Bu sene kış, sert geçeceğini önceden belli etmişti. Baharın hemen ardından başlayan soğuklar, sonbahar boyunca devam etmiş, aralıksız yağan yağmurlar, havanın iyice soğumasına neden olmuştu. Daha yeni yıla girilmesine bir hafta kala, yılın ilk karı yağmıştı Uludağ'a. Bu kar, tabii ki kış turizmine gönül vermiş işletmecileri ve tuzu kuru tatilcileri sevindiriyordu. Önceki senelerde yağan kar, yollara biraz serpiştirmişti. Eskiler nasıl der, 'serçelerin bacaklarını bile örtmüyordu.' Ama bu yıl, son elli yılın en çok yağan karıydı görülen. Öyle söylüyordu bilenler.
İçeride kaloriferler alabildiğine yandığından, üzerinde bir atletle uyandı Ferit. Şöyle bir baktığında, balkon camlarını kaplayan karı görünce şaşırdı. Nasıl şaşırmasın? Tamam, Bursa'ya arada sırada kar yağıyordu ama Mudanya deniz kenarı olduğundan, buraya çok nadir düşüyordu. Bu yıl, mevsim hep karlıydı. Bir aydan beri ara ara yağıyordu hep. Ama kar bu defa Mudanya'ya düşmekle kalmamış, otelin balkon camlarını örtecek şekilde yağmıştı. 'Buraya bu kadar çok yağdıysa kim bilir Bursa'da nasıldır?' diye düşünmeden edemedi.
Hemen atletinin üzerine bir hırka giyip balkona çıkmak istediyse de kapı açılmıyordu. Arkası kar yığınıyla dolduğundan, kapının açılması engellenmişti. Güç bela itekleyince, zor da olsa aralandı kapı. Çıplak ayaklarında terlikleri, inadına bastı serin karın üzerine. Hoş bir duygu kapladı içini şimdiye dek hiç duymadığı. Biraz üşüse de ayakları, buna değerdi. Geniş balkona yağan kar, nerdeyse yirmi santim kadar yüksekliğe ulaşmış, göz kamaştıran bembeyaz örtüsüyle, üzerine nokta bile koyulmamış beyaz bir kâğıt gibi, öylece duruyordu.
Nereden düşündüyse, birden karların üzerine yazı yazmak geldi aklına. Çocukluğunda çok yapıyordu. Öyle sandığınız gibi yazı değil, yazı çişle yazılacaktı. Kendi kendine gülümsedi. 'Git başımdan şeytan' dedi. Koskoca adamın aklına gelen şeye bak. Yan binalardan gördüler mi vallahi tefe koymakla kalmazlar, gelip alırlar, tımarhaneye kapatırlardı. O iş ta geçmişte, çocukluğunda kalmıştı. Hem burası koskoca şehir. Eskiden yaşadığı köy ortamında tabi ki bu gibi şeyler oluyordu.
Yok, illâ ki yazacaktı. Çok canı çekti bembeyaz, hiç üzerine basılmamış karları görünce. Şöyle bir bakındı etrafına. Daha erken olduğundan, etrafta kimsecikler yoktu. Pazar olduğundan uyuyordu millet. Zaten balkon üst katta olduğundan ve biraz içerlek kaldığından, bakılsa bile görülecek gibi değildi. 'Ne olur ne olmaz' deyip yine de temkinli davranıp, kapı eşiğine kadar geriye çekilip çıkardı kalemini(!) başladı yazmaya karların üzerine. Aha işte, korktuğu başına gelmişti. 'Ferit Cemil' yazmış, gerisini yazamamıştı. 'Bursalı' yazacaktı ama B harfinden sonrasını getirememişti. Ikınıyordu ama istediği gibi ileriye gitmiyordu çişi. Bozuk akan köy meydanı çeşmesi gibi, devamlı önüne akmaktaydı son damlalar. Soyadını tamamlayamamıştı. Yüzünü buruşturdu. Prostat belası, sanırım onu da etkilemeye başlamıştı.
"Ne yapıyorsun Ferit? Üşüteceksin."
Aklı çıkmıştı. Kimdi arkadan konuşan? Alelacele pijamasını toparlayıp döndü geriye. Arkasından hemen kapadı kapıyı. Baktı ki, Gülnaz duruyordu içeride giriş kapısına yakın. Bakışlarını inceledi. Gözlerinden pek bir şey anlaşılmıyordu. Çiş yaparken görmüş müydü acaba? Ne zamandan beri duruyordu orada? Döndü Gülnaz geriye doğru. Odanın ortasına doğru yürürken, bir taraftan da çıkışıyordu Ferit'e. "Ay Ferit, dairenin kapısını açık bırakmışsın yine." diyerek, kapıyı kapatmaya çalışıyordu. "Tamam bizler varız, kat görevlileri var ama yine de belli mi olur? Dünya hâli. Hırsız falan giriverir içeriye. Onu da geçtik, kapıyı açık bulan Herkül, fırlamış dışarıya. Bir baktım ki bahçede karların içinde koşturup duruyor. 'Allah Allah' dedim kendi kendime. Seni bakındım, yoktun etrafta. Hemen anladım kapını açık bıraktığını her zamanki gibi. Herkül'ü kaptığım gibi geldim. Önce göremedim seni, 'balkondadır' dedim. Doğru tahmin etmişim." 'Oh çok şükür, görmemiş bir şey' diyordu Ferit içinden. Yoksa rezil olmak işten bile değildi.
"Dur ben bir üstümü değiştireyim."
"Değiştir tabii. Baksana, ıslatmışsın pijamanın önünü." Gülnaz böyle söyleyince, telâşla önüne baktı. Ulan bu ne? Tüh! İşemişti pijamaya. Eh, aceleyle toparlanırken, yarısını kaçırmıştı. Ama lafı toparladı hemen. "Ee, çoktandır kar gördüğümüz mü var? Biraz oynayayım dedim çocuklar gibi. Islatmışım üstümü. Hemen değiştiririm şimdi."
O giderken kıs kıs gülüyordu arkasından Gülnaz. 'Bak bak, karda oynarken ıslatmışmış üstünü. Sanki görmedik işediğini' dedi içinden. Onun odaya girdiğinden haberi bile olmamıştı. Baktı Ferit balkonda, 'yanına gideyim şunun' dediğinde bir de ne görsün? Koskoca adam sıyırmış pijamayı dizlerine kadar, karların üstüne çiş yapıyor. Olacak şey değil. Hemen çekildi perdenin arkasına, gözetlemeye başladı. Bir de baktı, sadece çiş yapmakla kalmıyor, çişiyle basbayağı yazı yazmaya çalışıyor. 'Vallahi deli bu adam' dedi kendi kendine. Sonra da çekinerek, 'neme lazım, gözetlediğimi falan görür' deyip, çıkmamıştı ortaya.
Giyinirken, bir taraftan da laf atıyordu Gülnaz'a, Ferit. "Var mı bir plânın bugün?" diyordu istekli bir şekilde. "Ben bir dakika bile durmam bu havada. Gidelim bir yerlere." Gülnaz ise pencereden dışarısını seyrediyordu. "Dışarıda yoğun bir kar yağışı var. Uludağ'ı falan düşünüyorsan, vazgeç derim. Araba çıkmaz bugün oraya." Ferit içeride giyinirken, Gülnaz da onu bekliyordu salonda. Arada laf atmayı da ihmâl etmiyordu şakadan. "Giyinmene yardım etmek için geleyim mi canım yanına?"
"Aman aman, istemiyorum yardımını. Sen bir geldin mi buraya, akşama kadar çıkamayız evden."
"Aşk olsun ama Ferit."
Birden geçen haftaki Uludağ macerası geldi aklına Gülnaz'ın. Ne muhteşem bir hafta sonuydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YABANGÜLÜ NESRİN
RomantikKadınların en ama en tehlikeli oldukları yaş dönemi budur. Gerçi kadınlar her yaş döneminde tehlikelidirler ama otuzlu yaşlar daha başkadır. İşte bu dönemlerde kadınlardan korkulur. Hele hayattan aradıklarını bulamadılarsa. Bu dönemin kilit yaşı, ot...