Şarkımız;[ Isabel LaRosa - I'm yours ]
🍃
Dudaklarının ayrıldığı noktaya tekrar kan bulaşmaya başlarken iki adım geri gittim.Kalbimin tam ortasına oturan sancıdan dolayı gözlerimi defalarca kapatıp açtım.
Buradaki hiçbir ruhu önemsemeden aynı Kül Kedisi'nin balodan kaçışı gibi gitmek istesem de Ares sanki bunu biliyormuşcasına belimi daha sıkı kavradı.
Sanki az önce herkesin içinde oyunun kurallarını yıkıp beni öpen o değilmiş gibi beni yönlendirip masamıza getirip onun ile ilgilenen ruhlar ile sohbet etmek için tek kelime etmeden yanımdan uzaklaştı.
Sanki her defasında böyle gidecekmiş gibi izledim onu.
Heybetli vücudu gözden kayboldu. Utancımdan etraftaki kimse ile muhatap olamadım.
Ben neden utanıyorsam sanki ,öpen kişi oydu neticede. Ona karşılık vermemiştim sonuçta.
"Vermedin değil aptal veremedin."
Düzeltmesen olmuyor sanki diyerek gittiğini bildiğim halde göz devirdim.
Önümdeki bilmem kaçıncı kadehi kafama dikerken artık midemin de bulandığını hissediyordum.
Karşımdaki az önce hayalet misali asılı olduğum aynanın görüntüsünde bu sefer siyah bir silüet belirmişti.
Gözlerimi kısarak daha net bakmaya çalıştım ve hala orada duruyordu.
Bir anda gri gözleri gözlerim ile kesişti ve başıma derin bir acı saplandı. Yüzümü buruşturarak tekrar ona odaklandığımda giydiği siyah cübbeden zerre yüzü görünmeyen silüet aynadan süzüldü ve benden yirmi adım uzaklıkta öylece dikilmeye başladı.
Sanki o gri gözler bir yerden tanıdık geliyordu. Biraz daha dikilmeye devam ettikten sonra arka kapıdan bana son kez bakarak süzüldü ve çıkıp gitti.
Tabi bende ayaklandım . Zern değildi emindim.
Ama tanıdıktı. Sarsak adımlar ile Ares' e kısa bir bakış atıp benim halimden bi haber olduğu için onu arkamda bırakıp arka kapıya yöneldim.Silüet benden on adım ilerde ay ışığında süzülmeye devam ederken bende ayağımdaki topuklu ayakkabıları çıkartıp bir kenara fırlattım. Islak otlar ayağımın altında dans ederken ben onları öldürmek üzere daha da hızlı hareket ettim.
Ormanın içerisinde bir yandan koşarken bir yandan da ona seslensem de bana cevap vermeden yürümeye devam ediyordu.
"Hey! kime sesleniyorum ben dursana."
Yine sadece yürümeye devam etmiş beni yine umursamamıştı.
Yaklaşık yarım saatten fazla hem koşuyor hem de söyleniyordum."Beni tanıyorsun öyle değil mi? Dursana be adam." Yine tepki vermedi ve devam etti.
En sonunda durdu ve gökyüzüne doğru yükseldi ve kargaya dönüşerek uçup gitti.
Birkaç saniye onun gidişini seyrettim, karşımda solmuş ve ölüme ramak kalmış Dolunay Ağacı ile baş başa kalırken nutkum tutulmuş bir şekilde öylece yağan yağmurun altında ağacın üzerindeki birkaç kuru yaprağın kaldığını gördüm.
Az önce yüreğime oturan acı daha da keskinleşirken ağaca biraz daha yaklaştım.
Bir annenin bebeğini taşıdığı gibi duran, karnından çıkmış gibi olduğum oyuk küçülmüş neredeyse yok olmak üzereydi.Ağaç ölüyordu...
Beni bilerek buraya getirmiş olmalıydı. Kesinlikle beni tanıyan biri, bana bir şeyler anlatmak isteyen biri...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHPERİ IV +18
Fantasía-Tamamlandı- [+18 cinsellik, hayali varlıklar vardır. ] O gece Tanrı küçük kızın gözyaşlarına kıyamadı, Bir annenin rahminden var ettiği küçük kız yıpranmış, kırılmış, gözlerindeki yaşama sevinci son bulmuştu. Yağmurlardan nefret etti önce, soğukt...