13

485 78 16
                                    

"Ve abanozdan bile daha karasını gördüm..."

On üçüncü Bölüm

-

Onu benim için yaşamaya ve iyileşmeye mecbur bırakmıştım.

O an umurumda bile değildi.

Kendi için ne düşündüğü umurumda değildi, nasıl işkence çektiği, aynaya bakarken ne gördüğü, bana bakarken ne gördüğü ve her nefesinde lanet ettiği şeylerin hiçbiri umurumda değildi.

Yaşasın istiyordum, yalnızca nefes almaya ve direnmeye devam etsin istiyordum. Belki de bencillikti bu fakat ben zaten bencil bir adamdım. Yalnızca kendimi düşünürdüm ve şimdi artık onu da kendimle birlikte düşünüyordum. Çünkü o kendisini düşünmüyordu, yalnızca beni düşünmeyi seçmesine de şikâyet etmeyecek kadar muhtaçtım.

Sıcaklığına muhtaçtım onun.

Seul ışıklarının üzerinde, buz gibi yağan sağanak yağmurun altında, suların yer yer biriktiği bir çatı katında, bir duvarın köşesinde, üzerimizde bir kişiye bile yetmeyecek sırılsıklam kıyafetlerle. Çıkartırsak yeniden giyemeyeceğimizi bildiğim için buna hiç yeltenmemiştim ve o da gözünün önünü göremeyecek kadar aceleciydi.

Gözlerimin önünde beyaz bir hayal gibiydi.

Bana o saçma sapan mektubu yazan ve bir saat önce kendini öldürmek için buraya gelen kendisi değilmiş gibiydi, sanki buraya onunla sevişmek için birlikte çıkmışız gibi davranıyordu. Geçen gecenin izleri hala üzerinde duruyorken bana göre cüretkâr olan bu isteğine karşı kendisi oldukça hırslıydı.

Aşkımı istiyordu, bunu benim de yeni keşfettiğimi bilmiyordu.

Aşk deli bir şeydi ve biz de hakkını vererek delirmiştik.

Yağmurun altında sevişiyorduk, hareketlerimizin kısıtlı olması bizi durduramıyordu. Yalnızca fermuarı açık olan pantolonumun her seferinde bacak içlerini biraz daha tahriş ettiği gerçeğini umursamadan üzerimde sekmeye ve beni sürmeye devam ediyordu.

Buz kesen cildine kıyasla içi o denli sıcaktı ki, kafayı yememe sebep oluyordu. Parmaklarım onun ıslak gömleği ile sarılı incecik belini delicesine sıkarken onda bırakacağım izleri düşünemiyordum. Mahvediyordum onu, geçmişten kalan bütün izlerini kendi izlerimle kapatıyordum.

O da suların adeta bir nehir gibi saçlarımdan aktığı sırtıma, tırnaklarını var gücüyle geçirerek kucağımda sekip duruyordu. Tenimin yanışını ve çizdiği kanlı yolları hissetmeyecek kadar kendimden geçmiş haldeydim.

Yalnızca onun sıcaklığına ve kulağımdaki seslerine odaklanabiliyordum. Çıplak tenimin soğuk havayı alt edecek kadar ısındığını hissediyordum.

Her şeye rağmen onu su birikintilerinin büyüdüğü karolara doğru yatırırken, elimi sırtına doğru yükselterek soğuk zemine direkt olarak temas etmesini önleyecek kadar mantığım kalmıştı. O ise saçlarıma asılarak beni kendine çekmiş ve daha yüksek sesle inlemeye başlamıştı.

Ben hızla içine doğru git gel yaparken sağanağa kalkan olan bedenimden akan sular çenemden süzülerek onun boynuna ve göğsüne dökülüyordu. Belime sardığı bacakları kasılırken göğsümden yükselen sesler bana bile yabancı gelmeye başlamıştı. Titremesinin soğuktan olmadığına emin olacağım kadar yüksek sesle inliyordu.

Boğuk çığlıkları kulağımda bir ilahi gibiydi, ona tapmaya başladığım nokta da buydu sanırım.

"Jeongguk-"

Ojos AsíHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin