Bölüm 14
Her saniye biraz daha içine işleyen ve birbirlerine aykırıymış gibi gelen tüm çiçeklerin birleşerek oluşturduğu, tatlı bir sarhoşluk veren o koku burnuna dolarken ne yapabilirdi ki?
Boşta kalan elini, göğsüne gelişi güzel yayılmış olan dalgalı saçlara değdirdi. Her bir hareketinde koku biraz daha yoğun geliyordu ve her an daha çok titretiyordu içini. Ama aldırış etmeden bir tutam alarak iki parmağı arasında oynamaya başladı. Beyaz yüzündeki o güzel, yeşil gözlerini gizleyen göz perdelerinin çevresindeki, dışarıdaki loş ışığın yüzüne gölge düşürdüğü kıvrılmış kirpiklerini seyretti bir süre. Kadının saçlarında gezinen parmakları kendi yollarını bulmuş gibi elmacık kemiklerine ulaştı. İki parmağının tersiyle hafifçe okşarken dolgun dudaklarını buldu sonra. O her fırsatta büzülen bebeksi dolgun dudaklara kendisine aitmiş gibi parmak uçlarıyla dokundu. Gül pembesi dudakların parmak uçlarından tüm vücuduna gönderdiği uyarılar öylesine yoğun olmasına rağmen aldırmayarak o yoğunluğa olan açlığıyla başparmağını alt dudağında gezdirmeye başladı.
Aslında evli olmamaları, birbirlerine aitlik sözü vermeden bu yatağı paylaşıyor olmaları, içerideki sözde misafirleri bile umurunda değildi. Şu an kollarındaki bu güzel melek gözlerini açsa kesinlikle onun kendisini paylayacak sözlerine ve bir süre de olsa sinirden alev alev yanacak olan bakışlarına rağmen, onu öperdi.
Kendisine koyduğu tüm engelleri kaldırarak kadının kendi göğsündeki ağırlığını koluna verip ona doğru döndü ve bir süre doğrudan karşısındaki yüzü izledi. Vücudu ona isyan bayrağını en kırmızı hâliyle kaldırmışken, o ona dokunmamaya çalışıyordu. Hangi erkek buna karşı koyabilirdi ki?
Böylesine etkileyici bir kadın! Kendi kollarında! Hem de ne olduğundan habersiz bir şekilde kendisine sarılmışken! Kim bilir şu an rüyalar âleminde kaçıncı kez, kendisini içermeyen rüyalar görüyordu. Üstelik kadın izinsiz tüm rüyalarını istila ederken... Bu haksızlık değil miydi?
Bu duruma sinirlenirken cezayı kime keseceğini şaşırdı. Çünkü içinde bu duruma karşı tarifsiz bir öfke canlanmıştı. İşte bu yüzden... Şimdi her şeyden habersiz, masumca kıvrılmış dudakları öpecekti. Bu cezadan ziyade öfkesinin kapana kıstırdığı ateşler içindeki vücuda bir damla su gibi gelecekti. Devamıysa gürleyen bir şelale olurdu muhakkak...
Ama yapamazdı. Masumca uyuyan bu uyuyan güzeli öperek rüyalarından ayıramazdı. Uyandığında ona bir prens vaat edebilir miydi? Tabii ki edemezdi; çünkü kendisi bir prens değildi. Uyandığında kadını bekleyenler; kendini bulacağı gerçek bir hayat ve istenmeden paylaşılan çift kişilik bir yatak olacaktı. Bu düşüncelerinde boğuşurken genç kadının prensten çok onu bir Yunan Tanrısının cisim bulmuş hâli olduğunu düşünüyor olması adamın aklına gelecek en son şeydi.
Kadının alnına dökülen saçları geri çekerek çehresini saç tellerinden arındırırken hâlâ büyük bir kararsızlık içindeydi. Onu öyle çok öpmek istiyordu ki... Bugün nefesinin tadı bile kendi nefesini kesmişken dudaklarının hissettireceği duyguları tahmin dahi edemiyordu. Ama... Ne olursa olsun yine de böyle bir şey yapmayacaktı.
Kendisine daha fazla işkence çektirmemek için kadının bedeninden biraz olsun geri çekilirken genç kadın kıpırdanarak gözlerini hafifçe açtı. Kısık gözlerinden etrafa yayılan yeşiller dışında adam hiçbir şey göremezken, kadının dudaklarında beliren tebessüm dikkatini çekti ve kendine engel olamayarak o tebessüme karşılık verdi. Kadın, adamın aralarına koyduğu mesafeyi kapatarak ona doğru sokulurken sırt üstü yatan adamın göğsünün üzerinde ellerini birleştirerek çenesini dayadı ve bir süre hiçbir şey söylemeden uyku mahmuru hâliyle adamın gözlerinin maviliklerine baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın 'Naz'lı Hâli / Kaldığımız Yerden Devam (:
Lãng mạnHayatından geçen her bir gün, dolu dolu tabirinin karşılığıydı Naz için. Sonu gelmeyen seyahatler, bitmek tükenmek bilmeyen partiler, sıfırlarını dahi saymaya uğraşmadığı bir banka hesabı, anne babası, dedesi ve hatta daha birçok insanın ilgisi... Ş...