"Ah merhaba profesör."
Babamın sesiyle şimdiki ana geri geldim. Gözümü nehir'in kıyısından çekip, babamın el sıkıştığı orta yaşlı kadına diktim gözlerimi.
"Merhaba Kenan bey uzun zaman oldu görüşmeyeli. Oğlunuz mu?"
"Aslında evlatlık olduğumu düşünüyorum." Dedim. Suratıma takındığım ciddi yüz ifadesini korumaya çalışarak.
"Haha hiç güleceğim yoktu. Özellikle bugün yeni bir dönemin stresi varken."
"Bora çok komiktir ara sıra böyle şakalar yapar 'keşke yapmasa' haha"
'şaka değildi'
"Memnun oldum Bora cadılık derslerine ben gireceğim."
"Tanıştığımıza sevindim."
O sırada bir çocuğun ruhunu bedeninden ayırıp okul bahçesinde uçtuğunu gördüm.
"Keşke benim de böyle bir yeteneğim olsa" dedim iç çekerek.
Babam ve profesör gözlerimi mıhladığım yere baktı. Profesör komik bir şekilde elbisesini tutarak çocuğun yanına koşturdu. Bağıra çağıra çocuğu bedenine geri yerleştirdi. Sonra etrafına bakarak ailelerin kendisine baktığını gördü ve yanakları kızarmaya başladı. Profesör başka bir ailenin yanına giderken, ruhunu bedeninden ayıran çocuk bana doğru gelmeye başladı.
"Espiri yaparken ki takındığın yüz ifadesini gördüm. Sıçmaya çalışıyor gibiydin."
"Hemen kaybol o zaman, çünkü birazdan ağzına sıça-"
"öhöm öhöm" dedi babam.
Çocuk hızla yanımızdan uzaklaştı.
"Ne, o başlattı!"
"Okulun ilk günü arkadaş edindiğini görmek güzel. Ama laflarına dikkat et. O çocukların seviyesine düşme."
"Arkadaş mı, o asla benim arkadaşım olama-"
İri yarı cüsseli bir kız koşarken omzuma çarptı. İki adım geri sendeledim ve etraf kararmaya başladı.
Bir sınıf görüyorum ve yerde yatan bir kız. Ölmüş mü, sanırım baygın. Yanına doğru yavaş adımlarla gittim. Sessiz ve dikkatli bir biçimde. Saçları omuz hizasına gelecek uzunlukta küt ve mor rengindeydi. Gözlüğünün camı kırılmış, gözlerinden çıkmıştı. Omzuna dokunup seslendim. !hey, iyi misin?' cevap vermedi. Tekrardan dürttüm hareket etmeyince nabzını yoklamaya karar verdim. Parmaklarımı şah damarına geldiğini umduğum şekilde koydum. Nabzı atmıyor ya da ben yanlış yeri yokluyordum. Birden sıkıca kolumu tuttu, fal taşı gibi açılmış gözleriyle bana bakarak bağırdı. 'lütfen bize yardım et!'
"Bora!" dedi babam tanıdık ama güçlü bir sesle.
"Hey iyi misin, pardon okulun ilk günü için fazla heyecanlıyım da" dedi mor saçlı kız.
Elini tuttum.
"Sen iyi misin?" dedim.
"Bunu benim sana sormam lazım. Ayrıca elimi bırakır mısın yoksa birazdan bağıracağım."
"Üzgünüm ben sadece şey-"
"Her neyse gitmem gerekiyor. Tekrardan özür dilerim."
"Sorun de- ğil."
"Ne oldu az önce öyle, bir şey mi gördün?"
"DİKKAT DİKKAT!"
"Birinci sınıflar lütfen öne doğru ilerleyerek içeri girin. Ortak salonda sınıflarınız belirlenecektir."
Öne doğru ilerledim. Babamın gelmediğini fark ettim.
"Sen gelmiyor musun?"
"Hayır. Bundan sonrası sende Bora. Dediklerimi unutma ve kolyeyi sakın çıkarma!"
Babamla sıkıca birbirimize sarıldık.
"Artık gitsem iyi olacak nehir manzaralı odayı kapmam gerek" dedim gülümseyerek.
Arkamı dönerek kalabalığın arasından içeri girmeye çalıştım. Ardıma son defa baktım babamı görebilmek için. Gitmişti.
Dün çok stresli ve yoğun geçmişti odama yerleştim ve benle beraber üç kişi kalıyorduk. İlk ders ziline az kalmıştı şimdiden sınıfıma yerleştim. İyi ki de öyle yapmışım zaten zor bulmuştum. Bir de ilk günden azar işitmeyim. Neredeyse çoğu insan benim gibi düşünmüş sınıflara doluşmuşlardı. Profesör gelip bizi selamladı. Kitaplarını masasına güm diye bıraktı! Profesör boğazını temizledi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİMÜLASYON
Science FictionKuvars kentinin en iyi okulu. birinci sınıfların ve asilzadelerin okuduğu bu görkemli okulda her şey kusursuz değildi. okulun yönetimi değişir ve işler kontrolden çıkar. Ölüm oyunu başlar. Peki ölüm oyunundan kaçış mümkün müydü? bir sonraki leveli g...