"Vatansız bir adam, zincire vurulmuş azizler..."
İkinci Bölüm
-
Kim olduğunu bilmediğim biri, doğru anlayıp anlamadığımı düşünürken iki kere aynı şekilde işaret dilini kullanarak benden yardım istemişti. Beni tanımıyordu, onu tanımıyordum. Hakkında tek bildiğim şey yeni ortağım için kesinlikle önemli olduğuydu.
Birinin gözlerine bakmış olmanın faturasının bu şekilde yansıması hiç ama hiç adil değildi.
"Tamam o zaman."
Suskunluğum sürüp giderken, Rash'ın bana seslenmesi üzerine "Tamam." Dedim istemsizce.
Neye tamam? Tamam dediğimiz şeyler çok farklıydı.
İmzamı atarken neyin içine düştüğümü bile bile bunu yapmış olmanın gerginliğini yaşıyordum. Benim aksime Rash çok mutluydu. O kadar mutluydu ki, kucağındakinin poposunu şaplaklayarak kaldırmış ve yine kendi dilinde bir şeyler söylerken ayağa kalkarak kollarını bana açmıştı.
"Kardeşim! İşimiz rast gitsin." Dedi anlayacağım dilde. Rast gidecek olan şey her neyse bunun işimiz olmasını umuyordum ben de.
Bana kollarını açsa da, iki elimi tek eline sardım ve kendi kültürümle onu selamlayarak geri çekildim hemencecik.
"İzninle dinleneyim, akşama daha iyi hazırlanayım." Diyerek onun gülmesine sebep olduktan sonra, kendime küfür ede ede ayrıldım o salondan.
Onun yüzüne yeniden bakmadım, arkama bile bakmadım.
Bakamadım...
Yukarıya kadar yol gösteren hizmetlileri takip ederek uzun koridorlar boyunca ilerledim ve bana tahsis edilen odayı gösterdiklerinde onları geride bıraktım. İçeriye adımımı atar atmaz, birkaç düğmesi ilikli olan salaş gömleği üzerimden tişört gibi çıkartarak fırlattım ve arkamdan koşturarak gelen Namjoon'a "Kapıyı kapat." Dedim sinirle.
Vücut kemerimdeki silahları tek tek çıkartarak geniş odadaki büyük komodinin üzerine bıraktım ve kemeri de çıkartarak yanlarına bıraktım. "Silahların bakımını yap ve dolu olduklarına emin ol." Dedim arkamı dönmeden.
Döndüğümde ise yatağın karşısındaki üçlü koltukta bana bakan kadınları gördüm. Arabada birbirlerini yedikleri zamanda olduğundan daha giyiniklerdi artık, yüzleri de tamamen seçilebiliyordu.
"Tanrı aşkına, şunları bir yere gönder, kim olduklarını öğren ve varsa ailelerine yolla. Dur, önce Güney Kore'ye gönder, çok beğendiğimi ve evimde onları kullanacağımı söyle. Oradan hallet geri kalanını. Bir şey anlamasın kimse."
Namjoon beni onaylarken "Bir sorun mu oldu?" diye sordu.
Sikeyim ki olmuştu.
"Dönüş planını hazır et, yanımızda birini daha alacağımız şekilde ayarla her şeyi. "
"Birini daha mı alıyoruz?"
"Bilmiyorum." Dedim sinirle. "Soru sorma Namjoon, sadece yap." Bu öfkem kesinlikle ona karşı değil, kendime karşıydı. Neyse ki bunu anlayacak kadar zeki bir insandı ve kendimi fazlaca açıklama gereği duymuyordum.
Namjoon beni onayladıktan sonra kızları da alıp çıkarken Kendimi dairedeki banyoya attım ve üzerimde kalan ne varsa çıkartıp duşun altına girerek soğuk suyu açtım. Kafamı altın işlemeli mermer duvara gömmemek için zor duruyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ojos Así
Fanfiction"Göklerdeki Rabbim, sana yalvarıyorum Onun gözlerinde hayatı görüyorum" Mini-fic | taekook