•°•°Bölüm Beş•°•°

27 5 0
                                    

Korkudan kaskatı kesilmiş bir halde dururken müdire Lilian korku dolu gözlerle bana bakıyordu.
"Eldalote, Elanor dediğim anda yüzün bembeyaz oldu. Yine görü mü gördün?"
Yutkundum. Ne diyeceğimi bilemiyordum. En iyisi sorun yokmuş gibi davranmaktı. Dudaklarımı yaladım.
"Yok, iyiyim. Daha ne kadar burada kalmam gerekiyor?"
Müdire gülümsedi.
"İstediğin zaman çıkabilirsin. Bugün büyü dersimiz var. Ben size ateş gücünüzü kontrol etmeyi öğretiyorum. Akşamüzeri de Aleron ile kılıç dersin var. Toparlan ve hazır ol."
Elini saçlarıma götürdü ve saçlarımı hafifçe okşadı. Gülümsememe engel olamadım. Kendimi tutamayıp ona sarıldım. Tarçın kokuyordu. Elmalı turta gibiydi. Geri çekildiğimde ona mahcupça baktım.
"Bir an sizi annemin yerine koydum. Hastalandığımda benimle ilgilendiğini hayal ederdim."
Müdire eliyle gözlerini sildi. Ayağa kalktı usulca. Bana başıyla selam verip odadan çıktı. Yerimden kalkıp yandaki yatağın üzerinde duran siyah elbisemi giydim.

Koridorda ilerlerken birden karşıma Merope çıktı. Hemen bana sarıldı.
"Sana bir şey oldu diye çok korktum. İyi misin? Kütüphanede bayılmıştın ve bizi revire almadılar." Dedi biz hâlâ sarılırken.
"Şu görülerden birini görmüştüm. İyiyim."
Beni bıraktığında elini alnıma koydu. Derin bir nefes aldı. Sonra koluma girerek beni kenara çekti ve alçak sesle konuşmaya başladı.
"Aleron'u ilk kez öyle korku dolu gördüm. Sana bir şey olacak diye ödü kopuyordu. Olanları müdireye anlatırken sesinin titrediğini fark ettim. Sanırım senden hoşlanıyor."
Dudakları yukarı kıvrılmıştı. Gülerek başımı iki yana salladım.
"Sanmıyorum. O... Ulaşılmaz gibi görünüyor. Benimle ilgilendiğini düşünmüyorum."
"Ben düşünüyorum. Hareketlerine dikkat et. Anlayacaksın."
Nefesimi dışarı verdim.
"Bak, Merope. Buraya eğitim almak için geldim ve aşkla da işim olmaz. Bir daha böyle ithamlarda bulunursan seninle konuşmam."
Merope başını salladı ve bakışlarını kaçırdı.

