Arkadaşlar, uzun bir süre sonra yeniden merhabalar. Hayatı Yalan'dan sonra biraz es vermiştim. Aslında anlatacağım hikaye yeni bir hikaye değil. Hayatı Yalan'dan önce yazılmış, benzer bir konuda olan bir hikaye. Bu hikayede de hafıza kaybı anlatılıyor. Konusu Hayatı Yalan'a göre daha sade, daha basit ve daha anlaşılır diyebilirim. Benimle yeni tanışanlar için söyleyeyim Hayatı Yalan'da Türk karakterler ve bolca entrika var. Okumak isteyenleri o hikayeme de beklerim. Bu kitapta yabancı karakterler olacak. Bu hikayeyi bastırmayı planlıyordum ama sanırım geçen sene hikayeye benzer bir dizi çıkmış. Öyleyse kendime saklamanın anlamı yok diye düşündüm. 15 Bölümlük bir hikayemiz var. Bölüm uzunlukları wattpad hikayelerine göre farklı gelebilir. Şimdiden keyifli okumalar...
***
İnsanlar hayatları boyunca anı biriktirmek için yaşarlar.Bunları ölümsüz hale getirmek için resmederler, fotoğraf çekerler, günlük tutarlar, yazılar yazarlar.Sanki onları kaydetmek kaybetme ihtimalini ortadan kaldıracakmış gibi, sanki ölümsüz olmaları unutulmalarına engel olabilecekmiş gibi...Benim de resimlerim, fotoğraflarım, günlüklerim ve yazılarım vardı ama onlar da diğer her şeyle beraber geçmişimde kalmıştı. Yaşayacaklarımdan bihaber bu hastane köşesinde beni bulacak kişiyi bekliyordum. Onu bekliyordum...
"Merhaba, bugün nasılsın?"
Mavi kıyafetli hemşire eline hasta dosyasını alıp incelemeye başladı.Kahverengi kıvırcık saçları omzuna dökülüyordu.Gözleri de saçlarıyla aynı tondaydı.Kısık gözler bana döndüğünde cevap verme gereği hissettim.
"Hâlâ kaza yapmış gibi hissediyorum.Bu normal mi?"
Hemşire gülümsedi.Bunu yaparken göz kenarında oluşan kırışıklıklar yaşını ele vermişti.Belki otuzdu belki otuz beş...
"Trafik kazası geçirmiş birine göre gayet normal.Ama sorduğum şey bununla ilgili değil.Hafızanla ilgili.Bir şeyler hatırlayabildin mi?"
Omzumu "Hayır." dercesine silkerek gelecek cümleyi bekledim.
"Pekala.Bu kötü oldu.Polisler seninle kaza hakkında konuşmak istiyor.Hatırlamadığın bir şeyi onlara anlatamayacağın konusunda uğraşmamız gerekecek."
Dudaklarımı gerip gözlerimi kapattım.
"Kim olduğuma dair bir fikirleri var mı?"
Gözlerimi açtığımda hemşirenin üzgün ifadesi sorumu yanıtlamıştı bu da hastane beni bir süre daha misafir edecek demekti.Başımı çaresizce iki yana sallayarak yataktan doğruldum.
"Kazayı yaparken çantamın, kimliğimin yanımda olmaması çok garip.Aceleyle bir yere gitmek için evden çıkmış olabilirim ya da işime geç kalmışımdır ve yetişmeye çalışıyorumdur, belki de çantamı unuttuğumu fark edip eve gitmek istemişimdir.Bilmiyorum.Her ihtimal bana uzak geliyor ama tanıdık gelen bir şeyler olmalıydı.Bir insan arabayla nereye gider ki?"
Hatıralarımı saklamakla meşgul olan başımı tutup düşünmeye çalıştım.
"Peki, araba...Arabanın plakasını araştırmışlar mı?Bu, benim kim olduğumu ortaya çıkarır.Sonuçta araba benim olabilir...Belki de ailemin..."
Hemşire, benimle olan göz kontağını kesmiş, dosyamda bir şeyler işaretliyordu.Dosyayla işi bitince ondan bir cevap beklediğimi fark ettiğinde utanıp umutsuzca başını yana doğru eğdi.Hiçbir şey demeden dosyamı yatağımın ucundaki masaya bırakarak sessizce dışarı çıktı.Gözlerimi devirip bir süre karşımda duran ahşap dolabı ve duvarın boyalarını seyrettim.Boyalar beyaz ama pütürlü, duvarlar kalın ama bazı yerlerinde çatlaklar var.Yine de kolonlar yapıyı ayakta tutabilecek gibi görünüyor...Eski ama sağlam yapılmış bir hastane olmalı.Üstümdeki beyaz örtüyü yana sıyırıp ayaklarımı aşağı sarkıttım.Bir süre de yeri izledikten sonra sıkılıp yataktan kalktım.Biraz etrafta gezinsem sorun olmaz, herhalde.Kapının önünde kaos ortamı hakimdi.Az önceki hemşireye benzer yaklaşık on kişi vardı ve hepsi birbirini itip hızlı adımlarla bir yerlere gitmeye çalışıyordu.Dışarıdaki bu karmaşa içimde huzursuzluğa neden olsa da tüm gücümü toplayıp dışarıya doğru bir adım attım.Holdeki ışığın yoğunluğu gözlerimi kamaştırmıştı.Elimi tavandan gelen ışığı kesecek şekilde uzatıp gözümün aydınlığa alışmasını bekledikten sonra koridorda dolaşan hastaları inceledim.Altmış yaşlarında, erkek.Kolu kırılmış.Muhtemelen banyoda kayıp düşmüştür.En sağdaki kısımda...Kırk yaşında, kadın.Kırk yaşında olduğuna eminim çünkü hemşireye otuz dokuz olduğu konusunda ısrar ediyor.Üzgünüm, kesinlikle kırk yaşındasınız hanımefendi!Gözlerimi çevirip beni kendi durumumdan uzaklaştıracak bu olaya benzer ilgi çekici şeyler aramaya başladım.Koridorun diğer tarafına döndüğümde köşede duran iki polis memurunu gözüme kestirdim.Uzakta olsalar da hararetli bir şekilde ne konuştuklarını istemsiz merak etmiştim.Koridorun karşısına geçip görüş açımı genişlettiğimde yanlarındaki üçüncü kişiyi fark ettim.O kişi polis memuru gibi görünmüyordu.O zaman memurların burada olmasına neden olan olayla ilgili biri olmalıydı.Polislerden daha uzun görünen bu adam fit bir vücuda sahipti.Düzenli spor yaptığını anlamak için ekstra bir ipucuna ihtiyacım yoktu.Yaş olarak ise...Düzgün fiziğine bakarak yirmi yedi yirmi sekiz desem de yüzündeki köşeli hatlar ve sert ifade otuzlu yaşlarında olduğunu gösteriyordu.Sarıya dönük, kahve saçları ne çok kısa ne çok uzundu yine de tarayarak şekil verdiğini söyleyebilirdim.Sakalının olmamasına bakılırsa günlük temizliğine özen gösteren bakımlı biri olmalıydı.Üzerinde takım elbise olması önemli bir yerde çalışıyor izlenimi veriyordu.Polis memurları birbirlerine bakıp bir şeyler söylediğinde adam onlara iyice yaklaşıp bir şeyler fısıldadı.Yüzünün her kası gerilmişti, memurlara ciddi jest ve mimiklerle emirler verdiğini düşündüren hareketler sergiliyordu.Konuşmasını bitirdiğinde yeşil ağırlıklı ela gözleri etrafta gezinirken bir anda üstümde sabitlenmişti.Polis memurları duyduklarını onaylayıp kafalarını sallarken onlar da bakışlarını bana doğru yönelttiler.Sert mizaçlı adam yüzündeki ifadeyi bozmadan üstüme doğru uzun adımlarla gelip aramızdaki mesafeyi çabucak kapattı.Sonrasındaysa uzun kollarıyla beni sıkıca sardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşlerimden
Beletrieİnsanlar hayatları boyunca anı biriktirmek için yaşarlar.Bunları ölümsüz hale getirmek için resmederler, fotoğraf çekerler, günlük tutarlar, yazılar yazarlar.Sanki onları kaydetmek kaybetme ihtimalini ortadan kaldıracakmış gibi, sanki ölümsüz olmala...