•°•°Bölüm Dokuz•°•°

22 4 0
                                    

Mavi kulenin kapısına geldiğimde kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Buraya ilk girişim olacaktı. Derin bir nefes alıp kapıyı ittim. O anda Merope bana sarıldı.
"Mavi kuleye hoş geldin." Dedi arkamdan. Gülümsedim ve ona dönüp ikimizi içeri itekledim. Bakışlarımı hemen tavandaki mavi çiçeğe çevirdim. Gökyüzünün güzel bir mavi tonundaydı. Lorenzo amca ne kadar da yetenekliydi böyle. Bütün resimler nefes kesici derecede güzeldi. Etrafı incelemeye başladım bu kez. Duvarların diplerinde kukla gibi insan figürleri vardı. İnsan figürlerinin önünde de kapaklı masalar vardı. İçlerinde ne olduğunu merak etmiştim. Zamanı gelince öğrenirdim nasılsa.
"Seninle düello yapalım mı?" Dedim Merope'ye bakıp. Hüzünle gülümsedi. "Bugün seni izlemek için geldim. Ben savaş eğitimi almıyorum. Sana anlatmıştım ya. Beceremiyorum bir türlü. Detaylara gelelim. Öğretmen mor kulede eğitim veren Valentine'in ikiz kardeşi Vincent. Kardeşinin aksine iyi biridir. Güler yüzlü biri."
Yeni öğretmeni merak ederek gelmesini beklemeye başladım. Bu sırada Orion bize bakıp gülümsedi ve başıyla selam verdi. Kollarındaki yaralar geçmiş gibi görünüyordu.
"Orion'un kolları yaralıydı ben revirde kalırken. Ne olduğunu biliyor musun?" Dedim Merope'ye bakarak. Kaşlarını çattı.
"Onun ateş gücü yok ki. Kollarını nasıl yaralamış olabilir?"
Tam cevap verecekken içeri öğretmen girdi. Sınıfın ortasına geçti ve hepimizi süzdü. Bakışları beni bulunca gülümsedi. Ben de karşılık olarak gülümsedim.
"Yeni gelenler biraz cansız insanlarla çalışsın. Diğerleri grup olsunlar ve ısınmaya başlasınlar. Hepinizi izleyeceğim."

Cansız insanın koluna kılıcımı saplarken karşılık veremiyor olması iyice canımı sıkmıştı. Yeni gelen başka biriyle prova yapsam çok daha iyi olurdu. Kılıcımı koldan geri çıkartırken biri tam arkamda konuşmaya başladı.
"Canının sıkıldığını fark ettim, Eldalote. Birazdan biriyle grup olacaksın. Kılıcı tutuş şeklini beğendim. Kiminle eş olmak istersin?"
Arkama dönüp eşleşenlere baktım. Keşke Merope ile eş olabilseydik ama bu mümkün değildi. Kararsız kaldığım için öğretmen öneri sundu.
"Rachel'a ne dersin? O da yeni geldi sayılır. İyi bir eşleşme olacağını düşünüyorum."
"Nasıl isterseniz."
Rachel'ın yanına gittiğimde bana mahcupça baktığını fark ettim. Çekiniyor olmalıydı. Kılıcını tutan eli titreyince bundan emin oldum.
"Çok iyi sayılmam. Korkmana gerek yok." Dedim ve göz kırptım. Derin bir nefes aldı.
"Aslında ben de çok iyi değilim."
Ona dönüp kılıcımı elimle tarttım.
"O halde mükemmel bir eşleşme oldu."

Evet, Rachel Aleron'dan daha basit bir rakip olabilirdi ama kılıcıyla yaptığı sert darbeler kolumun iyice ağrımasına neden olmuştu. Üstelik Aleron'un beni izleyen bakışları da odaklanmamı olumsuz anlamda etkiliyordu. Rachel sert bir darbeyle üzerime gelince içimde kalan son güçle ona karşılık verdim ve abartmış olmalıyım ki kılıcıyla birlikte yere düştü. Bu derin bir nefes almama sebep olmuştu.
"İyi misin?" Dediğimde yerden kalkmadan başını salladı. O da benim gibi tükenmiş olmalıydı. Kılıcımı aldığım sandığın içine koyup arkama dönünce öğretmenin bana gülümseyerek baktığını gördüm.
"Bugün çok iyiydin, Eldalote. Düellolara ilk kez katılmana rağmen rakibini yendin. Zamanla daha iyi olacaksın."
Sözleri kalbimi ısıtmıştı.
"Teşekkür ederim, efendim."
Kısa bir süre sonra ders bitti ve mavi kuleden dışarı çıktık. Yan yana yürürken Merope ve Aleron'a bakarak konuşmaya başladım.
"Bugün iyiydim, değil mi?"
Merope parlayan gözlerle bana baktı.
"Çok iyiydin. Rachel'ı nasıl da yere serdin öyle? Senden daha yapılı olmasına rağmen bunu başardın."
Dediklerine gülerken Aleron hiç konuşmadan yürüyordu.
"Sence nasıldım sevgili eğitmenim?" Dediğimde bana baktı. Ciddi görünüyordu.
"Son darbene dek sürekli savunmadaydın. Hiç saldırıya geçemedin. Sana saldırıyı da öğretmiştim oysaki."
Gözlerimi devirdim.
"Merope'nin dediği gibi Rachel benden yapılı. Ona karşı nasıl saldırabilirdim?"
Aleron nefesini sıkıntıyla dışarı verdi.
"Cücelerle savaşacağını falan mı sanıyorsun sen?"
Güldüm.
"Sahi biz kimlerle savaşmak için eğitim alıyoruz? Bahçedeki böceklerle mi?"
Aleron yürümeyi bıraktı ve öfkeli bir ifadeyle karşımda durdu. Bakışları öfke saçıyordu.
"Zalim kraliçe ve ordusunu duymuş olmalısın. Onlar böcek veya cüce değil. Büyü ve beden güçlerini aynı anda kullanıyorlar. Düşmanlarını küçümsersen hiç yol kat edemezsin."
Zalim kraliçe lafını duyunca sinirim bozulmuştu ama asıl sinirimi bozan şey Aleron'un yine ilk tanıştığımızdaki ukala haline bürünmüş olmasıydı. Bir süre cevap bekler gibi bana baktı ama beklediği cevap gelmeyince sinirli bir şekilde ilerleyip gözden kayboldu.
"Onun derdi ne?" Diyen Merope'ye bakıp omuz silktim. Dışarıdan diğerlerinin kahkaha sesleri geliyordu.
"Hadi dışarı çıkıp eğlenelim." Dedim kayıtsızca.

Yerdeki papatyaya bakarken birinin beni izlediği hissine kapılıyordum. Bu kişi kesinlikle Aleron'dan başkası değildi. Bana olan yersiz öfkesinden sonra onunla konuşmak istemiyordum. Canı istediğinde öpeceği canı istediğinde azarlayacağı biri değildim ve asla da olmayacaktım. Bana nasıl davranıyorsa benden de aynı tutumu görecekti.
"Söylesene kara büyü gücüne sahip olmak nasıl bir his?"
Sağımdan gelen sesle oraya döndüm. Tepeden tırnağa siyahlara bürünmüş bir kız bana ilgiyle bakıyordu. İrkilsem de belli etmedim.
"Bilmiyorum. Onu hiç kullanmadım."
Kız yanıma biraz daha yaklaşınca siyah saçlarının bir kısmı omuzlarıma düştü. Bana yiyeceği lezzetli bir yemekmişim gibi bakıyordu.
"Eğer istersen kullanman konusunda sana yardım edebilirim."
Kocaman kahverengi gözleri parlıyordu ve tuhaf ruh hali kanımı dondurmaya başlamıştı. Bakışlarımla bahçeyi taradım ve az ileride Orion ile sohbet eden Merope'yi gördüm. Kıza cevap vermeden kaçar gibi Merope'nin yanına gittim.
"Şu siyahlı ucube benimle saçma sapan konuştu. Sapık gibi bir hali vardı." Dediğimde ikisi de güldüler.
"Ne gülüyorsunuz ya? Hayatım tehlikedeydi ve siz burada durmuş çene çalıyordunuz."
Bakışlarımı korkuyla siyahlı kıza çevirdim. Bana bakıp dudaklarını yaladı. Bu hareketi midemi bulandırmıştı.
"O kızın konuştuğu ilk kız sensin. Genelde asık bir suratla derslere gelir ve hepimizden iğreniyormuş gibi ders bittiğinde odasına gider. Seninle konuştuğuna göre ilgisini çekmiş olmalısın."
Orion'a bakıp gözlerimi devirdim.
"Aman ne hoş. Ondan korkuyorum. Hâlâ beni izliyor. Odama gideceğim ben."
Arkamdan gelen kahkaha seslerini önemsemeden hızla içeri girdim ve aynı hızla odama gidip kapımı kapattım. Kapıyı kilitlemeyi de ihmal etmedim. Kızın gelme ihtimaline karşı hazırlıklı olmalıydım. Başıma gelenler yetmiyormuş gibi bir de şu sapık kız çıkmıştı. Sıkıntıyla iç çekip koltuğuma oturdum. Odama gelmiştim gelmesine ama tek başına burada canım sıkılacaktı kesin. Yapacak başka bir şey olmadığı için dolabımdan kitabımı aldım ve okumaya başladım.

Uzun bir zaman geçmişti ve karnım iyice acıkmıştı. Biri yemek getirir diye kapıya bakıp duruyordum ama kimsenin böyle bir niyeti yok gibiydi. Kitabımı dolabın üzerine koydum ve kapıya yöneldim. O anda kapı kolu oynamaya başladı. Kesin o sapık kız gelmişti.
"Sakın içeri gelmeye çalışma yoksa kafana bibloyu yersin."
Beni duymuş olmalı ki kolla oynamayı bıraktı. Yine de gidip bibloyu elime aldım. Kapı dan diye ardına kadar açılınca çığlık atarak bibloyu kapıya doğru fırlattım. Biblo, Aleron'un kafasının yanından geçip karşı duvara çarptı ve paramparça oldu.
"Senin derdin ne? Zalim kraliçe gelir diye falan mı kapıyı kilitledin?"
Korkuyla koridora baktım. Güldü.
"Şu an ondan daha tehlikeli biri var. Hemen içeri gel. Her an bir yerden çıkabilir."
Aleron gülerek içeri girdi. Bense hâlâ çok tedirgindim. Aleron ile konuşmama yeminimi bile unutmuştum korkudan. Benim korkuyla kapıya baktığımı görünce kaşlarını çattı.
"Erkeklerden biri mi bir şey yaptı yoksa?" Dediğinde başımı olumsuz anlamda salladım.
"Erkek değil kız. Siyahlar içinde biri. Yanıma gelip bana kara büyü sahibi olmak nasıl hissettiriyor tarzında şeyler sordu. Bana yiyecek bir şeymişim gibi bakıyordu."
Aleron gülmemek için kendisini zor tutarken boğazını temizledi.
"Kimseyle konuşmayan kızdan bahsediyor olmalısın. Seninle konuşmasına şaşırdım ama giyim tarzından kara büyüye ilgi duyduğu aşikar. Belki de sadece seninle arkadaş olmak istiyordur."
Korkuyla ona baktım.
"Hayır, ondan korkuyorum. Benden uzak dursun."
Aleron bu kez güldü. Ardından bana güzel bir sofra hazırladı. Ben yerken beni izliyordu ve bu tuhaf bir şekilde beni rahatsız etmiyordu. Yemeğim bitene dek konuşmadı. Son lokmamı yuttuğumdaysa konuşmaya başladı.
"Bunu söylemek benim için çok zor olsa da bilmeye hakkın olduğunu düşünüyorum. Senden kolyeni alıp müdireye götüreceğimi söylemiştim. Müdire ve öğretmenler kolyeyi incelemiş."
Kaşlarımı çattım. Zor olan neydi?
"Ve?"
Aleron dudaklarını ısırdı. Bunu söylemek ona çok zor geliyor olmalıydı. Sonsuzluk kadar uzun bir süreden sonra konuştuğunda kalbime bir ok yemiş gibi oldum.
"Lorenzo amcanın sana doğum gününde hediye ettiği kolyede yüksek miktarda kara büyü bulmuşlar. Bunun seni öldürmediği için çok şanslı olduğunu söylediler."

Güneş Doğana DekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin