Bazen içten atılan çığlıklar daha kuvvetlidir. Ölüme giden bir yolda susmak ise, sesin kısılmış hâlidir. Kimse duymaz ama o ses, insanı sağır eder. Hayat, insanı her şekilde sınar. Bazen vazgeçmen gerekir, gitmen gerekir, düşmen gerekir. Bazen de düştüğün yerden kalkman gerektiğini söyler hayat sana. Umutla gittiğin yollar çıkmaz sokakla bitermiş, hayat bana bunu da öğretti. Hayat bana, her an her şeyin olabileceğini kafama çiviyle kazıdı.
Sanki bu sabah bir umutla aldığım haberi hiç yaşamamış gibi. Sanki, bir hevesle aldığım haberi kutlamamışız gibi. Ben, kaybettiğim umudumu her sabah gün yüzüne çıkarıp, her akşam yaşadığım hayat yüzünden tekrardan kendi ellerimle öldürmekten yoruldum. Ben, artık daha kötüsü olamaz dediğim sabahın akşamında en kötüsüyle mücadele etmekten yoruldum. Ben, artık çok yoruldum.
Bakamadım. Baktım, gitmek istedim. Gidemedim, olduğum yerde bilincimi kaybettim. Gözlerimi açtığımda bir ambulansın içinde, kolumda serumla birlikte uzanıyordum. Önce siren sesi doluştu kulaklarıma. Bu siren sesi, polis arabasına aitti. Sirenlerin arasına karışan gürültülü insan sesleri kulaklarımla buluşup başımda ağrı yaratıyordu.
Gözlerimi açtım, ambulansın içindeki ışık fazla rahatsız ediciydi. Sürdüğüm rimel yüzünden birbirine yapışan kirpiklerim birbirinden ayrılırken gözlerimde derinden hissedilen bir sızı bıraktı.
"Uyandı!" dedi Yasemin. Işığın etkisiyle kamaşan gözlerimin kadrajına önce Yasemin girdi. Meriç gözlerime bakarak emin olmaya çalıştı. Doğrulmak istedim. Yasemin omuzlarımdan tutmaya çalışıp yatmam gerektiğini söyledi fakat onu dinlemedim ve hızla iterek ayağa kalktım. Kolumda ki serumu, ambulansın bir köşesinde bulduğum pamuk sayesinde baskı yaparak çıkardım ve kendimi mekanın köşesine park edilmiş ambulanstan dışarı attım.
Etrafım polislerle doluydu. Yolun az ilerisinde ise, yolu kaplayacak şekilde sarı bir şerit çekilmişti. Şeridin önünde gazeteciler ve insan topluluğu vardı. Çektikleri şeridin aynısından mekanın kapısında da vardı. Etrafımda daha dikkatli baktım. İleride park edilmiş arabalara, bir diğer mekanlara, gözümün alabildiği kadar mekanın içlerine, şeridin gerisinde duran insanların simasına özenle baktım. Hepsini, birer birer, hepsini tek tek hafızama kazıdı gözlerim. Unutmamak istedim. Bu topluluğun içinden çıkan bir katili hafızamdan ömrüm boyunca hatırlamak istercesine kazıdım aklıma.
Başımın dönmesini umursamayarak mekan girişine doğru ilerledim. Mekanın önüne çekilen şeridi aştığımda bir polis durmam için seslendi ancak duymamazlıktan geldim. Meriç polise birkaç şey söylerken kendimi çoktan dar koridorun içine atmıştım. Siyah renge boyanmış, led ışık ve sarmaşık sarkıtılmış olan duvar üzerime doğru geliyormuş gibi hissettim. Bir an önce bu koridorun bitmesi için dua ettim.
Bitti. Mekanın merkezindeydim artık. Her bir noktada bulunan polisler, mekanın sahibi olduğunu düşündüğüm adam ve o... Atlas Solmaz. Sandalyeye oturmuş, dirseğini diz kapağına dayamış ve iki elini birbirine kenetlemişti. Başını önüne eğmiş ve öylece duruyordu. Bir adım attım ona karşı. Sanki geldiğimi hissetmiş gibi önce kafasını kaldırdı. Gözleri gözlerimle birleşince o yumuk bakışlarının ardında tarifi olmayan duygular sezdim. Üzüntü desen, değil. Sinir desen, hiç değil. Karmakarışık, sonucu olmayan bir bakış.
İçinde yaşattığı savaşı gizlemek istercesine tekrardan başını önüne eğdi. Etrafıma baktım önce. Olay yeri inceleme ekibi her taraftaydı. Her bir noktada beyaz kıyafetli adamlar vardı. Bakışlarımı lavaboya giden koridora çevirdim. Sarı bir şerit çekilmişti. Bir polis önce şeridi açtı. Şerit açılır açılmaz koridorun sonundan siyah, uzun bir torba taşıyan dört adam belirdi. O an, hayatım boyunca aklımdan silinmeyecek olan ânı yaşadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜHÜR
ActionÇekip gitmek istedim. Neresi olursa, neresi bana bu yaşananları unutturacaksa oraya gitmek istedim. Ancak netice belliydi. Yaşananlar unutulmaz, bir köşeye mühürlenir, yüreğine yerleşir ve seni içten içe fethederdi. Anladım ki; çekip gidecek yeri o...