Bugün sanki biraz hâlsiz gibiydi Nesrin. 'Havalardandır' diyerek, çevirdi dükkân kapısının anahtarını. İçeri girip, kendine nane limon kaynatmalıydı. Hafif karnı ağrıyor gibiydi. Biraz da midesi bulanıyordu galiba. Şimdiye kadar hasta olduğunu hatırlamıyordu. Bu karın ağrısı neyin nesiydi sabah sabah? İçeri girmeden önce etrafına bakınınca, ona doğru gülümseyen dükkân komşusunu görmüştü... Ressam Orkun Çelik. Nerdeyse bir aydır tanışıyorlardı. Ferit'le ayrıldıktan sonra dükkânına kapanıp bir rahibe gibi inzivaya çekilip, kendisini iyice işine vermişti. Takı tasarımlarıyla uğraşırken bir konu için dükkândan içeri giren Orkun, yan komşusunun kadın olduğunu o zaman öğrenmişti. Önce dükkân komşuluğu ile başlamıştı. Sonra da sanatsal olarak kafa yapıları uyuştuğundan, güzel bir arkadaşlık ilişkisi kurulmuştu aralarında. Orkun bilinmez ama Nesrin şimdilik gönül ilişkilerinden uzak durmaya çalışıyordu. Yaralı bir kuş gibiydi kalbi. Ferit ile yaşadıklarını bir türlü unutamıyordu. Bir de ayrılırken onun, 'seni hâlâ seviyorum, sevmeye devam edeceğim' demesi, iyice aklını karıştırmıştı. Bu düşünceleri atmaya çalıştı kafasından.
Nergis'ten aldığı haberlerle, Nesrin'in yan komşusu ile arkadaşlık yaptığını öğrenen Ferit, bir türlü merakını yenememiş, birkaç kere taksi kiralayarak, dükkânın önünden geçmişti görünmeden. Çok defa onu, güneşli havalarda kapı önünde oturup çay içerken veya Orkun denen adamın yanında ayakta, resimleriyle ilgilenirken görmüştü. İçinden kıskançlık duyguları kabarmıştı ama bunun böyle olmasını kendisi istememiş miydi? 'Ne kızıyorsun' demişti kendi kendine. 'İşte istediğin oldu. Nesrin, yaşına uygun bir arkadaş bulmuş. Bunda gocunacak ne var?' Ama gel de anlat onu kalbine. İşte orası öyle demiyordu. 'Ah salak ah! Gül gibi kadını bıraktın, bak el âlem kapıvermiş. Ee, bırakırlar mı onun gibi güzeli ortada?' Bir daha geçmemişti Ferit oralardan, içindeki sızı iyice artmasın diye.Dükkânın önündeki tabloları toplamakla meşguldü Orkun. Hava yağacak gibiydi. Oysa Nesrin'in yağmurla falan işi yoktu. Onun işi içerdeydi. Gerçi Orkun niye dışarıda çalışıyordu ki?
"Günaydın Nesrin Hanımcığım."
"Ben de 'günaydın Orkun Bey' diyeceğim ama siz bana yine güleceksiniz şimdi, geçenlerde olduğu gibi. 'Ne günaydını, öğle olmuş' diye."
"Estağfurullah, niye güleyim ki?"
"Baksanıza, saat olmuş on iki."
Nesrin lafı değiştirip, ilgilenir gibi gözüktü biraz. "Yağmur geliyor galiba. Yardım edeyim isterseniz."
"Yok yok, zahmet etmeyin, hallederim ben." dese de, Nesrin gelip tutmuştu işin ucundan. Bu arada da laflıyordu onunla. "Kuzum, niye içeride çalışmıyorsunuz ki?" diye sordu. "Sizi görüyorum hep böyle, bir içeri bir dışarı. Yazık günah. Uğraşıp duruyorsunuz." En son tabloyu alırken baktı ona doğru Orkun. "İçerisi biraz küçük." dedi tablonun ucunu yere dayayarak. "Bir de boya, tiner, terebentin kokusu falan... Ayy ne bileyim işte. Rahatsız ediyor insanı." Sanki biraz 'şey' gibi konuşuyordu bu Orkun, gay gibi. Neyse. "Hım, anladım." dedi elindeki Mona Lisa röprodüksiyonunu usulca duvara yaslarken.
Köşedeki yarım bırakılan, başka bir tablo ilgisini çekmişti. 'Sanki bu portre tanıdığım birine çok benziyor' diye düşünüyordu. Tabi ya! Bu... Bu, kendisiydi. Onun tablo ile ilgilendiğini görünce kızardı Orkun, işi şakaya vurdu. "Eyvah yakalandık desenize," dedi gülerek. "Habersiz resminizi yapıyordum. Bitince hediye edecektim kız." deyince, Nesrin ne diyeceğini şaşırmıştı. "Ben ne diyeyim, çok şaşırdım. Aslında sevindim de. Çok teşekkür ederim ama nasıl bu kadar benzetebildiniz ki?" diye sorduğunda, gülümsedi Orkun. "Özür dilerim, siz güzel bir kadınsınız Nesrin Hanım. Yüzünüz fotojenik. Her ressamın sizin gibi fotomodele ihtiyacı var." Başını kaldırdı ona cevap vermek için ama sanki hâlsiz gibiydi.
Birden başı döner gibi oldu. Yüzü sapsarıydı. Onun kötü olduğunu fark etmişti Orkun. Hemen yakınındaki bir tabureyi çekti, oturttu onu yavaşça. "Ay Nesrin Hanımcığım. Bir şey mi oldu? İyi gözükmüyorsunuz. Yoksa boya kokusu rahatsız mı etti? Keşke taşımasaydınız tabloları." Onun döktüğü keskin limon kolonyasını burnuna çekerken, gülümsemeye çalışıyordu. "Yok bir şeyim Orkun Bey, telâşlandırdım sizi de. Birden başım döndü." dese de "Biraz bekle sen." diyen Orkun, hızla dışarı çıktı. Hemen ardından da bir araba ile gelmişti kapıya. "Hadi çabuk ol, hastaneye gidiyoruz" dediğinde, "Allah aşkına, yok bir şeyim." deyip olmazlansa da onu dinlememiş, aceleyle yollanmışlardı hastaneye.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
YABANGÜLÜ NESRİN
RomanceKadınların en ama en tehlikeli oldukları yaş dönemi budur. Gerçi kadınlar her yaş döneminde tehlikelidirler ama otuzlu yaşlar daha başkadır. İşte bu dönemlerde kadınlardan korkulur. Hele hayattan aradıklarını bulamadılarsa. Bu dönemin kilit yaşı, ot...