Yazın en sıcak günleri... Ağustos başı. Yine eski günlerdeki gibi Nesrin, Gülnaz ve Nergis, Ferit'in cipine doluşmuşlar; kıyıdan kıyıdan, seyrine doyulmaz o güzelim deniz manzarasını seyrederek, sahil boyunca ilerliyorlardı.
"Ee teyzem, nasılsın görmeyeli?"
"Nasıl olsun be Nesrin'im, bu günümüze şükür. Kolum şimdilik kötü de, bacağımda gözle görülür bir şekilde iyileşme var. Senin de gördüğün gibi, bastonu attım. Sen beni boş ver de bebekten ne haber?"
Ön koltukta, Ferit'in yanında oturmakta olan Nesrin, bu konuda çok utangaç olduğundan kızarıvermişti. Durumu her zamanki gibi Ferit kurtarıyordu. "Vallahi Gülnaz Hanım, doktorların söylemesi, on beş gün var hayırlısıyla." derken, Nesrin'i çok sevdiği, gözlerinden okunuyordu Ferit'in. Eşinin yüzüne sevgiyle bakıyordu. "Bir kurtulsa, en çok ben rahat edeceğim, ne yalan söyleyeyim."
"Aşk olsun Ferit. O kadar bıktırdım mı seni yoksa?"
Direksiyonu tutuğu elinin birini bırakıp, Nesrin'in iyice şişmiş karnını okşarken, gülümsüyordu. "Şaka canım şaka." Sonra yanındakilere dönerek, "Tatlı bir telâş var işte," dedi gözünü yoldan ayırmadan. "Sağ olsun Nesrin her gün olmasa bile, gün aşırı götürüyor bizi doktora. Vallahi ondan çok doktorun yüzünü görüyorum dersem, yalan olmaz hani." Nergis de karıştı lâfa, Nesrin'e dönerek. "Ameliyat için hangi hastaneyi ayarladınız abla?" diye sorunca, buz gibi bir hava esti içerde. Nergis konudan biraz uzak olduğundan, Nesrin'in sezaryene itiraz edip, normal doğumda ısrar ettiğini bilmiyordu tabi ki. Ferit ve Gülnaz ne kadar onu ikna etmek için uğraşsa da inadı inattı. 'Kendimi kasaplara kestirmem. Oğlumu kendim doğuracağım, doktorlar değil' diyor, başka da bir şey demiyordu.
Ferit geriye doğru dönerek söylendi. Belli ki bu duruma o da çok kızıyordu Gülnaz gibi. "Biz ikna edemedik inatçı ablanı Nergis. 'Oğlumu normal yoldan doğuracağım' diyor. Hiç uğraşma sen de." diye yakınınca, ağlamaklı gibiydi Nesrin. "Hepiniz çok iyisiniz. Benim iyiliğimi istiyorsunuz, biliyorum ama ben de bu annelik duygusunu dolu dolu yaşamak istiyorum."
Ferit, arabadaki kasvetli havayı dağıtmak istemişti. Üzerine yoktur onun konuyu çevirmekte. "Ee Nergis, sen onu bunu boş ver de sabahtan beri diline doladın sürpriz diye bir şey. Açıkla artık canım. Kerem'le olan beraberliğinizi diyorsan sürpriz diye, onu zaten biliyoruz." diye söylenince Nergis kızmıştı. "Yanlış biliyorsunuz Ferit Bey. Kerem ile bir beraberliğimiz yok bizim. Yani, var da yok."
"O nasıl şey öyle kız?" diye çıkışınca Gülnaz, "Şöyle açıklayayım o zaman," diye söze başladı Nergis ama lafın sonunu getiremedi. Biraz duraksadı. Nasıl anlatsaydı ki bu durumu yakınlarına? Evli bir adam... Bile bile onunla bir ilişki yaşamayı göze almak, herkesin yiyeceği nane değildi işin açıkçası. Ama Nergis buna göğüs gerecek karakterde bir kızdı. Fakat şart koşmuştu Kerem'e. Mademki boşanma kâğıtları mahkemede... Bu iş sonuçlanana kadar zorunlu olmadıkça beraber görünmek istemiyordu onunla. İşte buna benzer şeyler anlattı. Ne de olsa Nergis onların yakınıydı. Kötü bir şey gelsin istemezdi kimse onun başına bu kız haliyle. Eğer boşanmış biriyle ciddi bir beraberlik düşünüyorsa, onun bileceği işti. Ama şimdilerde bu durum normal karşılanıyordu toplumumuzda. Eğer ortada bir çocuk yoksa, bu daha iyiydi. Ne de olsa arada çocuk oldu mu, sorunlar daha baştan başlıyordu.
"İşte böyle, anlattığım gibi. Kerem ve ben bu ilişkiye çok ciddi bakıyoruz." derken, gözlerinin içi gülüyordu. Nergis'in bu sözlerinden sonra, Gülnaz'ın gözleri bulutlandı. O da ciddi bakıyordu Ferit'le olan ilişkisine ama işte, görünen ortada. Kader onu bu hâle getirivermişti. Bu yüzden, gelecekte ne olacağını kestiremiyordu kimse.
Ferit'in aklı takılmış, hep oradaydı. "Ee Nergis? Sürprizi ne zaman açıklayacaksın? Hepimiz öylece bekliyoruz bak, haberin olsun."
"Evet Nergis ya, hadi ama." diyerek söze karıştı Nesrin.
"Tamam, aracı şöyle kenara çekelim o zaman."
"Giderken anlatılmayacak bir şey mi bu?" diyerek espri yaptı Ferit ama Nergis'ten ses çıkmayınca, keskin virajı dönerken, sağ tarafta genişçe bir yeri işaret etti onlara, "Burası iyi mi?" diye ama orasını kendi de beğenmemişti. "Bakın, şurası nasıl?" diyerek yavaşlamış, önlerindeki geniş cebe park etmişti.
Nergis, çantasından bir tablet bilgisayar çıkarmış, onu aracın ön tarafına dikkatlice yerleştirip, kablosunu çakmak yerine takmıştı. Anlaşılan bir video seyredeceklerdi. Ama içeriği neydi acaba? Araçta Nergis'ten başka bulunan üç kişi, bütün dikkatini pür dikkat ekrana vermişti.
İlk önce bir şey anlamadılar görüntülerden. Karanlık bir ortamda çekildiği belliydi videonun. Az sonra ekranda beliren yüzü, hepsi tanıyordu. Bu Bora'ydı. Ee, sürpriz neredeydi ki? Bora ile zaten bir ilişkisi vardı Nergis'in. Bu bilinmeyen bir şey değildi ki. Şimdi iş yavaş yavaş anlaşılıyordu. Nergis kısık sesle Bora'ya çok sert bir şekilde konuşuyor, Bora da köpekleşiyordu karşısında. Belli ki bu görüntüler kameralı bir cep telefonu ile veya dijital bir fotoğraf makinesiyle çekilmişti. Ortam karanlık olduğundan, görüntüler net değildi ama videodaki sesler gayet açık anlaşılıyordu. Çünkü Nergis'in Bora'ya söyletmek istediği cümle o kadar netti ki. Üçü birden Nergis'e baktı. Neydi bu şimdi? Nergis bastırıyor, Bora ise iyice köpekleşiyordu. Gelişmelerden anladıklarına göre Birsu oralarda bir yerlerdeydi ve nerdeyse masaya gelmek üzereydi. Herhâlde gittikleri mekânda çok iyi tanınan Bora, Bursa'nın tanınmış magazin gazeteciliğinin bir yüzü olduğundan burada rezalet çıksın istemiyor, o yüzden yalvarıyordu onun karşısında.
En sonunda Nergis'in ona söyletmek istediği o cümle çıkmıştı ağzından. Hem de bağırarak. 'Ben Bora! Orospu çocuğuyum ben!' deyince, Ferit mırıldandı oradan. "Onu biliyoruz zaten Bora Efendi." dedikten sonra, katıla katıla gülüyordu şimdi.
"Helâl olsun sana ya. Ne hâle getirmişsin sümsüğü. Ama ben senin şu son söylediğine takıldım. O nasıl bir cümleydi öyle Nergis? Neydi son söylediğin? Hah! 'Orospu çocuğunun önde gideni, hem de bayrak sallayanı.' Vallahi pes, korkulur senden." diye gülerek konuştuğunda, Nergis birden ciddileşmişti. "Kinim o kadar büyük ki görüntünün bir kopyasını ona yolladım. Sonra da telefonla, 'bir daha etrafımda dolaşma, senin için kötü olur' diye söylediğimde öyle yeminler ediyordu ki bana, düşünüyorum da onunla geçirdiğim zamana acıyorum, bu kadar alçak bir adamla nasıl arkadaşlık yaptım diye." dedi ve sonra ekledi. "Aslında alçak bile denmez buna. Çünkü alçak da bir seviyedir. Bu şerefsiz alçaktan da öte... Resmen çukur."
Bu arada Nesrin de bir zamanlar onunla birlikte olduğunu herkes bildiği için, konunun kapanmasını herkesten çok o istiyordu. Bunu anlayan Ferit yeni bir konu bulmuş, hemen aracın içindeki havayı değiştirivermişti. "Hadi bayanlar, bir karar verin. Trilye'de sahilde mi oturalım, yoksa Eşkel'de biraz müzik mi dinleyelim?" derken, tabii ki herkes Ferit'in 'müzik mi dinleyelim' dediği mekânın neresi olduğunu gayet iyi biliyordu. Kerem'in çalışmış olduğu bar... Kum Bar.
Az sonra tekrar Eşkel'e doğru yola çıkmışlar ama gündemde bu konu vardı hep. Bora'nın kendisi için söylediği o inanılmaz cümle. 'Kadın kısmından korkacaksın arkadaş' diye içinden geçiriyordu Ferit. Şu Nergis'in yaptığına bakar mısınız? Kim umar ki bu kırk beş kiloluk kızdan bunu? Ee, ummadığın taş, yararmış baş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YABANGÜLÜ NESRİN
RomanceKadınların en ama en tehlikeli oldukları yaş dönemi budur. Gerçi kadınlar her yaş döneminde tehlikelidirler ama otuzlu yaşlar daha başkadır. İşte bu dönemlerde kadınlardan korkulur. Hele hayattan aradıklarını bulamadılarsa. Bu dönemin kilit yaşı, ot...