Odama gidip üzerime yapışan siyah elbisemden kurtuldum. Büyü derslerinde giymemiz için verilen kırmızı deri üstlükle altlığı giydim. Aynada kendime baktığımda kıyafetlerime vuran güneş ışığı parlak kıvılcımlar oluşturuyor gibiydi. Etrafımda dönüp bunun tadını çıkarttım. Kendimi güzel kıyafetlerin içinde hiç görememiştim bu zamanlara dek. Keyif verici bir histi. Bir süre Merope gelir diye bekledim ama gelmedi. Belki de derse gitmişti. Odadan çıkıp koridoru hızla geçtim. Bir grup öğrenci kapısında kırmızı çiçek olan kapıdan içeri girdiler. Doğru ya, ateş eğitimi dersleri kırmızı kulede yapılıyordu. Hafifçe aralık olan kapıyı itip içeri girdim. İçerisi adeta bir görsel şölendi. Kırmızı duvarlarda asılı kırmızı mumlardan çıkan ateş dalgalı hareketlerle dans ediyordu. Bakışlarımı tavana kaldırdığımda kocaman kırmızı bir çiçek çizimi gördüm. Gerçek bir çiçek gibi kusursuzca çizilmişti.
"Çizimleri Lorenzo Castilla yapmış."
Konuşan kişiye döndüğümde benden epey uzun birini gördüm. Siyah saçları omuzlarına dökülüyordu. Kırmızı pelerini güçlü kollarını sarıyordu. Gözleri yeşilin güzel bir tonuydu.
"Adım Orion." Dedi ve elini bana uzattı.
"Eldalote."
Elini dostça sıktım. O anda Aleron yanımızdan geçiyordu ve bizi görünce durdu.
"Çene çalmayı bırakın. Müdire gelmek üzere. Hemen yerinize geçin. Eldalote, sen yanıma gel."
Emir verir gibi konuşması canımı sıkmıştı. Orion gözlerini devirdi ve bana gülümseyip sol tarafa geçti. Ben de Aleron'un peşinden gittim. Merope sarışın bir kızla konuşuyordu.
"Selam." Dediğimde kız bana baktı ama Merope beni duymamış gibi ona bir şeyler anlatmaya devam etti. Bu, kalbimi kırmıştı. Kısa süre sonra müdire geldi ama ben onu dinlemekten çok Merope'ye bakmakla meşguldüm. Neden beni görmezden geliyordu? Biri görüşümü kapatana dek ona bakmaya devam ettim. Müdire avuçlarını ileri uzatmış ateş gücünü deniyordu.
"Ateş kendi başına hareket etmeyi sever. Ona hakim olabilmek çok zordur. En zor kontrol altına alacağınız güç ateştir. Sabırlı olmalısınız. Uzun sürecektir ama başardığınızda yenilmez olabilirsiniz."
Sözleri bitince avuçlarından çıkan ateşi serbest bıraktı. Ateş kelebeklere dönüştü ve hepsi içerdekilerin omzuna kondu. Ateşten kelebekler bizi yakamıyordu.

Ders bitince Merope'nin yanına gittim. Yine beni görmezden gelip uzaklaşmaya çalışınca kolundan tutarak onu durdurdum. İleri doğru bakıyordu.
"Sana dediklerime kızmış olmalısın ama seni üzmek için söylememiştim. Buraya gelmemdeki asıl amaç güçlerimi kullanmayı öğrenip kayıp ailemi bulmak. Aşktan bahsettiğinde sinirlendim bu yüzden. Hayatımda ilk sıralarda yer almıyor." Başını bana çevirdiğinde gözlerinin dolu dolu olduğunu gördüm. Bana sıkıca sarıldı ardından. Ben de ona sarıldım. Biz sarılmış bir halde dururken yanımıza Aleron geldi.
"Birazdan dövüş eğitimine başlayacağız, Eldalote. Hazırlansan iyi olur. Seni ormanın girişinde bekleyeceğim."
Başımı salladım ve Aleron gitti. Merope ile birlikte biz de kırmızı kuleden çıktık.
"Senin eğitmenin kim?" Dedim yürürken. Merope nefesini sıkıntıyla dışarı verdi. Hoşlanmadığı bir konu olduğu belliydi.
"Aslında benim de ilk geldiğimde bir eğitmenim vardı. Birkaç ay eğitim aldım ama bir türlü beceremedim. Ne kadar çalışırsam çalışayım kılıcı düzgün tutamıyordum. En son oku kendime saplamayı başarınca dövüş eğitimi almamı iptal ettiler. Sadece büyü eğitimi alıyorum. Böylesi herkes için daha güvenli."
Ne diyeceğimi bilemiyordum. Ben de böyle başarısız olursam Aleron benimle alay eder miydi acaba? Sanmıyordum ama belki de ederdi. Odamın önüne gelince içeri girip hızlı bir şekilde üzerimi değiştirdim. Merope destek olmak için beni bekliyordu. Birlikte ormanın girişine kadar yürüdük. Daha sonra Merope elimi sıktı ve şatoya geri döndü. İşte maceram başlıyordu.

"Kılıcı çok sıkı tutuyorsun ve bu yüzden hamle yapana dek kolun ağrımış oluyor. Hamlelerin zayıf." Dedi Aleron milyonuncu kez. Alnımdaki teri silip derin bir nefes aldım.
"Kılıcı gevşek tutunca da hamlelerine karşı kendimi savunamıyorum. Beni hemen yeniyorsun."
Aleron kılıç tutan elimi tutup parmaklarımı biraz gevşetti.
"Böyle daha iyi."
Güçlü bir hamlesini savuşturdum ama dişlerim sıkılmaktan kırılmak üzereydi.
"Alışacaksın. İlk ders için fena değilsin. Benim dikkatimi dağıtacak hamleler yapman lazım."
Sözleri bitince ona karşı hamle yaptım. Başarılı bir şekilde savuşturdu. Biraz daha kılıç çalışınca kılıçları yere bıraktık. Aleron çantasından yayı ve okları çıkarttı.
"Bakalım ok atmada iyi misin?" Dediğinde gergince gülümsedim. Pek sanmıyordum. Yayı elime alınca Merope'nin bana anlattığı oku kendine saplama olayı geldi. Sertçe yutkundum. Aleron kollarımı olması gereken açıda ayarladı. Hedef buradan çok uzak görünüyordu.
"Hedefe odaklan. Hedefin yanında olduğunu düşün. Aklında başaramazsan gerçekte de başaramazsın."
Kulağıma fısıldayınca kulağımın yanındaki saçlarım hareket etmişti ve bu bende tuhaf bir his uyandırmıştı. Dediklerini dinleyip oku hedefe attığımı düşündüm.
"Hazır olduğunda atabilirsin."
Derin bir nefes aldım ve oku bıraktım. Ok hedefe giderken kalbim çok hızlı atıyordu. Şaşırtıcı bir şekilde ok tam on ikiden vurmuştu.
"Vay canına.."
"Bunu nasıl yaptım bilmiyorum." Diye mırıldandım. Aleron bana dönüp gülümsedi.
"Ok konusunda sana ders vermeme gerek yok. Sen bana ders verebilirsin." Dediğinde güldüm.
"Sen bana kılıç dersi verirsin, ben de sana ok dersi veririm."
"Anlaştık."
Yumruklarımızı birbirine vurduk. Aleron kararmaya başlayan gökyüzüne baktı.
"Bu kadar çalışma yeter. Gidip dinlenmelisin."
Birlikte şatoya yürürken konuşmaya başladım.
"Odana hiç uğramıyorsun neredeyse. Başka bir odada mı kalıyorsun?" Dedim meraklı bir ses tonuyla.
"Hayır. Seni rahatsız etmek istemiyorum. Dün gece revirde kalmıştın zaten. Sen uyuyunca gelirim."
Sabaha karşı lanetli halime dönüşüyordum. Bunu görmemeliydi.
"Rahatsız olmam. Ben uyumadan gelebilirsin. Yalnız uyumaktan korkuyorum."
Odaya varana dek Aleron konuşmadı. Daha sonra da bir şeyler geveleyip gitti.

Odamda volta atarken beni lanetli halimle görmemesi için çözüm yolları arıyordum. Bir ara Merope'ye bakmaya gittim ama zor bir ödevi olduğunu, çalışması gerektiğini söyledi. Ben de rahatsızlık vermemek için tekrar odaya döndüm. Zaman ilerliyordu. Uykum iyice bastırınca aklıma gelen şeyi yapıp saçlarımı topuz yaptım. Çekmeceden bulduğum başlığı sıkıca taktım ve yatağa uzandım. Aleron yanımda olsa bile boynuzumla beyaz saçlarımı göremeyecekti. Gözlerim uyurken kapalı olduğu için onların değiştiğini de göremeyecekti. Zafer edasıyla gülümseyip gözlerimi kapattım.
"Tanrım, Eldalote! Ne oldu sana böyle?"
Aleron'un haykırışlarıyla uyandım. Ona uykulu gözlerle bakarken bana dehşetle bakan bakışlarını buldu gözlerim. Neden bana öyle bakıyordu? Neyim vardı? Aleron hızlı hızlı nefes alıyordu.
"Boynuzların var. Saçların bembeyaz. Ne oldu sana?"
Dedikleri kalbime ok gibi saplanmıştı. Aleron beni lanetli halimle görmüştü. Beni lanetli halimle ilk kez birisi görmüştü.

Güneş Doğana DekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin