Aslında hoş kadındı Gülnaz. Tam sevdiği kadın tipiydi... Balıketi

15 1 1
                                    

Kış yaklaşıyordu Mudanya'da. Artık omuzlarına yünlü bir hırka almadan, balkona çıkmıyordu Ferit. Dalgalar eskisi gibi değildi. Hırçınlaşmaya başlamış, ta ilerlerden, uçlarında beyaz köpükler olduğu halde yükselerek önce yavaş, sonra birden hızlanarak geliyor ve kıyıdaki yürüyüş yolunun hemen bitimindeki kayalıklara olan gücüyle çarparak, öfkesini çıkarıyordu. Gülümsedi, 'yazı bir başka güzel, kışı bir başkâ' dedi içinden. Devetüyü kaşe boy paltosuna sarınıp, siyah yün kaşkolünü boynuna takan Ferit, ona göre çok güzel olan bu havayı kaçırmaya niyetli değildi. Başkaları böyle havalarda burnunu kapıdan dışarıya çıkarmaz; o ise rüzgârlı, fırtınalı havalara oldum olası bayılırdı. Ah bir de yağmurda ıslanmaya dayanamaz, çocuklar gibi neşe kaplardı içini. İlk damlalarını ellerinde, yüzünde, kırlaşmış dağınık saçlarında hissetmeye başladığında, yağmur iyice hızını arttırıp, üzerindeki elbiseleri ıslattığında; vücuduna verdiği o serinliği tüm bedeninde duymak, saçlarından yüzüne doğru süzülen serin damlaların ensesinden, boynundan aşağılara akıp, vücudunun her bir yerini ıslattığında vermiş olduğu o hazzı, hiçbir şeye değişmezdi.
Otelin merdivenlerinden inerken Jasmin'e rastladı. "Günaydın küçük hanım. Nasılsınız bakalım?" dediğinde, Jasmin elindeki birkaç kitabı göğsüne bastırmış şekilde sanki ona bir yükmüş gibi tutarken, somurtuk bir yüzle söylenmeye başladı. "Ne olsun ya Ferit amca. Okullar başladı yine." diye dert yanınca, "Hadi sık dişini. Bak, bu sene lise sondasın. Ohh! Ondan sonra bol bol gezersin." dedi ve ekledi ardından. "İstersen bırakayım seni okula." deyince, hemen olmazlandı Jasmin. "Yok yok, arkadaşlar gelecek. Onlarla giderim ben." demeye kalmadı; kırmızı spor bir araba, acayip homurtular çıkararak, otelin önünde durdu. Açık camdan bir genç sesleniyordu. "Heey, Jasmin!"
"Tamam Berke... Bekle biraz."
Jasmin, yan odaya doğru seslendi o tarafa bakmadan. "Anne ben gidiyorum, arkadaşlar geldi." Gülnaz'ın daha cevap vermesini bile beklemeden, firlayıp gitmişti. Sert bir kalkış ve kulak tırmalayıcı lâstik seslerinden sonra hızla uzaklaşan arabanın arkasından bakarken, Ferit'in yanına sokuldu Gülnaz. "Ee, zamane gençleri işte. Bir taraftan düşünüyorum da onları bu hâle getiren, aslında bizleriz. Kızmaya hakkımız yok bu yüzden. Meselâ, liseye giden çocuğun altında bu arabanın işi ne?" deyince, hemen korumaya geçti Ferit, Jasmin'i. "Diğerlerini bilmem ama Jasmin harika bir kız. Yeni tomurcuklanmaya başlayan, buğusu üstünde taze bir gül gibi. Tabii ki bu deli yaşlarında bazı çılgınlıkları, masum aşkları olacak. Olur olur... Merak etme, zamanla durur." diye teselli edince, gözlerini yere indirdi Gülnaz. "Keşke öyle olsa. Maalesef sizinle aynı fikirde değilim Ferit Bey. Hapise girmeseydim de çocuğumu gözümün önünde daha iyi şartlarda yetiştirseydim." diye söylendi hüzünlenerek. "Şimdi hiçbirimizi dinlemiyor. Ha, anneme sözüm yok. Ne yapsın kadıncağız? Annesiz büyüdü diye onu hep şımartmış, her dediğini yapmış."
Gözlerini kısarak Gülnaz'a doğru baktı Ferit. "Bu Berke kim? Tanıyor musunuz? diye sormasının amacı belli ki onu bu üzüntülü konuşmadan kurtarmak içindi. Sıkıntılı bir şekilde, gömleğinin yaka kısmıyla oynuyordu Gülnaz. "Şey... Bursa'da bir sanayicinin oğlu. Okuldan arkadaşlar." dediğinde, dudak ucuyla gülümsedi Ferit. "Desenize Jasmin de teyzesinin yolundan gidiyor." Kaşlarını çatan Gülnaz, "Anlayamadım?" dedi ve ardından bir kahkaha patlattı ve sonra da "İlahi Ferit Bey, Uzun zamandır böyle ağız dolusu kahkaha atmamıştım. Hay Allah iyiliğinizi versin. Siz de fark ettiniz sonunda değil mi? Zengin avcısı bir ailemiz var. Virüs gibi bulaşıyor. Ama sonumuz hep hüsran." dedi. Gülümsemesinin ardından, birden yüzü düştü. "Beni de Gaziantepli zengin bir adamla evlendirdi annem. Nesrin'in durumunu biliyorsun, anlatmaya gerek yok. Hep beraber yaşadık zaten. Belki bilirsin... Nesrin'in, Nergis adında bir kız kardeşi var. Onun durumu da aynen böyle." Şaşırmıştı Ferit. "Nasıl böyle?" diye sorunca, gözlerini kırpıştırarak baktı yüzüne. "Anla işte canım. Onun da aklına girmiş çokbilmiş Hafize ablam. 'Beğenmese bile, zengin kocadan hiçbir zaman zarar gelmez' diyerek, sevmediği bir çocukla baş göz etmeye çalışıyor onu. Nergis direniyor ama nereye kadar?" diye dert yanınca, kendi kendine mırıldandı Ferit. "Hatırladım Nergis'i. Bankada çalışan şu zayıf, uzun boylu kız. Nezih'in cenazesinde tanışmıştık." dedi ve sonra bir şey hatırlamış gibi, lafı degiştirdi. "Ha sahi, Nezih'i kim öldürmüş belli mi?
"Vallahi polis araştırıyoruz diyor ama... Rahmetli Nezih sağlığında İstanbul Bursa arası mekik dokuduğundan, bir de yaptığı iş nedeniyle, düşman potansiyeli geniş olur diyorlar. İstanbul'un rant kavgasını bilirsin işte. Her şeyin bir mafyası var. İki lokanta sahibini boş bırakmaz bu çakal takımı, haraç falan alırlar. Olayı iki şehirde de araştırdıklarından, sanırım soruşturma ağır işliyormuş." dese de Gülnaz, umutlu konuştu Ferit. "Çıkar bir yerlerden, bak görürsün. Nezih'in öyle esrarengiz işleri olacağını tahmin etmiyorum. Basit bir olaydan pisipisine öldürdüler diyorum. Böyle tip cinayetler kısa sürede çözülür." deyince, Gülnaz ona hayranlıkla baktı. Şöyle bir süzdü onu. "Vay, Ferit Bey... Neler de biliyormuşsunuz. Yazarlık tamam da hafiyelik de var galiba?" derken, çapkınca göz kırptı.
Bu kadın aşırı ilgi göstermeye başlamıştı. Asılıyor gibiydi sanki. Haydi hayırlısı. Aslında hoş kadındı. Tam sevdiği kadın tipiydi... Balıketi. Birden huzursuzlaştı Ferit. Ne zaman bir kadın ona ilgi duysa, son günlerde nedense Nesrin geliyordu aklına. Bu ne demek oluyordu şimdi? Geçenlerde, sahil kenarındaki çay bahçesinde oturup, yeni romanı hakkında eskizler hazırlarken, orta yaşlarda bir hanımın ilgisiyle karşılaştığında, hiç yokken, birden Nesrin düşmüştü aklına. Bu hep böyle olmaya başlamıştı son günlerde. Kadjnlarla sıradan konuşmalarını yaparken olmuyordu da ona ilgi ve alâkalarını gösterdiklerinde çıkıyordu bu durum ortaya. Sanki beyni şöyle diyordu: 'Kendine gel Ferit. Sen Nesrin'den hoşlanıyorsun ve şu anda ona ihanet etmek üzeresin. Akıllı ol.' İşte, Gülnaz'ın ona ilgisi ortaya çıktığında da aynı şey olmuştu. 'Yaban Gülü' düşmüştü aklına hiç yokken. 'Dikkat et Ferit' diye telkinde bulundu kendi kendine. 'Bu yaştan sonra yarı yaşında genç bir kadına aşık olup da ele güne karşı kendini maskara mı yapacaksın? Diyelim ki oldu... Ee, sonra? Daha kaç sene o kadınla birlikte mutlu bir beraberlik yaşayabilirsin ki?' Şöyle bir tarttı kendini. Eh, on sene bir zaman biçti. 'Ee, on sene sonra o kadın kaç yaşında olacak, onu da düşündün mü?' Canı sıkılmıştı bu iç sesine. Ona ne oluyordu ki? İçinden bir ses yavaşça 'kırk dört' derken, kendi yaşının da epey ilerleyeceğini, altmışını geçeceğini düşündüğünde, bu işin olmayacağını akıl yoluyla anlayabiliyordu da işte kalp denen bir şey vardı. Bir de oraya söz geçirebilse.
Hemen dünyaca ünlü yazar Romain Gary geldi aklına. Bu ünlü yazar, aynı Ferit Cemil Bursalı gibi, yarı yaşında aktris bir kadına aşık olmuştu da beraberlikleri ancak sekiz yıl sürebilmişti. Kadının onu aldattığını öğrendiğinde gururuna yedirememiş, intihar etmişti. Bir sözünde şöyle demişti Romain Gary: 'Ne değiştirebildiğin, ne yardım edebildiğin, ne de terk edebildiğin bir kadını sevmenin ne demek olduğunu siz bilemezsiniz.' Gerçekten durum böyle karışıktı işte. Böyle bir kadını seversen, onu değiştiremezsin, onun genç isteklerine her istediği zaman cevap veremezsin. Eh, bir de çok seviyorsun ki terk de edemezsin. Oof of! Ne zor işmiş böyle bir kadını sevmek.
"Hey, Ferit Bey. Nerelerdesiniz bakayım? Daldınız gittiniz derinlere doğru. Duymuyorsunuz bile beni. Hayırdır kuzum, bir sıkıntınız mı var yoksa?" diyen Gülnaz'ın neşeli seslenişiyle toparladı kendini. "Ha, ne diyorduk? Nezih'ten bahsediyorduk değil mi?" dedi Ferit. Sonra da onun konuşmasına fırsat vermeden, birden konuyu değiştirdi. "Nesrin'in Bora ile araları bozuk galiba. İşinden onun için ayrıldığını düşünüyorum." diyerek, devam etti konuşmasına sahile bakarak. "Ben gördüğümde, ikisinin beraber olamayacağını anlamıştım zaten." Kaşlarını çatıo, "Niye?" diye sorunca Gülnaz, bahçedeki masayı işaret etti oturmaları için Ferit. "Bir kere yaşları uygun değil Bora'yla." dedi ve oturması için sandalyesini çekti onun. Dili böyle söylese de içi öyle demiyordu ama. 'Kart domuz! Nesrin'i hayal ederken senin yaşın çok mu uygun? Niye objektif olmuyorsun?' Kalbi hemen karşı çıkıyordu bu sese. 'Hiç de öyle değil bir kere. Bora genç bir erkek olduğundan, onun yaşına göre olgun bir kadın olan Nesrin'in sadece cinselliğinden yararlanıyor. Oysa ben öyle miyim? Ona yeteceğimi sanıyorum. Ona her şeyimi, kalbimi, tüm sevgimi ve sadakatimi verebilirim.' Ama bunların hepsini Nesrin'e söyleyebilecek cesareti bulabilir miydi kendinde? İşte onu bilemiyordu.
Gülnaz, Ferit'in şimdiki ruh hâlini bilmediğinden, o hâlâ deminki konuyla alâkalı sorular soruyordu ona. "Ne varmış ki yaşlarında?"
"Ha, ne? Kimin yaşı?"
Ferit'in yüzüne acıyarak bakıyordu şimdi. "Gerçekten sağlığınız iyi değil sizin. Bir doktora görünün. Bu romanın üzerine fazla düşüyorsunuz gibime geliyor." Kötü yakalanmıştı Gülnaz'a. Nesrin ile olan düşüncelerini hayal ederken, onun söylediklerini duymuyordu bile. "Yok bir şeyim," deyip, hemen itiraz etti. "Geçer geçer, herhâlde yorgunum biraz. Akşam biraz geç yatmıştım da." Aslında söylediği tam bir pembe yalandı. Ne geç yatması? Nasıl derler? 'Tavuklarla beraber' erkenden girmişti yatağa. Usulcacık elini uzattı onun yanağına gülnaz. "Bir dost tavsiyesi... Yazmaya ara verip, dinlenin biraz." Şefkatli bir dokunuştu bu. Aslında doğru söylüyordu. Takmıştı kafasına Nesrin'i. Hiç olmayacak şeydi ama gönül işte. Ona bir türlü söz geçiremiyordu ki. Bütün aşıkların dediği gibi... 'Gönül ferman dinlemiyor.' Aslında Gülnaz, gerçekten iyi bir dosttu. Onu ne kadar da iyi anlıyordu. Birden bu düşünceleri bölündü Ferit'in. Otelin giriş kapısından biri sesleniyordu.
"Teyze... Ben geldim."
Oturduğü yerden geriye dönüp, "Nesrin, sen misin canımın içi?" dediğinde, birden Nergis'i gördü karşısında Gülnaz. O böyle deyince, Ferit de heyecanlandı 'Nesrin'i göreceğim' diyerek. Sesleri ne kadar benziyordu birbirine. Geldi, iki yanağından öptü şapur şupur. "Ablamı mı bekliuordun yoksa?" diye sorunca, küsermiş gibi yapınca şakadan, çimdikledi onu Gülnaz. "Deli kız, otur şuraya bakayım. Sesleriniz ne kadar birbirinize benziyor öyle. Sen onu bunu boş ver de Ersin'le aranız nasıl?" diye sorduğunda, Nergis yan tarafa bakıp susunca, onlara kibarca gülümseyip, ayağa kalktı Ferit. "Sizlere iyi günler hanımlar. Ben de zaten yürüyüşe çıkmıştım. Yalnız bırakayım da sizi, dertleşin biraz." dedi ama Gülnaz çekti paltosundan, oturttu yerine. "Yabancı mısınız Ferit Bey Allah aşkına? Sen de bizden oldun artık. İçimizi dışımızı bizden iyi biliyorsun. Saklımız gizlimiz yok ki bizim." dedikten sonra kıkırdadı gözlerine bakarak. "Otur ayol şuraya. Bakarsınız romana malzeme çıkar belki bizden."
Nergis, bir teyzesine bir Ferit Bey'e baktı. Durum gösteriyordu ki teyzesi bu adamla böyle sıkı fıkı olduğuna göre, ablasının dediği gibi, aşk dedikoduları doğruydu galiba. Ateş bacayı sarmış gibiydi. Teyzesi, bu yazara kafayı takmış görünüyordu. 'Ne yapalım, hayırlısı' diye geçirdi içinden. 'Zaten teyzemin de bu aralar böyle bir ilişkiye ihtiyacı vardı' diye düşündü. Aa sahi, Nesrin onların bu yakınlığını geçen gün anlatırken, pek bir kızgındı sanki. Acaba o da Ferit Bey'e... Yok canım, daha neler. Ablası kaç yaşında, Ferit Bey kaç yaşında? Aralarında yaş farkı yirmi vardır. Ama olur mu olur. Bora genç olup da ne yaptı ki? Gitti, onu yeni yetme stajyer bir kızla aldattı. En azından, 'yaşlı erkek, görmüş geçirmiş olduğundan, kadın kıymeti bilir' dermiş eskiler. 'Genç kadını, elindekini kaçırmak istemez, gözünden bile kıskanırmış onu. En azından gençler gibi, aklı bir karış havada olmazmış. Yanında gezdirdiği kadınına değer verir, onu el üstünde tutar, sevgide kusur etmezmiş' diye söylerler.
Önceki yaşamında kırık bir aşk hikâyesi yaşayan birçok kadın, sığınacak emniyetli bir liman ararken, Ferit Bey gibi yaşlı erkeklerden sevgi ve samimiyet, aşırı bir ilgi gördüğünde, onlara aşık olduğunu hep duyardı. Onların aşırı ilgi ve sevgisini gördüğünde, kalbi yaralı kadınların daha bir sıkı bağlandıklarını ya okumuştu ya da kulak misafiri olmuştu bir yerlerden.
Ablası Nesrin'in durumu, sanırım böyle bir şeydi. Teyzesinin Ferit Bey'e olan yakınlığını, onun nasıl gözlerinin içine baktığını anlatırken ateş püskürdüğüne göre. Alıcı gözüyle Ferit Bey'i incelediğinde, 'hoş adam doğrusu' diye düşünmeden edemedi. Aslında yaşını göstermiyordu. Sağlığı da oldukça yerindeydi. 'Gençler, soğukta evlerinde oturmuş, miskin miskin bilgisayar başında bilmem nelerle uğraşırken, bakın ona... Bu keskin soğukta dışarı çıkmış, sahilde yürüyüşe gidecek. Vallahi böyle dinç erkek, az bulunur' diye düşünüyordu.
"Ee hadi Nergis, anlatmayacak mısın bize Ersin'i?" diye sorunca Gülnaz, birden hayallerinden silkindi, "Boş ver ya," dedi elini salladı isteksizce. "Neyini anlatacağım ki onun? Alelade öküz... Yani, bildiğin öküz işte." deyince, Ferit araya girdi. "Hanımlar hanımlar... Bu böyle olmayacak. Anlaşıldı, size gezme teklif ediyorum. Hem gezeriz, hem de dertleşirsiniz. Var mısınız?" deyince, iki kadın bakıştı, "Nereye götüreceksin ki bizi?" diye merakla sorunca Gülnaz, dudak ucuyla gülünsedi Ferit. "Tecrübeme dayanarak söylüyorum, ben bu sorudan şunu anladım; 'gezme teklifim kabul edilmiştir.' Ama nereye gideceğimizi söyleyemem. Çünkü bu bir sır." 'Olur' anlamında boynunu yıktı Gülnaz. İçeriye doğru seslendi; "Faruk Bey..."
Otele pek sık uğramasa da bu asık suratlı müdürü tanıyordu Ferit. Ona surat asıyor gibi geliyordu. Gece kendi diskosu ile uğraşıyor, gündüzleri birkaç saat uğrayıp, otelin girdisini çıktısını toparlıyordu. 'Gülnaz Hanım bu adamı niye tutuyor burada' diye düşündüğü oluyordu. Sanırım devlet daireleriyle, ilçenin kalburüstü kişileriyle sıkı dostlukları vardı bu suratsız adamın. Otelin evrak takibi gibi işlerinde, kolaylık sağladığını düşünüyordu. 'Emekli askermiş' diye duymuştu ama 'yaşı epey genç olduğuna göre, kesin bir suçtan atmışlardır bunu askeriyeden' diye düşündü Ferit. Son zamanlarda askerin içinde cemaatçi örgüt temizliği vardı. Belki de onlardandır. Sonra da 'aman bana ne' dedi içinden.
Onun sesine uzaktan cevap verdi. "Buyurun Gülnaz Hanım, buradayım." diye cevapladı Faruk.
"Ha Faruk, biz Ferit Bey ve Nergis'le biraz gezeceğiz. Bugün otele bakıver."
"Olur, tamam." gibi bir şeyler homurdanarak, gerisin geriye otele girdi nezaketsiz herif. Bu hareketine Gülnaz da bozulmuştu. "Allah Allah, bu niye böyle davranıyor ki?" diye şaşırınca güldü Ferit. "Ben anladım," dedi. "Aslında bana ısınamadı bir türlü. Ama boş verin, alıştım artık. Bu tip erkekler beni pek sevmez." Gülnaz anlamıştı, sustu. Ama meraklı Nergis sordu. "Ne yaptın ki sen ona?"
"Sorunuza şöyle cevap vereyim Nergis Hanım." dedi. Anlatmaya çalışıyordu dilinin döndüğünce. "Düşünün, karşıdan öyle bir kadın geliyor ki yıkılıyor ortalık. Peh peh! Bir endam, bir asalet. Böyle güzellik ne görülmüş ne duyulmuş." diye anlatmaya başlayınca, "Ee?" diyerek, ilgiyle dinliyordu Nergis. "Giyinişi, hareketleri, yürüyüşü... Yanımızdan öyle bir çalımla geçiyor ki. Ha, bir de yanınızdaki erkeği şöyle göz ucuyla süzüp, hafiften de ona gülümsedi. Ne yaparsınız?" deyince, Nergis'ten önce Gülnaz dayanamadı, "Ne mi yapacağım? Gözlerimi gözlerine öyle bir dikerim ki, feleği şaşar." dedi gözlerini iri iri açarak. "Eğer öyle dik dik bakıyorum diye bir şey diyecek olursa da alimallah gözünün yaşına bakmam, yüzünü gözünü cırmık içinde bırakıp, saçını başını yolarım." Nergis'e doğru dönrn Ferit, "Neymiş Nergis Hanım?" diye sordu. "Anladım Ferit Bey. Desenize sadece kadınlar arasında olmuyor bu tür kıskançlık. Demek ki erkeklerde başka türlü kendini gösteriyormuş bu çekememezlik." Bu arada konuşurlarken, Ferit'in arabasının yanına gelmişlerdi bile. "Haydi atlayın hanımlar."
Bu düşüncelerle Mudanya hızlıca geçilmiş, neredeyse Trilye'ye varmak üzereydiler. Hava soğuk mu soğuk, etraf alabildiğine tenhaydı. Yollarda pek araca rastlsnmıyordu yaz aylarında olduğu gibi. Tam Trilye'ye girmek üzereyken, birden direksiyonu kırıp asfalt yoldan ayrılan Ferit, yukarıya doğru çıkan toprak yola sapınca, Gülnaz ve Nergis birbirine baktılar tedirgin olmuşcasına. Onların bu korkmuş hâlini gören Ferit, keyiflenmişti. "Ne oldu hanımlar? Yüzünüz asıldı. Korktunuz mu yoksa?" diye alay eder gibi sorunca, Gülnaz zoraki bir gülümsemeyle cevap verdi. "Niye korkacakmışız ki? Seni tanımasak hadi diyelim..." deyince, bıyık altından güldü Ferit. İnadına gizemli davranıyordu. "İyi o zaman, devam edelim." Şimdi kimse konuşmuyordu aracın içinde. Ferit de onlara inat, suskunluğunu sürdürüyordu. Hava kapalıydı ama iyi ki yağışlı değildi. Yoksa bu yol, çamur deryasından geçilmezdi. Gerçi onun cipi bu yollar için biçilmiş kaftan gibi gözüküyordu ama yol hâli bu belli olmaz... Allah korusun, çamura saplandılar mı varın gerisini siz düşünün artık.
Çok gitmeden tepeye ulaşan Ferit, toprak yoldan sağa dönünce, küçük taşlarla döşeli dar bir yol daha çıktı önlerine. Şimdi etrafı sık çalılık ve ağaçlarla çevrili, taşlık bir yoldan gidiyorlardı. Biraz daha gidince, yüksek parmaklıklı, demir kapısı olan bir yere geldiler. İleride, ağaçların arasında, iki katlı tuğla bir ev görünüyordu. Elindeki uzaktan kumanda aletinin butonuna bastığında, gıcırtılı bir ses çıkaran ferforje demir kapı, ağır ağır açılmaya başladığında, "Bir dahaki sefer geldiğimde, bu kapıyı iyice yağlamalıyım." diyerek, yüzünü buruşturdu. Nergis'in dili tutulmuş, konuşamıyordu. "Ferit Bey," dedi Gülnaz şaşırarak. Sonra yavaşça sordu. "Burası kimin kuzum Allah aşkına?"
İçeri girmişlerdi. Ferit, şoför tarafından inip, hemen aracın öbür yanına geçerek, Gülnaz'ın ve Nergis'in kapısını açtı abartılı bir saygıyla. "Buyurun hanımlar, şöyle buyurun lütfen." İki kadın araçtan inmiş,evin güzelliği karşısında adeta nefesleri kesilmişti. Arkadaki manzara, daha bir güzeldi. Ev, deniz kıyısından yüksek bir yere inşa edilmişti. Dimdik kayalıklar, yamaçtan aşağıya denize doğru aniden tehlikeli bir şekilde alçalırken, hırçın dalgaların kayaları dövme sesi, buralara kadar geliyordu. Bu mevsimde bile denizin güzelliği görülmeye değerdi. Bir de burasının manzarasının yazın nasıl harikulade olduğunu, insan az çok tahmin edebiliyordu.
Gülnaz cilve yapıyordu şimdi. "Eğer bu ev benim derseniz, sizinle hiç konuşmayacağım Ferit Bey."
"O niye ki?"
Küsermiş gibi dudaklarını büzdü haspam. "Niye olacak? Eğer bu ev gerçekten size aitse, bu güzelim yere yazın bizi niye getirmediniz de bu güzelliklerden mahrum ettiniz? Ondan dolayı konuşmayacağım." deyince, yüzüne ince bir tebessüm yayıldı Ferit'in. "Otele yerleştiğimden beri, bu civardan böyle bir ev alma hayâli içjndeydim. Etrafta birçok yeri gezdim. Başka beğendiklerim de oldu ama bunun gibi güzeline rastlamadım desem yeridir. İki aydır peşindeydim. Sonunda aldım tapuyu. Bir hafta falan oldu."
Şimdi evin içine girmişlerdi. Ev, yeni badana yapılmıştı belli ki. Boya kokuyordu. Hatta bir üst kata çıkan ahşap merdivenlerin vernikleri yenilendiğinden, keskin bir koku sinmişti her yere. Üst kata çıktıklarında Ferit birkaç pencere açınca, deniz yönünden esen rüzgâr öyle kuvvetli doldu ki içeriye, perdeler yerinden kopacakmış gibi uçuşuyordu. Gülnaz hayretini gizleyemedi. "Vaavv! Bu ne böyle? Kışın uçurur adamı burası." Sonra sürgülü balkon kapısını açıp dışarı çıktıklarında, iki kadın ilk önce aşağıya bakmaya korktu. Çünkü hemen altlarında deniz, uçsuz bucaksız uzanıyordu karşı kıyılara kadar. Al eline iyi bir dürbün, açık havada İstanbul'u seyret buradan. Çıplak gözle bile karşı kıyılar seçiliyordu. Sanırım evin bu bölümü, sağlam bir kayanın üzerine inşa edilmişti. Ev, uçurumun kenarındaydı. Allah korusun, teras şeklindeki balkondan aşağıya düşen, doğruca denizi boylardı.
Birden yüzü değişti Gülnaz'ın. "Bir dakika, bir dakika... Şimdi ev sizin mi değil mi?" diye sordu tekrar.
"Başka sahibi çıkmazsa benim."
