Günün geri kalanında, Jungkook'u görmedim.
Kantinde yoktu, arkadaşlarıyla değildi, derslerine girmemişti ve Taehyung da yerini sorduğumda bana cevap vermemişti. Chae ve Jisoo derslerinden sonra uyumak için eve dönmüşlerdi, Jennie ise dersin ortasında hasta hissettiğinden çıkmak zorunda kalmıştı.
Birbirimize kırılacak kadar yakın olup olmadığımızdan emin değildim ama yine de, söylediklerime dikkat etmediğim için kendime kızıyordum. Kelimelerin nasıl can yakabileceğini bilirken, bununla defalarca kez baş etmek mecburiyetinde kalmışken bana yardım etmeye çalışan birine öyle söylememeli, sinirimi ondan çıkartmamalıydım.
Şimdi ise, pişmanlık zihnimi kemiriyor, ders notlarıma odaklanmamı engelliyordu. Zamanında en büyük şeylerin pişmanlığıyla çökmüş olan zihnime şimdi ufak tefek pişmanlıklar bile tonlarcaymış gibi geliyordu.
"Sayfaları karıştırıp duruyorsun, bu ders çalışmak değil." Yanımda çekilen sandalye ve bir anda oturan kişiyle başımı notlarımdan kaldırarak yanıma oturan tanıdık simaya baktım. Park Jimin, tanıdık bir simaydı ancak olduğu kişi yalnızca buydu. Hakkında bildiğim bir şey ya da daha önce konuşmuşluğumuz yoktu. Bu yüzden bu denli rahatça yanıma gelerek bana laf atması kaşlarımın şaşkınlıkla havalanmasına sebebiyet verdi.
Şaşkın bakışlarım onu eğlendirmiş olacak ki güldü, gülüşüyle gözleri kısılmıştı sevimli görünüyordu. Ciddiyetimi koruyabilmek adına bakışlarımı ondan çektim. "Rahatsız olduysan kalkabilirim ama bence olmadın," dedi ellerini masaya yaslarken. Gözlerimi kısarak tekrar ona baktım. "Bunu anlayabilecek kadar beni tanıyor musun ki?"
Yakalanmış gibi ellerini iki yanında kaldırarak "Tamam," dedi şakacı bir tonlamayla. "Konuşmaya yanlış yerden girdim, böyle yakalanacağım, çevirelim konuyu buradan."
Gözlerimi devirdim. "Sen," diye mırıldandım. "Sen ve arkadaşların... Gerçekten şaka gibisiniz." Kıkırdadı. Hep böyle gülmek zorunda mıydı? "Arkadaşlarımı ve beni bunu anlayabilecek kadar tanıyor musun ki?" diye sorduğunda küfür mırıldanarak başımı masaya yasladım.
Sabrımın sınırları zorlanıyordu. Bundan hoşlanmamıştım.
Başka bir zamanda olsaydık bu çocukla çok iyi anlaşabilirdim ama zamanlaması çok yanlıştı. Şu an çatacak adam arıyordum ve bu sevimli gülümsemesiyle Park Jimin, asla olmaması gereken bir yerdeydi.
"Sinirlenme, sinirlenme," dedi keyifli bir sesle. "Günü zehir ettiniz kendinize, artık aranızda her ne geçtiyse... Sana Jungkook'un yerini söylemeye geldim. O salak sinirliyken hiç çekilmiyor."
"Çok affedersin ama oradan baktığında sinir ilacına mı benziyorum?" diye sordum başımı kaldırırken.
Kahkaha atarak sandalyesinde geriye yaslandı. "Seninle gerçekten iyi anlaşabiliriz, Jin hyung ile de tanışmalısın, sana bayılacak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
broken smile | liskook
Fanfiction"Ruhumun içindeki küçük kız, yaşamayı çok fazla istiyor." ••• Lalisa Manoban'ın bir katile dönüştüğü karanlık gecenin içinde, yardım için koştuğu kapı, sıradan bir öğrenci olmadığını bildiği Jeon Jungkook'un kapısıydı. ••• "Kısa bir şiir; seni sevi...