmış bedeniyle öylece dikilirken gözleri ağaçlardan birindeki hareketliliği fark etti. Sonrasında dallardan gürültülü bir ses gelmiş ve oldukça büyük bir şey ağaçtan düşmüştü. Devasa bir şey... Hem de dört ayağının üstüne...
Kocaman bir kediydi bu! Tam bir kedi değildi; ama... Kedigillerdendi! Bu bir panterdi! Hem de kapkara bir panter!
Genç kadın tereddütle bir adım geri atarken gözlerini önündeki devasa yaratıktan ayıramıyordu. Geriye doğru bir adım daha attığında hayvan ona doğru hareketlenmişti. Arkasına dönerek koşacak gücü kendinde bulduğundaysa panterle burun buruna geldi. Hayvanın kömür karası tüylerinde sanki başka hiçbir renge yer yoktu. Tek dikkat çeken şeyse safir mavisi gözlerdi. Yeşilleri korkudan kocaman olurken bu kez gerçekten paniğini harekete dönüştürerek koşmaya başladı. Nereye koştuğunun bir önemi yoktu. O kadar korkmuştu ki ormanın içine koştuğunun farkında bile değildi. Yakalanması ve kaçınılmaz sonla karşılaşması an meselesiydi! Böyle devasa bir hayvandan kaçmasına imkân yoktu ki onu tam arkasında hissediyordu. Koşmaktan nefesi kesilmişken ağacın birine dayanarak durmak zorunda kaldı. Sırtını ağaca yasladığında, pençesine düşmemek uğruna can havliyle koştuğu kara panter tam karşısındaydı. Hayvanın mavi gözleri, kadını olduğu yere mıhlarken içindeki panik durulmaya başlamıştı. Boğazına oturan yumruyu indirmek için yutkunurken hayvan ağır adımlarla kendisine doğru geliyordu. Her bir adımında insan suretine bürünürken kadını bir duygudan başka bir duyguya sürükleyerek...
Aralarında hiç mesafe kalmadığında, adam sanki kadının tüm oksijenini kendine çekmişti. Naz, derin nefesler alırken adam üzerine doğru eğiliyordu. Bir elini, kadının başının üstünden ağacın gövdesine yaslamışken diğer eli kadının yüzüne yönelmişti. Başparmağı bir oyunbozan gibi kadının dudaklarının üzerinde gezinirken kadın gözlerini kapatmıştı. İçindeki karmaşık hislerden kurtulamıyordu. Şu an hiçbir şeyi bilemiyordu. Tek bildiği şey, kendisi ne kadar giyinikse adam o kadar çıplaktı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın 'Naz'lı Hâli / Kaldığımız Yerden Devam (:
RomanceHayatından geçen her bir gün, dolu dolu tabirinin karşılığıydı Naz için. Sonu gelmeyen seyahatler, bitmek tükenmek bilmeyen partiler, sıfırlarını dahi saymaya uğraşmadığı bir banka hesabı, anne babası, dedesi ve hatta daha birçok insanın ilgisi... Ş...