Öyle bir duruma gelmiştik ki; yaşadıklarımızın birer kabustan ibaret olduğunu dilemek, dilemeye mahkum olmak ve aynı zamanda bunları yaparken gerçekleri yaşamak hayatın cilvesiydi.Bir gece koynumda uyuttuğum, ellerimle kıymalı börek yedirdiğim insanın iki gün sonra ölmesi gerçekten de şaka gibiydi. Ucuz eğlence mekanında ölmeyi kimse haketmiyordu, o da haketmemişti. Oysa o ucuz eğlence mekanına gitmeyi aylar önce planlamıştık. Eğer Lalin, istediği bölümü kazanırsa tüm sevdikleriyle bu mekana gelip kutlama yapacaktık.
Nereden bilebilirdik ki?
Canice öldürülmüş, parçalı bulutlu bir havada tam bir hafta önce gömülmüş ve aramızdan ayrıldığını her geçen gün bir kez daha hatırlatmıştı.
Tarih, 15 Haziran 2016
Saat, 9.45
Hava, bol gri bulutlu.
Günlerden, İstanbul'a veda.
Radyoda çalan şarkıyı sigaram eşliğinde dinliyordum. Son bir hafta içinde annemle Trabzon'a gidip kendimize uygun bir ev bakmıştık. Üç günlük Trabzon keşfimize bugün sonsuza dek devam etmeye gidiyorduk. Tüm ev eşyaları toplanmış, hazırlıklar en ayrıntılı haliyle yapılmıştı. Bugün İstanbul'da son günümdü.
Gece yarısı uyanırsan.
Yatağın boş yastığın soğuk.
Fener alayları sokaklarda.
Aç kapını aç balkona çık.Sigaramı alarak balkona çıktım ve ayaklarımın altında olan İstanbul'a baktım. Ellerimi balkon demirlerine yasladım ve uzun süre etrafa bakmaya devam ettim. Sigaramdan bir duman daha almak için yeltendiğimde miyop olan gözlerim sitenin girişinde gözlerimin ezbere bildiği bir siluetle karşılaştı.
Bak bırakmış aşk meleği.
Kim bilir kiminle uçuyor.
Işık saçan kanatlarıyla.
Sanki şehir senden kaçıyor.İnat ederek, tam da ona bakarak sigaramı sonuna kadar içtim. Bakışlarını çoğunlukla benden kaçırıyor, ancak tekrardan baktığında yumuk ve kara gözleri, gözlerime hücum etmekten asla çekinmiyordu.
Sakın sanma pişman olur sabaha.
Yanılmıştır dönecek sana.
El sallayan sevgiliye veda et.
Ömrün İstanbul'a elveda.Son bir bakış atarak balkondan çıktım ve musluğa doğru ilerledim. Kendime su doldurdum ve birkaç yudum alarak susuzluk hissini giderdim. Aç olan mideme yayılan berrak su, midemi az da olsa sızlatmıştı. Acilen bir şeyler yemem lazımdı.
Radyoyu kapattım ve masanın üzerinde duran cep telefonumu alarak girişe doğru ilerledim. Beyaz spor ayakkabılarımı giyinirken sabahın vermiş olduğu uyuşukluk hissini üzerimden atmam gerektiğini bir kez daha kendime hatırlattım. Şu an hesaplaşmaya gidiyordum ve bu şekilde durmamam lazımdı.
Evin anahtarını alarak kendimi dışarıya attım ve geniş asansöre binerek giriş kata indim. Asansörün kapıları açılırken beni karşılayan şey yine büyük, devasa ve sivri taşlara sahip olan avize oldu. Bahçeye çıktığımda kadrajıma tekrardan o girmişti ve beni görmemesi işime gelmişti. Küçük adımlarla sessiz olduğumu düşünüyordum. Yanına vardığımda başını kaldırmış ve yumuk gözleriyle bana bakmıştı.
"Naber?" dedim onun gibi kalçamı arabasına yaslayarak. Başını olumlu anlamda sallayarak, "İyi." dedi, sadece iyi. Kaşlarımı kaldırarak ben de onun gibi başımı olumlu anlamda yavaşça sallamıştım. Aynı soruyu bana sormamasının sebebi belki de suçlu olduğu içindir. Peşime adam takacak yüzü bulan, konuşmaya da yüz bulmalı bence.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜHÜR
ActionÇekip gitmek istedim. Neresi olursa, neresi bana bu yaşananları unutturacaksa oraya gitmek istedim. Ancak netice belliydi. Yaşananlar unutulmaz, bir köşeye mühürlenir, yüreğine yerleşir ve seni içten içe fethederdi. Anladım ki; çekip gidecek yeri o...