🚖56.Bölüm💮

10.4K 1K 184
                                    

          
          
*56.Bölüm*
''Dünya durdukça biz varız sevdikçe leyla. "

____________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________

Pek mutluluklarla başlamıştı bin dokuz yüz doksan bir senesi. Daha yılın ilk anlarında doğum yapan Türkan tıpkı babası gibi iri bir oğlan çocuğu dünyaya getirmişti. Hatta öyle ki küçük bey yedinci ayını süren Süreyya'ya yakın bir irilikteydi. Bunda minik hanımefendinin erken doğması ve annesi gibi minyon tipli olmasınında etkisi vardı tabii. Bütün aile bu tombik oğlanın gelişine çok sevinmişti. Bilhassa da Faik usta. Bu onun soyadını taşıyan ilk torunuydu. Üstelik de babasının adını verdiği en büyük oğlu Kadir'in çocuğuydu. Soyu soylanmış, köklerine tazecik bir dal daha eklenmişti. Ve Kadir babasının bu sevincini oğluna ismini vererek perçinlemişti. Türkan da minik bir ekleme yapınca herkesin daha bir içine sinmişti küçük delikanlının adı.

Doğumu gibi kolay olmuştu Faik Can'ın ilk günleri. Türkan doğumun ertesi gün sanki hiç doğum yapmamış gibi ayaklanmış, oğluna kendi bakmaya başlamıştı. Lakin minik bir sorun vardı. Faik Can Bey'i doyurmak pek kolay olmuyordu. Annesinden gelen süt ona yetmiyordu. Halbuki Ayşe ebe ik üç gün gelip Nilüfer'de yaptıkları gibi elle sağım yapmış, miktarına ve kıvamına baktığı sütte bir sıkıntı bulamamıştı. Hal böyle olunca Nuray Hanım devreye girmişti. Torununu annesi dinlenip göğüslerinde süt biriktirirken kucağına almış, Ahsen'i ocak başına dikerek eski usulden pirinç unlu mamalar hazırlamıştı. Ve Faik Can ben babamın oğluyum dercesine babaannesini haklı çıkararak pirinç unlu mamaları da yiyerek mışıl mışıl uyumuştu.

İlk günlerdeki ufak problemler güzelce atlatılmış , Türkan hem bebeğine hemde anneliğe kısa zamanda alışmıştı. Ayten Hanım ise kızını ilk günlerde hiç yalnız bırakmamıştı. Nuray Hanım'ın oluşu gözünü arkada bırakmıyordu elbet. Ama Faik Can onunda ilk torunuydu. Ne görmeden nede bir gün olsun kokusunu duymadan duramıyordu. Nitekim aynı durum Nilüfer içinde geçerliydi. Süreyya'nın birkaç günlük ateşlenmesiyle evden uzak kalsa da sonunda küçük hanımın diş etlerinde parıldayan inci tanesi görülmüş, ateşi düşmüştü. Onlarda soluğu ananede almışlardı. Tüm günü kucaktan kucağa gezerek geçiriyordu Faik Can. Öyle tatlı ve tombikti ki kimsenin beşiğine bırakası gelmiyordu. Bilhassa da Ahsen'in. Bazı geceler sesine uyanıyor, su içme bahanesi ile aşağıya inip Türkan'ı mutfakta bulursa kucağına alıp doyasıya öpüp kokluyordu.

Süreyya'nın diş çıkarma süreci, Faik Can'ın bebek mevlüdü derken Ocak ayının ortasını bulmuştu Nilüfer'in moda evinde faaliyete geçişi. Evde taze bebek var diye dükkana Süreyya ile gitmiş, her defasında öğlen olmadan ya Nuray Hanım yada Ahsen gelip minik kızı alarak eve götürmüşlerdi. Kar kış varken dükkanda bebek mi büyürdü? Evde üç tane kadın iki bebekle baş edemeyecekler miydi ? Üstelik Faik Can'ın karnı doyduğu an sesi kesiliyor, sonraki beslenme saatine kadar kimse evde bebek olduğuna inanmıyordu. Hatta bazen Türkan'ın canı sıkılıyordu. Bu çocuk hep böyle uyuyacak mıydı canım ? Yiyip içip uyuyordu paşa! Halbuki Süreyya öyle miydi ? Daha şimdiden bukleli kahverengi saçları ve iri maviş gözleriyle herkesi peşinden koşturuyordu. Semih ve Kadir eve geldiklerinde Faik Can ve Süreyya'yı değiş tokuş ede ede seviyorlardı. Fakat Semih'in favorisi şimdilik yıldız çiçeğiydi. Onun daha konuşmasa da kendi lisanıyla derdini anlatmaya çalışmasına , çıtı pıtı haline , elinden tuttunca parmak uçlarında da olsa atmaya çalıştığı adımlarına ölüp bitiyordu genç adam. Kenan'ın da aklını hep böyle başından alıyordu ya !

Kenan elindeki çay bardağını dudaklarına götürüp soğuk dükkan içinde kaynak çayından bir yudum almıştı. Bakışları verdiği mola ile karşı dükkana dikilmiş, gelen gideni takip etmekten irisleri yorulmuştu. Gözkapaklarını kapatıp boştaki eliyle hafifçe ovuşturmuştu. Sabah Nilüfer ile erkenden dükkanlarını açmışlardı. Vakitler öğleye vuruyordu. Fakat henüz karısını görememişti. Çünkü dükkana gelen giden kadınların haddi hesabı yoktu. Gelenlerde gördüğü kadarıyla eli boş gelmiyordu. Cam kaselerde mercimek köfteleri , börekler, kekler, kurabiyeler havalarda uçuşuyordu. Adeta iş yerin tebriğine değil, altın günü yapmaya geliyorlardı. Genç adam bir an duraksayıp acaba dükkanı açmakla hata mı ettik diye düşünmeden edememişti. Neticede altın gününü evde de gayet tabii yapabiliyorlardı.

Karagümrük Yanıyor (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin