HIRSIZ VE KAHRAMAN

269 10 1
                                    

Uyandığımda saat akşam 02.00'yi geçmişti fakat çok kaliteli uyumuştum ve bu saatten sonra uyuyabileceğimi düşünmüyordum. Mutfağa geçip buzdolabından zeytin, domates ve biraz da peynir çıkardım. Sepetten de bir ekmek kaptığım gibi malzemeleri ekmeğin içine doldurdum. Masaya geçip yaptığım özensiz sandviçi ayı gibi yemeye başladım. Resmen uyurken acıkmıştım. Sandviçim bitince odama geçtim ve bilgisayarımdan kendime rastgele bir dizi açtım. Dizinin cipssiz gitmeyeceğini anlamam çok uzun sürmedi ve yeniden mutfağa gidip kendime bir paket Klasik Pringles aldım. Adamlar işlerini iyi biliyordu. Bir kere daha odama gidip sandalyeye oturdum ve dizinin oynatma tuşuna bastım.

Hipnotize olmuş bir şekilde dizi izlerken içdriden garip gurup sesler geliyordu. Selin'in olduğunu düşündüm çünkü oturduğumuz apartman güvenlikliydi. Ayrıca hiçbir kapı veya pencere de açık değildi ve tüm kapıları kilitlemiştim.
Sesler gelmeye devam edince bakmanın en iyi fikir olduğunu düşündüm ve odamdan çıktım. Evde hiç kimse yoktu. Artık Selin olduğuna yüzde yüz emindim. Emin olmak için Selin'in de odasına uğradım.
Anlaşılan o ki onun da uykusu kaçmıştı çünkü eline kitabını almış kitap okuyordu.

- Sesler senden geldi dimi?
- Ben senden geldi sanmıştım. Odamdan hiç çıkmadım. Sadece lambamı açtım.

Aynı anda havaya bir küfür savurduk. Aynı anda küfretmeye de iyice alışmıştık.

- Ne yapacağız şimdi Alev!?
- Bilmiyorum. Kendimizi odaya kilitleyip gitmesini beklesek?
- Tamam.

Kapıyı kilitledim ve Selin'in yatağına oturdum. Stresten ve korkudan tırnaklarımı yiyiyordum. Selin'in de benden farkı yoktu. Koridordaki adım sesleri gittikçe yaklaşıyordu. Zaman geçmek bilmiyordu ve işte korktuğumuz olmuştu. Kapı kolu hareket ediyordu!

"Siktir, siktir, siktir" diye sayıklıyordu Selin. Gözlerimiz korkudan yaşarmıştı ve birbirimize sarılmış sessizce gözyaşı döküyorduk.

Hırsız kapı kolunu bırakınca derin bir nefes aldık. Fakat hırsızın durmaya niyeti yoktu. Kapı kolu daha da hızlı hareket etmeye başlayınca şiddetle ağlamaya başladık.

"Lütfen" dedi Selin. "Lütfen bizi rahat bırak. Söz kimseye şikayet etmeyeceğiz, yemin ederiz" "Lütfen" sesi titriyordu. Benim de sesim titriyordu. Kapı kolunun hareketi de durmuştu. "Ne istiyorsan al ama bizi rahat bırak"

Selin'e "Bade'ye mesaj attım" dedim Selin'in bile zor duyabileceği bir fısıltıyla.
Selin çaktırmadan yalvarmaya devam ediyordu ben konuşurken.

Ayak sesleri uzaklaşınca tekrardan derin bir nefes aldım. Bu sefer salondan tıkırtılar geliyordu. Bade'ye mesaj atalı neredeyse yarım saat oluyordu. Odadan çıkmamıştık veya konuşmamıştık. Sessizce birinin bizi kurtarmasını bekliyorduk.
Sokak kapısı gürültülü bir şekilde tıklatılmaya başlanınca Selin'in de benim de gözlerimizde umut ışıkları belirdi. Kapının açılmasını, kapının duvara çarpma sesinden anladık. Kurtarıcımız gelmişti. İçeriden patırtılar geliyordu. Kapımız tıklatılmaya başlandı. Selinle birbirimize baktık. Ardından o güven verici sesi duyduk. Kızlar benim Bade. Kapının kilidini hemen açtım ve koşup Bade'ye sarıldım. Bade'nin arkadında Bartu vardı. "Bunlar işi ilerletmiş" diye geçirdim içimden. Evdeki hasara bakmak için odaları tek tek gezdik. Pek bir sıkıntı yoktu. Salona geldiğimizde duraksadım ve koltukta oturan kişiye baktım. Selin'in kulağına eğilerek "Atlas mı o?" diye sordum şaşkınlıkla. O da aynı şaşkınlıkla başını salladı. Atlas ise sırıtarak bize ve şişmiş gözlerimize bakıyordu.

Bade elinde çay tepsisiyle yanımıza geldi. Şu an bizi çay kesmezdi ama bununla idare etmemiz gerekiyordu. Biz oturalı hiç kimse konuşmamıştı. Çaylar geldiğinde ise Bade bu sessizliğe dayanamayıp bir şeyler söylemişti. Ben bir süredir kendimde değildim kendime geldiğimde ise Atlas'ın yüzünde kanayan bir yer olduğunu fark ettim.

- Atlas, senin yüzün kanıyor!
- Bir şey olmaz.
- Atlas kanıyor.
- Bir şey olmaz dedim ya Alev.
- Ama kanıyor Atlas lütfen.
- Tamam güzelim bir şey olmaz.

Gözümün yaşardığını hissediyordum. Kan görmeye küçüklüğümde yaşadığım olaydan beri dayanamıyordum. Ayağa kalkıp odama gittim. Atlas da peşimden geliyordu.

- Alev ne oldu? Niye gözün doldu? Lütfen anlat. Seni kıracak bir şey mi dedim?
- Seninle alakalı bir şey değil aslında. Küçüklüğümden gelen bir şey.

Gözümde dolan yaşları sildim.

- Ben küçükken babamın...

Burnumu çektim.

- Babamın ölümünü izledim. Kan içindeydi her yer.

Artık yüzüne bakamıyorum.

- Kanın o kadar sıcak olduğunu ilk kez o zaman öğrendim ben.

Atlas elini gözüne götürdü.

- Kaç yaşındaydın?
- Efendim?
- Babanı kaybettiğinde... Kaç yaşındaydın?
- 6

O gece bir daha sözle hiç konuşmadık. Gözlerimiz konuştu hep. Bir bakış bin kelimeye bedeldi o an.

Selin Badeyle yatmıştı ben ise Atlas gittikten sonra yanlız kalmıştım. Saat 06.00 civarı biraz daha uyumak istediğimi anlayıp sessizce Selin'in odasına doğru ilerledim. Yorganı kaldırıp Badeyle Selin'in arasına girdim ve bir kez daha ne kadar iyi arkadaşlarım olduğunu hatıralttım kendime.

Benimle KayboldunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin