"Dün güneşsiz bir gökyüzü tanıdım."Birinci Bölüm
-
Ne denli saçma olduğunu uçaktan iner inmez bir daha fark ettiğim bu beklenmedik yolculuğa katıldığım dakikaya giren yelkovanın bile belasına okuyordum. Çünkü hayatımın hiçbir döneminde fırında pişen tavuklara karşı empati geliştireceğimi düşünmemiştim.
Dubai, özellikle de genç girişimciler için fırsatlar dünyası olarak görülen bu yere temmuz ayının ortasında gelmeyi aklıma yatıran her kimse ona da sövgülerimi iletiyordum. Zira üzerimdeki gözlük, şapka ve güneşten korunmak için her yerimi örttüğüm keten dokuma salaş gömlekli takıma rağmen üç saniyede en az beş ton kararmıştım.
Uçaktan inerek fırına çıktığımız andan birkaç dakika sonra, bizi karşılayan özel Hummer limuzinlerin olduğu yere varmıştık nihayet. Söylemeliyim ki hayatımdaki en korkunç üç dakikayı geçirmiştim. Hayır, ırkçı bir pezevenk değilim, fakat ırkçı pezevenklerle dolu bir ülkeden geliyorum.
Neresi olduğunu tahmin edin bakalım?
Mermer gibi bembeyaz bir tene, nefes alamayacağınız kadar küçük bir buruna ve yalnızca iskeletinizi örtecek kadar az kiloya sahip değilseniz çoğu kişinin size cüzzam hastalığına yakalanmışsınız gibi baktığı bir ülke.
Evet, evet orası...
Standartlarına saydığımın memleketi, emin olun ki benim gibi esmer tenliler için buradan bile daha kötü bir cehennemdi. Fakat derler ya, "money talks" . Eğer ünlü bir milyarderseniz peşinizde havlayan çok olurdu. Sanıyorum ki ben de bundan yırtıyordum işte.
"Taehyung Kim?"
Bana seslenen Arap aksanlı adama karşı başımı salladım ve açtığı kapıya doğru yönelerek içeriye girdim.
Benim için bile fazlasıyla lüks olduğunu kabul etmem gereken bir arabayla karşı karşıyaydım. Birinci kalite deri koltuklar, hemen koltuğumun yanında mini bar ve şoför koltuğu ile aramda çekilen pencerenin önündeki koltuğa oturan iki peçeli kadın...
Dur, ne?
Bana doğru yavaş yavaş ilerleyen kadınların biri yeşil, ötekisi pembe rengine sahip oldukça oryantal kıyafetler giymiş ve bu havada nasıl taşıdıklarını bilmediğim oldukça ağır makyajlar yapmışlardı gözlerine. Yüzlerinin geri kalanını görmüyordum.
Benim merak ettiğim bunu nasıl taşıdıklarından ziyade, bu arabada ne işleri olduğu ve neden üzerime geldikleriydi.
"Yolculuğumuz yaklaşık olarak bir saat sürecek, arabadaki her şeyi dilediğiniz gibi kullanabilirsiniz."
Üzerime kapanan kapının tok sesiyle birlikte bana doğru neredeyse emekleyerek gelen kadınlara baktım. Pekala, bu karşılama pek çok kişinin gönlünü hoş edebilirdi fakat ben onlardan biri değildim.
"Daha fazla yaklaşmayın." Dediysem de, beni anladıklarını zannetmiyordum.
İstemediğimi belli etmek adına ellerimle uzaklaşmaları için işaret vermiştim fakat bunu da anlamadılar ne yazık ki. Bu durumda yapacağım başka bir şey yoktu.
Gözlerimi devirdim ve omuzlarıma bir vücut kemeriyle bağlayarak gömleğin altına örtmüş olduğum silahlardan birini çıkararak onlara doğru tuttum.
"Geri basın, yoksa kaza çıkacak."
Birden bire durup birbirlerine baktılar ve yavaşça geri çekildiler. Söylediğim şeyi anlamasalar da nihayet istemediğimi anlamış olmalarını umuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ojos Así
Fanfiction"Göklerdeki Rabbim, sana yalvarıyorum Onun gözlerinde hayatı görüyorum" Mini-fic | taekook