10

575 75 24
                                    

Bazı insanların laneti, daha doğduğu anda başlardı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Bazı insanların laneti, daha doğduğu anda başlardı.

Ve Jeon Jungkook, doğduğu gün lanetini sırtlanmak zorunda kalan insanlardan biriydi.

O gece ise omuzlarında laneti, kollarında ise kendi cehenneminden uzak tutmak istediği o kız vardı. Lalisa.

Başı boynuna yaslı olduğundan, güçsüz nefeslerini teninde hissedebiliyordu.

Kendi güçsüzlüğünü yok sayıyor, onu kurtarmak istiyordu. Onun yüzünden birilerinin ölmesini istemiyordu artık. Ormanın içinden yola çıkana dek, tökezleye tökezleye, düşe kalka Lalisa'yı taşımaya devam etti ancak oraya kadardı. Gücü tükenmişti. Fazlasıyla dumana maruz kalmıştı ve bilinci kapanmak üzereydi. 

Kendine duyduğu öfke, gözlerinin dolmasına sebep olurken "Hayır..." dedi güçlükle. "Tekrar olmaz, hayır... Kurtarmak zorundayım, yaşamak zorunda..." Güçsüzce dizleri üzerine çöktü, hissettiği çaresizlikle kollarını Lalisa'nın bedenine sardı. "Özür dilerim," dedi ağlayarak. "Benim yüzümden... Seni yaşatmak istiyorum, keşke tüm nefeslerimi sana verebilsem... Özür dilerim." 

Lalisa'nın hareketsizce yere doğru sarkan ellerinden birini tutarak dudaklarına yasladı ve yavaşça öptü. Yanağından süzülen bir damla gözyaşı, Lalisa'nın yanağına düşerek sanki ona aitmiş gibi onun yanağından süzülmeye başladı. 

Kalkamıyordu işte ayağa, başı dönüyor, gözleri kararıyordu. Buraya kadar mıydı her şey? Bitiyor muydu? 

Saniyeler dakikaların üzerine devrildikçe uyanık kalmak, daha da imkansız bir hal aldı. Jungkook'un Lalisa'yı tutan elleri gevşemişti ve bedeni, onun yanında uzanıyordu artık. Burası yolun sonu, diye düşündü Jungkook. Titreyen elini, usulca Lalisa'nın elinin üzerine bıraktı. Pişmanlığı, Lalisa'nın ağırlaşan kalp atışlarındaydı.

Jeon Jungkook'un gözleri kapanırken, karanlık yolu bir arabanın farlarından gelen ışık aydınlatmaya başladı. 

Her şey buraya kadar değildi. 

Yolun sonu burası değildi.

Ve bu, ölümün onlara en yakın olduğu an da değildi. 

...

Hastane kokusu.

Yoğun ve rahatsız edici bir şekilde burnuma dolan şey hastane kokusuydu. 

Hastaneleri sevmezdim. Hastanelerden korkardım.

Göz kapaklarım usulca aralanırken, panikle nefes almaya çalıştım. Yüzümdeki oksijen maskesini bir çırpıda çıkartarak yattığım hastane yatağında doğruldum ve kolumdaki serumu çıkartmaya yeltendim. "Hey, sakin ol bakalım. Ne yapıyorsun?" diyerek bana engel olan kişi, olması gereken okulda bir kere bile olmayan ancak hastane odasında yanımda kalan Kim Namjoon'du. Burada olmasına mantıklı bir sebep bulacak kadar ayılmamıştım ancak bileklerimi tutan ellerinden kurtulmaya çalışarak kaşlarımı çattım. 

broken smile | liskook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin