1

1.4K 91 55
                                    

Zaman her şeyin ilacıdır derler

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Zaman her şeyin ilacıdır derler.

Acıya zamanla alışırsın, birinin yokluğuna zamanla alışırsın, bir hastalıktan zamanla kurtulur bedenin, birini beklerken yine zamanın geçmesini bekler, sabrı da zamanla öğrenirsin.

Bu sözün doğruluğunu kabullenmek istiyor, yine de kabullenemiyordum. 

Acıya alışamamıştım, zaman geçmişti ama acı geçmemişti.

Babamın yokluğuna alışamamıştım, zaman geçmişti ama yokluğu hala koca bir boşluktu kalbimde.

Hastaydım ve iyileşememiştim, zaman geçmişti ama hastalığım iyileşmenin yakınlarından bile geçmiyordu.

Annemi bekliyordum, zaman geçmişti ama sabırlı olamıyordum, öfkem azalmıyordu. 

Zaman, benim ilacım olamıyordu. 

Sabırsız biriydim. Çabuk öfkelenir, çabuk sakinleşir, korkar, saniyeler sonra deli cesaretiyle aptalca şeyler yapabilirdim. Sinirlendiğimde ağlar, neşelendiğimde sırıtmaktan konuşmayı bile beceremezdim. Kalabalığı, gürültüyü sevmez ama o kalabalığın izlediği bir sahnede tüm gözler üzerimdeyken dans etmeyi severdim. Arkadaşlarımın aileleriyle olan ilişkilerini kıskanır ama onlara, bana karışacak kimse olmadığı için mutlu olduğumu söylerdim. Her gün sokağın sonundaki kedileri besleyecek merhamete sahip olduğumu düşünür, bir yandan da kendi abimin ölmesini dileyecek kadar acımasız düşüncelerin ev sahibi yapardım zihnimi. 

Yüzümde her zaman makyaj olurdu, evden makyajsız çıkmazdım. Severdim de makyaj yapmayı, mecburiyetten değil de güzel gözüktüğü için makyaj yapmanın nasıl hissettirdiğini merak ederdim. Mevsim fark etmezdi, sahneye çıkacağım zamanlar dışında vücudumu kapatacak şeyler giyer, okul koridorlarında biri tarafından fark edilme riskini almazdım. Şiddet gören çoğu kadın gibi, doğru olmadığını bile bile bunu gizlemek zorundaydım. Üvey abisi tarafından fiziksel şiddete maruz kalan bir kadın olduğumun, üç yıl daha bilinmemesi gerekiyordu. 

Babamdan bize kalan miras, annem tarafından yalnızca oğluna ait gösterilmişti. Eğitimime devam edebilmek için o paraya ve kalacak bir  yere ihtiyacım vardı. Üniversiteyi bitirene kadar, bununla yaşamaya devam etmek, susmak zorundaydım ve sonra, o lanet evden de, abim olacak insanlıktan bihaber o şerefsizden de kurtulacaktım. Kendi kazancımı elde etmeye başladıktan sonra ona dava açacak, hakkım olanı almak için savaşacaktım. Babamın emeklerinin, aptal bir ayyaş tarafından yenilmesine daha fazla göz yummayacaktım. Sadece zaman gerekiyordu, hiçbir şeyime ilaç olmayan o zamana ihtiyacım vardı. Sabırsızca geçireceğim üç yılım vardı. 

"Lisa, hadi!" diye seslendi Jennie masadan kitabını alırken. "Derse geç kalacağız." Bitiremediğim, karton bardaktaki sıcak çikolatayı soğuduğunu bilerek hızlıca içtim ve ben de kitabımı alarak ayağa kalktım. Chae ve Jisoo'nun dersi öğleden sonraydı, sırf bizimle kantinde boş boş oturmak için okula gelmişlerdi. Ben yarım saat daha uyumak için tüm geleceğimi riske atabilecek biriyken arkadaşlarımın sırf oturmak için sabahın köründe okula gelmeleri gerçekten tuhaftı. Okul Öncesi Öğretmenliği okuyordular, ben ise çocukları sevmiyordum. Jennie ve ben ise İngiliz Dili ve Edebiyatı okuyorduk. Eğitim, edebiyat, fen ve mimarlık fakülteleri, kampüs içinde birbirine en yakın olan fakültelerdi ve genelde öğrencileri aynı kantinde takılırdı. Büyük, sahiden fazla büyük bir kantindi ve dördümüz de burada takılmayı seviyorduk. Birbirimize yakın yerlerde olmamız, sürekli bir araya gelişimizi de kolaylaştırıyordu.

broken smile | liskook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin