Satır arası yorumlarınızı çoğaltın lütfen. Bol bol yorum bırakın bana.
Bazılarınız interneti kapalı okuyor, biliyorum ama yorum yapmak için açıp kapatabilirsiniz bence, ya da reklam görmemek için kitaba çık gir yapabilirsiniz.
Ama lütfen yorumları eksik etmeyin.
Umarım bölümü beğenirsiniz. 💋
16 Ocak.
Pazartesi.
Kapanmadaki 10. gün.
Ekin uyandığında herkes hala uyuyordu. Gece birçok kez uyanmıştı, huzursuz hissediyordu. İlerideki sönmüş ateşin kararmış odunlarına baktı. Tulumun içinden çıktığı zaman soğuğu hissetti ama bu sadece uykusunu açabilecek kadar fazlaydı. Ayağa kalktığında amacı ateşi tekrar yakmaktı, böylece diğerleri de ısınırdı ama fark ettiği yokluk ile duraksadı.
Elif bile burada ve uyurken, Peri yoktu. Neden bilmiyordu içi bir anda korkuyla doldu. Peri dün yatmadan önce de durgundu. Koşarak mağaradan çıktı, darlıktan kayarak geçtiğinde düzlüğe vardı ve onu buz tutmuş şelale havuzunun önünde bağdaş kurmuş olarak gördü; kar tane tane yağıyor, tel saçlarına konuyordu, soğuktu ve o üşüyor gibi gözükmüyordu... Korkusu söndü ama düşük omuzlarını gördüğünde ve ağladığını anladığında endişe yerini aldı.
Sessizce yanına geldiğinde Peri ürkerek kaldırdı başını. "Ekin?"
Buzun küçük bir kısmının kırıldığını ve suyun hareketlerini gördü. Gözlerine baktı, pınarları dopdoluydu. "İyi misin? Neden ağlıyorsun?"
Başını eğip omuzlarını silkti.
"Oturabilir miyim?"
Dudaklarını içe katladı emin olamayarak, sonra başını salladı, yutkundu.
Ekin yanına yavaşça oturdu, onun gibi bağdaş kurdu. Birkaç dakikalık sessizlikten fazlası olmadı. "Ne yapıyorsun burada tek başına?" Diye yumuşak sesle sordu. Sadece onu konuşturmak istiyordu.
Kendine acıyarak gülümsediğini gördü suya bakarken. "Dertlerinizi suya anlatın, aksın gitsin derler ya..." Gülüşü soldu. "Onu denemeye geldim."
"Ya da birine anlat, derdini paylaşsın." Diye önerdi.
"Başımızda bu kadar şey varken, herkesin kendi sorunu varken benim küçük dertlerimle sıkmak istemedim kimseyi... Zaten kimse de dinleyecek kafa da yok."
"Ben dinlerim."
Başını çevirip gözlerine bir anlık heyecan ve sevinçle gülümseyerek baktı, sonra hızla düzeltti kendini. Önüne döndü ve o kısa sessizliği tekrar soktu aralarına. Ekin özür dilemek için hazırladı kendini, sözleri topalardı ve tam konuşacaktı ki Peri ondan önce davranıp başka şey söyledi.
"Nasıl ayağa kalktığımı merak ediyorsundur." Eli karnına gitti. "Bebeğim sayesinde."
Şaşkınlıkla gözleri büyüdü, Peri ona döndüğünde yanlış anlamasın diye düzeltti ama şimdi de Koran'a olan dinmemiş öfkesi yüzünden dişlerini sıkıyordu ve bunu görmemesi imkansızdı. Peri'nin gözlerinde gördüğü acının da sebebi o sandı, ta ki gerçeği yansıtana kadar.
"Elif'e göre o..." Çenesi hüngür hüngür ağlamak istiyor gibi titredi. "İnsan değil."
Kaşları çatıldı. "Bu ne anlama geliyor?"
"Bilmiyorum." Derken başını iki yana salladı, pınarlarındaki fazlalık yaşlar yanaklarına süzüldü. Önüne dönüp başını eğdiğinde omuzları sarsılmaya başladı. "Bana hiçbir şey söylemiyor. Açıklamıyor. Ucu açık sorular bırakıp yanlış yönlere itiyor sadece."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANAKONDA
Science Fiction2048, Haziran'ında Dünya'nın daha iyi bir yer olacağını söyleyen tüm bilim adamları sözleri altında ezilip ölmüşlerdi. Başta Türkiye olamak üzere bütün ülkelere yayılan ölümcül olmakla beraber başkalarına zarar vermeyi de sağlayan N-230 virüsü yılla...