Ofuldandı Gülnaz. "Durun Ferit Bey ya, şakanın sırası değil. O zaman, en kısa zamanda otelden taşınacaksınız demektir." deyince, sıkıntısı anlaşılmıştı. Ferit muzip bir gülüşle, Nergis'e döndü. "Ben kadınlar hakkında roman yazmayayım da ne yapayım? Gördünüz mü Nergis Hanım? Hanımefendi artık otelinde istemiyor beni. 'Artık bir evin var, pılını pırtını topla çek git' demek istiyor." deyince, Nergis "Yok canım, teyzem aslında öyle demek istemedi." deyip, kem küm etti ama gerçekten de hoş adamdı doğrusu bu Ferit Bey. Espri yapma yeteneği müthişti. Kadın ruhundan iyi anlıyor, onları olmadık yerde gülümsetebiliyordu. İleride olacakları şimdiden görür gibi oluyordu. Nesrin ablasıyla Gülnaz teyzesinin, Ferit Bey yüzünden araları kesin bozulacaktı. Baksanıza, teyzesinin sanki genç bir kız gibi onun karşısında kırılıp dökülmeleri, o konuşurken gözlerinin içine bakmaları, ağzından ne çıkacak diye pür dikkat takip etmeleri. Burada yalnız olsalardı belki de... Tövbe tövbe. Nereden de aklına geliyordu böyle şeyler bilmem ki? Böyle düşündüğü için, kendinden utandı. Teyzesi böyleydi de sanki ablası değil miydi? Bu adamı ona ballandırarak anlatmamış mıydı? 'Ah yaşı biraz daha genç olsaymış, ah onu daha önce tanısaymış' falan filan. Sonra dönüp, biraz önce kendi söylediğini tenkit edercesine, 'yaşında ne varmış ki canım? Aslan gibi adam işte' demişti Nesrin. 'Gençlerin ne hayırını gördük ki? Suyumuzu bir güzel çıkardıktan sonra, vuruyorlar kıçımıza tekmeyi. Ama duyduğuma göre, olgun erkekler öyle değilmiş. Kadın kıymeti bilirmiş' diye bir sürü şey sayıp dökmüştü. O böyle anlatırken, Ferit Bey'i tanımadığından, 'kimden bahsediyorsun abla' diye sorduğunda, manalı şekilde bakıp, 'Ferit Bey'den' derken, bir başka gülümsüyordu sanki. Şimdi Yazar Ferit Cemil Bursalı'yı tanıyan Nergis, ablasının onu niye bu kadar övdüğünü, gayet iyi anlıyordu. Onda kadınları çeken, garip bir şey vardı sanki.
Sorusunu yineledi Gülnaz. "Cevap vermediniz Ferit Bey. Taşınacak mısınız otelden?"
"Ne dememi bekliyorsunuz?"
Çok inatçıydı bu adam. Soruya soruyla cevap veriyordu. Sonra sırtını balkonun demir korkuluklarına dayayıp onlara yüzünü döndü. Gülnaz ve Nergis, ikisi birden irkildiler. Balkonun kenarına yaklaşmaya ikisi de korkuyor gibiydi. Onların bu hâlini sezen Ferit, çağırdı yanına. "İzin verirseniz, şöyle belinizden tutayım ikinizin de." diyerek, korkarak yaklaşan iki kadının beline uzattı ellerini kibarca. "Ne olur ne olmaz. Düşersiniz falan, ondan sonra gazetelerde çarşaf çarşaf haber çıkar. Artık uydur uydurabildiğin kadar." dediğinde, birden elektriklenme hissetti vücudunun her yerinde Gülnaz. İlk defa vücutları birbirine değiyordu. Tabii ki resmi tokalaşmalar hariç. Onun kokusunu ilk defa yakından hissetti. Şimdiye kadar hiç duymadığı, deri ve baharat karışımı egzotik bir kokuydu. Baş döndürücüydü. Muhteşemdi. Belki de ona öyle gelmişti bu karışık ruh haliyle. Biraz daha dursa, bayılacak gibi oldu heyecandan. Yavaşça sıyrıldı kollarından. Sonra balkonun ucundaki, tenteli salıncağa oturdu denize karşı. Nergis de balkonun diğer köşesine çekilip, tek başına uzaklara bakarak, denizin puslu manzarasını seyrederken, Gülnaz hayallere dalmıştı.

YABANGÜLÜ NESRİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin