30

537 54 122
                                    


Jeon Jungkook'un anlatımıyla,

Bizi şimdi olduğumuz yere getiren şey, yaptığımız seçimler miydi? 

Geri alınabilseydi şayet zaman ve biz bambaşka seçimler yapsaydık, bugün yine burada olur muyduk? Lalisa yine canımdan bir parça olur muydu? 

Ölümün birkaç adım ötesinde, tetikte mi beklerdik hep yoksa birbirimizden uzakta mı olurduk? Ve birbirimizden uzakta oluşumuz, ölümü de uzak mı tutardı bizden? 

Başı dizlerime yaslı olan bu kızı yine sever miydim böyle deli gibi, yardımımı istemek için gelmeseydi bana kadar? 

Hangimizdik yanlış tercihler yapan yoksa kaderimizde acı çekmek her daim vardı da, çekeceğimiz acıları mı biz seçmiştik? 

Onu seviyordum. Onu, nefes almadığı bir dünyada var olmayı istemeyecek kadar çok seviyordum. Onu o kadar çok seviyordum ki, gözlerimi kapattığımda yüzünün resmini kapalı gözlerimin ardında izlemediğim tek bir an yoktu. Onu o kadar çok seviyordum ki, kalp atışlarım incecik ama asla kopamayan iplerle onun kalbine bağlıydı. Kalbi sıkışırsa kalbim sıkışırdı, heyecanlanırsa heyecanlanırdım, korkarsa korkardım. 

Acı çekiyorsa, acı çekerdim. 

Canı yanıyorsa, canım yanardı. 

Tıpkı şimdi olduğu gibi. 

Konuşmuyordu, konuşacak gücü yoktu ki. Sadece sarılıyor, bazen gücünü toplayarak daha sıkı sarılıyor ve bazen topladığı gücün daha fazlasını kaybederek başı dizlerime yaslı, kendinden geçercesine duruluyordu. Hayatımda canımın bu denli yandığı başka hiçbir anı hatırlamıyordum.

Keşke bizi kurtarabilmemin bir yolu olsaydı. Keşke onu alıp çıkartabilseydim bu cehennemden. Keşke bizim için, yürünecek bir başka yol daha olsaydı.

"Biliyor musun, Jungkook?" dedi biraz ileride bizi izleyen Jae Woo. "Lalisa'nın bu kadar çaresizce birini sevebileceğine hiç ihtimal vermiyordum."  Sinirle gülerek başımı iki yana salladım. "Sen onun hakkında hiçbir bok bilmiyorsun."

Jae Woo başını iki yana sallayarak bize doğru geldiğinde, bağlı ellerime küfrettim. Lalisa'yı korumak, onu kendime çekip sarılmak istedim ve bunu yapamamak parmak uçlarıma kadar uzanarak yaktı ellerimi. "Onu tanıyorum," dedi Jae Woo. 

"Uyuyamadığında evin içinde dolandığını biliyorum. Geceleri acıktığını, yemek istediğini ama gürültü yaparsa bizi uyandıracağından korktuğundan mutfağa girmediğini biliyorum. En sevdiği rengin yeşil olmasının sebebinin, babasının ona yeşili çok yakıştırmak olduğunu da biliyorum. O benim biricik kardeşim, Jungkook. Tüm bunları nasıl bilmem?"

"Siktir git," dedim dişlerimi sıkarak. "Madem hakkında her şeyi bilecek kadar seviyorsun onu, ne diye bu boku yiyorsun şimdi?" Güldü ve aramızda birkaç adım mesafe bırakarak yere oturdu. "Çünkü," dedi Lalisa'nın dizlerime yaslı başına bakarken. "Çünkü benim biricik kardeşim, bencil bir hırsız," dedi. "Sahip olmak istediğim her şeyi sikip atan bir hırsız." Saplantılı ve boktan düşüncelerine gözlerimi devirmek istiyordum ama tuttum kendimi. Çok yakınımızdaydı, öfkesi bana değil Lisa'ya zarar verebilirdi. Benim yüzümden daha fazla zarar görmemeliydi. 

"Hırsız falan değil," dedim sakin tutmaya çalıştığım sesimle. "Lalisa bir hırsız falan değil, yıllardır babasının parasıyla keyif çatıyorsun ama sen, onun yaşayabileceği güzel yılları çalan bir hırsızsın," diye devam ettim. "Öfkeni kontrol etmek için bir doktora görünmeliydin, orospu çocuğu. Babasını kaybettikten sonra etrafında onu koruyabilecek olan tek erkek, hayatını karartmamalıydı. Onun için bir canavar değil, abi olmalıydın!"

broken smile | liskook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin