•°•°Bölüm Üç•°•°

48 5 0
                                    

Aleron'un gözlerine bakmaya devam ederken büyük bir çabayla kendimi toparladım ve derin bir nefes aldım. Hemen gidiyorsak eşyalarımı toparlamam gerekiyordu.
"Eşyalarımı hazırlamam gerekiyor. Ne zaman geleceğinizi bilmiyordum. Hazırlık yapmadım."
Aleron gülümsedi.
"Orada sana kıyafet vereceğiz. Büyü eğitimi alırken ayrı kıyafet, savaşırken ayrı kıyafet ve uyurken de öyle."
Ona tedirgin bir şekilde baktım.
"Ben yine de eşyalarımı almak istiyorum." Dediğimde teslim olur gibi ellerini yukarı kaldırdı.
"Nasıl istersen."

Odama girip etrafa bakındım. Ne kadar eşyam vardı ki sanki. Birkaç parçadan öteye gitmezdi. Eski dolabımı açıp içine baktım. Çocukken sahilde topladığım deniz kabukları vardı küçük bir kutunun içinde. Onları almaya gerek yoktu. Daha sonra gözüm Lorenzo amcanın bana on sekizinci doğum günümde aldığı kolyeye kaydı. Siyah bir zincire bağlıydı ve ucunda kırmızı bir gül vardı. Bu kolyeyi çok seviyordum. Bana hediye ettiği birkaç gün onu boynumdan hiç çıkartmamaya karar vermiştim ama taktığım o ilk gece rüyamda ailemle ilgili korkunç kabuslar görmüştüm. Yüzleri asla görünmüyordu ama onlar olduğunu biliyordum. Annem birini acımasızca öldürüyordu ve babam da bir uçurumdan atlayıp intihar ediyordu. Kolyeyle ilgili miydi bilmiyordum ama o geceden sonra kolyeyi bir daha takmamıştım. Kabuslar ise yok denecek kadar azdı. Sadece bazı zamanlar lanetlendiğim o anı görüyordum. İnsanların yüzleri silikti ama o yeşil ışığı tonuna kadar ezbere biliyordum. Anılardan sıyrılıp kolyeyi elime aldım. Bu kolye bir güce sahip değildi ki bana kabuslar gördürebilsin. Sıradan bir kolyeydi sadece. Boşu boşuna kuruntu yapıyordum. Kolyeyi boynuma takıp dolaptan eski bir çanta çıkarttım ve birkaç parça kıyafetimi içine doldurdum. En sevdiğim kitapları da alıp odadan çıktım. Aleron'u çok bekletmiştim.
"Beklettiğim için özür dilerim. Gidebiliriz." Dedim mahcup bir şekilde.
"Önemli değil. Bugün izin günüm. O yüzden acele etmemize gerek yok. Sen Lorenzo amcanla vedalaşırken ben kapının önünde bekliyor olacağım."
Sözlerini bitiren Aleron dışarı çıkıp kapıyı arkasından kapattı. Bana gülümseyerek bakan Lorenzo amcaya döndüm. Yanına gidip ona sımsıkı sarıldığımda saçlarımı okşadı.
"Senin çok iyi bir savaşçı olacağını biliyorum, kızım. Asla pes etme. Başlarda zorlanabilirsin ama zaman geçtikçe alışacaksın ve güçlerini kontrol edebilmek sana büyük keyif verecek. Bana mektup yazabilirsen sevinirim. Orada senin gibiler var. Arkadaş da edineceğinden eminim."
Sözleri bitince geri çekildim. Gözlerimde birikmiş yaşlar vardı.
"Seni çok özleyeceğim. Umarım arada seni görmeme izin verirler. Mektup yazacağım. Kendine iyi bak, Lorenzo amca."
Başını usulca salladı.
"Merak etme, kızım. Büyü gücümle hallederim. Orada biri senin lanetli halini görürse sakın utanma. Bu, senin suçun değil. Söz ver bana."
Yutkundum. Bu pek mümkün değildi ama onu üzmemek için söz verecektim.
"Söz."
Lorenzo amca gülümsedi ve bir kez daha sarıldık.

Dışarıda bekleyen Aleron'un yanına giderken kalbim heyecanla çarpıyordu. Gökyüzünden geçen kuşları izlediğini gördüm. Yanına gidip ben de bakışlarımı kuşlara çevirdim. Bir süre sessizce gökyüzünü izledik.
"Aleron amca akraban mı?"
Bakışlarımı kuşlardan çekip beni izleyen Aleron'a çevirdim.
"Beni büyüten kişi. Beni bebekken bulmuş ve evine getirmiş. On sekiz yıldır onunla kalıyorum. Babam sayılır."
Başını usulca salladı.
"Ailen öldü o halde. Değil mi?"
İçimi çektim.
"Hiçbir fikrim yok. Onları aramaya nereden başlayacağımı bile bilmiyorum. Lorenzo amcanın beni bulduğu eve gittim ama beni bulduğunda bile harabe bir haldeymiş. Sadece yıkıntılar vardı. Geçenlerde de yerine yeni bir ev yaptılar."
Aleron tekrar başını salladı.
"Üzüldüm. Gidelim mi?" Dediğinde başımı salladım. Elini bana doğru uzattı. Elini mi tutacaktım? Güldüm.
"Ben çocuk değilim. Yan yana yürüyebiliriz."
Bu kez o güldü.
"Oraya yürüyerek gideceğimizi mi zannettin? Işınlanacağız. Sen daha bunu öğrenmediğin için elimi tutman gerekiyor ki seni de götürebileyim."
Kendimi son derece aptal hissederek bana doğru uzattığı elini tuttum ve neler olacağını beklemeye başladım. Önce başım dönmeye başladı. Yanında tuhaf bir ağrı da eşlik ediyordu. Sonra ağrı mideme yöneldi. Midemin bulandığını ve başımın karıncalandığını hissederken gözlerimi kapattım. Bu rahatsız edici hisler ne zaman bitecekti? Daha fazla dayanamayacağımı düşündüğüm anda burnuma toprak kokusu doldu. Ormanlık bir yerdeymişim gibiydi. Saçlarımı okşayan bir eli hissedince gözlerimi açtım. Aleron saçlarımdaki elini mahcup bir ifadeyle geri çekti.
"Yüzün bembeyazdı. Seni öyle korkmuş bir halde görünce teselli etmek istedim." Dedi kendini açıklaması gerekiyormuş gibi. Gülümsedim.
"Sorun değil. Kim olsa aynısını yapardı."
Bakışlarımı Aleron'dan alıp etrafa göz attım. Bu orman... Bu ormanı daha önce görmüştüm ama nerede? Kaşlarımı çatıp dikkatle etrafı incelemeye başladım. Kulağıma uzaktan gelen kılıç sesleri doluyordu. Rüyam. Burayı rüyamda görmüştüm. Korkuyla titrek bir nefes aldığımda Aleron yanıma gelip elimi tuttu.
"İyi misin Eldalote? Yine bayılacakmış gibi görünüyorsun."
Ona bakıp söylesem mi diye düşündüm. Onu daha bugün görmüştüm ve kesinlikle bir yabancıydı. Yine de rüyamda burayı gördüğümü söylemenin ne gibi bir zararı olabilirdi ki? Göreceğimiz rüyalardan bir sorumlu değildik sonuçta.
"Ben daha önce burayı ve seni rüyamda gördüm."
Bir sessizlik oldu. Aleron gözlerini kısmış beni izliyordu. Ona soru soran bir ifadeyle baktığımda toparlandı.
"Demek ki kahiniz." Yüzümdeki ifadeyi görünce güldü. "Şaka yapıyorum. Rastlantı olabilir. Aklına çok takılırsa öğretmenlerine sorabilirsin. İlginç bir konu olduğunu düşünmüyorum."
Başımı salladım ve derin bir nefes aldım. Dedikleri içimi rahatlatmıştı.
"Hadi, gel de seni bizimkilerle tanıştırayım."

Aleron'un arkasından yürürken etrafıma bakmayı da ihmal etmiyordum. Her neredeysek bol orman olan bir yerdi. Göz alabildiğine yeşillikle doluydu. Bir süre ormanın içinde yürümeye devam ettik ve karşımıza güzelliğiyle beni büyüleyen bir yapı çıktı. Masallarda anlatılan şatolara benziyordu. Dört kulesi vardı ve bunlar sırayla mavi, mor, kırmızı ve siyah renktiler. Bir anlamları varmış gibi görünüyordu ve bunu yetkili birine sormayı aklıma not ettim.
"Şatomuzu beğendin galiba."
Aleron'un sesiyle toparlanıp gülümsedim.
"Kulelere bakıyordum da. Rengarenkler. Bir anlamı var mı?" Dediğimde başıyla onayladı.
"Mavi olan kulede toplu savaş eğitimi alırız. Kırmızı olanda ateş gücü olanlar eğitim alır. Morda ise ateş harici güçleri olanlar eğitim alır. Ateşin ayrılma sebebiyse yeni gelenler gücünü kontrol edemediği için eskiden sık sık kazalar yaşanıyormuş ve en sonunda onları ayırmaya karar vermişler."
Mantıklıydı.
"Peki siyah olanda kimler eğitim alıyor?"
Aleron düşünceli bir ifadeyle siyah kulenin tepesinde duran siyah çiçeği inceledi.
"Orada kimse eğitim almıyor. Orası içinde karanlık büyü barındıranların eğitim aldığı yer. Aramızda kara büyü gücüne sahip kimse yok."
Ben de bakışlarımı siyah kulede dolaştırdım. Normalde ürpermem gerekirdi ama bana nedense cana yakın gelmişti orası. Soğuk bir rüzgar esince Aleron hızla kuleye yöneldi ve ben de arkasından ilerlemeye başladım.

Şatonun içi çok güzeldi. Güzel demek az kalırdı muhtemelen çünkü bakışlarımı etraftan alamıyordum. Evet, büyüdüğüm ev çok eskiydi ve bakımsızdı ama birkaç defa üst tabaka denen arkadaşlarımın evine gitmiştim. Yine de bu derece lüks bir ev gördüğümü hatırlamıyordum. Duvarlarda belirli aralıklarla mavi, mor, kırmızı ve siyah mumluklar vardı. İçlerinde aynı renkte mumlar yanıyordu. Ayakkabılarım yerde tok sesler çıkartırken kendimi buraya yabancı gibi hissettim. Sanki burada olmamam gerekiyordu. Bakışlarımı yıpranmış, mavi elbiseme çevirirken utancım iyice arttı. Doğru düzgün elbisem yoktu ki. Yanıma aldıklarım da buna benzerdi yıpranmışlıkta. Keşke hemen yalnız kalabileceğim bir yere gitseydik.
"Nereye gidiyoruz?" Dedim Aleron'a hitaben. Durup bana baktı.
"Kurucularla seni tanıştıracağım."
İyice gerilmiştim. Bu eski kıyafetle mi çıkacaktım karşılarına?
"Büyüyle elbisemi daha düzgün yapabilir misin?" Dediğimde yanıma gelip elbisemi inceledi. Elini omzuma koydu.
"Burada elbiselere bakmıyoruz ki Eldalote. Senin büyü gücünle ilgileniyoruz ve nasıl savaşabildiğinle. Kurucular senin elbisene bakmaz bile. Merak etme."
Gülümseyip derin bir nefes aldım. Aleron benim rahatlamama çok yardımcı oluyordu. Yan yana ilerleyip altın bir kapıdan içeri girdik. Karşımıza üzerinde ejderha deseni olan siyah bir kapı çıktı. Aleron kapının yanına gidip kilidin üzerine elini koydu ve kısa bir süre sonra kapı açıldı. Kapıda bir çeşit büyü olmalı diye geçirdim içimden. Aleron ile birlikte içeri girdik. Kapı arkamızdan hemen kilitlendi. Burası simsiyahtı. Tepeden tırnağa simsiyahtı hem de. Duvarlardan, yerlere ve bütün eşyalara kadar. Aleron'un peşinden giderken bakışlarımı etraftan alamıyordum. Hoş geldin, siyah çiçek. Duyduğum tuhaf sesle kalakaldım. Bu sesi daha önce duymuştum ama nerede? Şüpheyle etrafa bakarken biri koşarak yanımızdan geçti. Aleron'a çarpınca Aleron ona baktı ve kadın açıklama yapmadan büyük kapıdan içeri girdi. Kapı aralık kalmıştı ve içerdeki konuşmaları net bir şekilde duyabiyorduk.
"Efendim, siyah kulenin kapısındaki kilit birden açıldı. Oradan geçiyordum. Yalnız başınaydım. Kapının kilidinin kendi kendine oynadığını gördüm. Sonra birdenbire kapı aralandı. Bunca zamandır yaptığımız büyüler işe yaramamıştı. Şimdiyse kendi başına açıldı, efendim. Bu ne demek oluyor?"
Aleron ile göz göze geldik. Kaşlarını çatmıştı. Konuşan kişinin karşısındakinin ne diyeceğini merak ederken bakışlarımı kapının üzerinde dolaştırdım. Kurucu Lilian. Demek ki kuruculardan birinin odasının önündeydik. Çok geçmeden kulaklarıma kurucu olduğunu tahmin ettiğim kadının sesi doldu.
"Bu demek oluyor ki aramızdan biri kara büyü gücü kazandı ya da içinde kara büyü gücü olanın gücü ortaya çıktı."
Aleron'un gözleri büyüyünce sertçe yutkundum. Kara büyü gücü olan kişi bunu kötü amaçla kullanırsa burada hepimiz tehlikede olabilirdik. Üstelik ben lanetliydim. İlk bana saldırabilirdi. Aleron'a sokulup içimdeki kendimi koruma hissini azaltmaya çalıştım. Bu ne şanssızlıktı ki buraya geldiğim ilk gün biri kara büyü gücü kazanıyordu. Ben gittiğim her yeri lanetliyordum.

**Nasılsınız gökkuşaklarım? Biraz yorum yaparsanız sevinirim. Bu kitabı sevdiniz mi? Hepinize sevgiler.♡**

Güneş Doğana DekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin