"Uğruna veremeyeceğim hiçbir şey yok..."
Dokuzuncu Bölüm
-
Güneş perdenin arasından yansıyıp yüzüme vururken, en nefret ettiğim şekilde uyanmanın huysuzluğunu yaşıyordum.
Önemli diye geldiğim telefonun Rashad'dan olduğunu görünce açmamalıydım. Kahretsin ki son demlerinde hiçbir şeyden şüphelenmesini göze alamamış ve cevaplamıştım o siktiğimin çağırısını.
Jeongguk'un derdine düştüğü her an beni araması da ayrıca ironikti. Arayıp durduğu çocuğun gecenin köründe, hemen karşımdaki odada muhtemelen dediğini yapıp benim adımla inliyor olduğunu bilse muhtemelen kafayı sıyırırdı.
İşinin bir an önce bitmesini istiyordum artık. Lanet olasıca herif hayatıma hiç girmemiş gibi unutmak istiyordum onu. Tatlı ve hoşgörülü ortağı olmaktan bıkmış usanmıştım, bir de üzerine bana sürekli kardeşim demesi midemi ağzıma getiriyordu.
Kabuslarıma dahi konuk oluyor ve orada da bana kardeşim diye seslendiğini duyuyordum. Varlığı bütün huzurumun içine ediyordu, uzun zamandır böyle huzursuz hissettiğim bir sabaha uyandığımı hatırlamıyordum.
Yataktan kalktığım gibi kendimi duşa attım ve yoğun gün için toparlanmaya çalıştım. Bu gün mallar gemiye yüklenecekti ve ben de limanın personel ofisine ufak çaplı bir gezi düzenleyecektim. Bunun için de Busan'a doğru yola çıkacaktık ve bu yüzden zinde olmam gerekiyordu.
Klasik rutinimi gerçekleştirdikten sonra dolaptan lacivert bir takım çıkardım ve onları üzerime geçirirken de ceketin altına silahlarımın bulunduğu vücut kemerini giymeyi de ihmal etmedim. Bileğime de gümüş bir saat taktıktan sonra kendimi hazır hissederek odamdan çıktım.
Unuttuğum bir ayrıntı değildi elbette, fakat hayatımdaki bu büyük ayrıntıyla, özellikle de dün geceden sonra bu şekilde karşılaşmayı beklemiyordum.
"Aman tanrım..."
"Günaydın!"
Neşeli bir şekilde bana seslenen Jeongguk'a dönüp "Günaydın... sanırım." Dedim ve savaş alanına dönen mutfak tarafında gezdirdim gözlerimi. En azından üzerinde gerçek bir pijama olduğu için şükretmeliydim.
"Dün tavuk yerken uyuyakalmışım, sana doğru düzgün teşekkür edemediğim için kahvaltıya pankek yaptım."
Mahcup gülümsemesi önce kaşlarımı çatmama sebep olmuş ve sonra da işaret ettiği masaya dönerek, gayet toplu bir kahvaltı masası görünce kaşlarımı kaldırmıştım yeniden.
"Uyuyakaldığın için mi?"
Teyit etmek için sorduğum soruya başını hızla sallayarak cevap verdiğinde, bir bok hatırlamadığını anlasam da "Uyuyakaldın yani?" diye sormadan edemedim.
Tam da bu sırada kızardığı için, hatırladığını düşünecektim ki, "Evet, şey... Beni taşımışsın galiba. Yani en son televizyonun başındaydım ve sonra da yatağımda uyandım. Ben, çok teşekkür ederim." Dedi utana sıkıla. Sonra da pankekleri çevirmeye devam etti.
Evet, bu çocuk kesinlikle bipolardı.
"Benden korkmuyor musun yani?"
Elinde spatulayla öylece kalakaldı birkaç saniye. Gözleri boşluğa daldı ve "Ö-öyle bir şey mi söyledim?" diye sordu kekeleyerek. İşine devam ederken ona doğru yürüdüm ve Amerikan tipi tezgahın öteki tarafından karşısına geçerek işine odaklanmaya çalışmasını izledim bir süre.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ojos Así
Hayran Kurgu"Göklerdeki Rabbim, sana yalvarıyorum Onun gözlerinde hayatı görüyorum" Mini-fic | taekook