Bölüm 18: Meksika Yollarında

453 44 53
                                    

Cancanlar, çok uzun bir vakit oldu, ama sonunda bölüm hazır olabildi. İyi okumalar... 

Yağız'ın Güncesinden

Hava puslu ve karanlıktı. İra ile aramızdaki havanın da gökyüzünden bir farkı yoktu. Yine benimle konuşmuyordu. Beraber gidip beraber dönmüştük, yol boyunca tek kelime etmemişti ve ettirtmemişti. Arabayı ben kullanıyordum. O ise elindeki telefona gömülmüş birileriyle hararetli bir şekilde mesajlaşıyordu. İlk başta kavga ediyor gibi gözükse de sadece kendisinin o havada olduğuna emindim. Oradan çıktığımızdan bu yana morali düşmüş ve eski haline geri gelmişti, yani somurtan eski İra'ya dönüvermişti ve tabi ki benimle konuşmayan...

Elindeki telefonu bırakıp vücudunu hafifçe bana çevirince benimle konuşacağını anladım. "Nereye gidiyoruz, burası benim evimin yolu değil?" dedi, benimle taksiciymişim gibi konuşması bozuk olan moralimi daha da bozmuştu. " Yeni görev için Calanthe'ye gidiyoruz. Arda sana söyleyecekti, söylemeyi unutmuş olmalı. Hatırlıyorsan konuşmuştuk. Meksika'ya gidiyoruz." dediğimde yüzünde hafif bir şaşırma görmüştüm ama hemencik yok oldu. Anladığını belli edercesine kafasını salladı ve beni şaşırtmayarak elindeki telefona geri döndü. Kiminle mesajlastığını çok merak etsem de sesimi çıkaramamış, içime atmıştım, ama kafamdaki düşünceleri susturamamış ve sürekli bunu düşünmeye baslamıştım. Mesela o evine gelen adam da kimdi? 

Bunu en yakin zamanda araştırmalıydım. En azından içim bir nebze de olsa rahatlardı.

***

Sonunda Calanthe'ye varmıştık. Biraz daha arabada düşüncelerimle başbaşa kalsaydım şüpheler beynimi yemeye başlayacaktı. İlk o, sonra da ben Calanthe'ye girdik. İra salona girdiği gibi koltuğa kendini atmış ve etrafa arayan gözlerle bakmaya başlamıştı. Tam ağzını açacakken araya girdim.

"Onlar bizi bekliyor hemen gitsek iyi olacak, beni takip et"

İra'nın güncesinden

Garip duygular içindeydim. Aylar sonra kaybettiğin şeyi koltuğun altında bulunca gelen sevinç gibi. Biraz da serzeniş oluyor tabii, burnumun dibindeydi ve ben aylardır bilmiyordum, arıyordum hissi. Yine de mutluydum. Kısa bir süre de yanında durabilmiştim. Hala tam olarak neden böyle bir şey yaptıklarını anlamasam da daha fazla sesimi çıkartmayacaktım.

Meksika görevini neredeyse tamamen unutmuştum. Farklılık belki de iyi gelirdi. Büyük bir görev olduğu için beni heyecanlandırmıyor değildi, ama üstesinden gelirim diye umuyordum.

Bana yine emrivaki konuşmuştu, ama şu an aklımda oluşan soru bunu görmezden gelmemi sağlıyordu. Portal dedikleri yere geçebilmek için Ceren'in bana iğne yaptığı odaya gelmiştik. Bu odanın içinde miydi gerçekten bu portal denen şey diye düşündüm. Acilen Calanthe'nin içini dışını öğrenmem gerekiyordu. Her şey o günkü gibi gözüküyordu bir şey hariç bayıldığım kanapenin yanında başka bir odaya açılan bir kapı vardı. Belki de hep vardı ben fark etmemiştim. Kapıyı aralayıp içeri girdi, ben de arkasından devam ettim.

Oda loş ışıklarla çevriliydi, akşam sokak lambaları yeni yanmışken yaptığım yürüyüşleri hatırlatmıştı. İçeriye girdiğimde içerisi beklediğimden daha boştu. Oda, kenarda duran garip ve bolca düğmesi olan bir makine ve onun yanında devasa bir akvaryumu andıran kare bir cam kutudan oluşuyordu. Cam kare kutunun içinde de birkaç düğme ve bizi bekleyen çocuklar vardı. Sıkıldıkları yüzlerinden okunuyordu. 

Yağız cam kutunun hiç belli olmayan kapısını açarak içeri girmem için bekledi. Arda zaten dışarda bekliyordu birkaç düğmeye bastıktan sonra makineden garip sesler çıkmaya basladı ve yanımızda ciddi anlamda filmlerdekine benzer bir portal açıldı. Bir kapı gibiydi sadece yuvarlaktı. Ağzım gerçekten açık kalmıştı. Eğer Siyah Konak'daysam bunlara şaşırmamam gerekiyordu gerçi. Her şey mümkündü. Bir garip olayda sanki hiç yaratıklarla konuşmuyor, onlar aracılığıyla farklı yerlere gitmiyomuşum gibi şaşırmamdı. 

Taç VarisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin