☾on dördüncü bölüm☽

8.3K 748 138
                                    

Bölüm biraz aşk sıçan bir sahneyle başlıyor*~*

Sizi seviyoruum

| ANNEM arıyor... |

Kulaklarım düzensiz nefeslerimi ve telefondan çıkan basık melodiden başka bir şey algılamazken, Chanyeol'ün şaşkın bakışlarını tümüyle üzerimde hissedebiliyordum. Beynimden akıp giden tüm düşüncelere rağmen tek nefeste telefonu sessize aldım ve yatağın üzerine bıraktım. Annemle hangi konu olursa olsun şu anda konuşmak istemiyordum. Hastaydım ve korkunun verdiği titremeyle daha kötü olmayı istemiyordum.

Baygın bakışlarımı zemine diktiğim sırada Chanyeol küçük bir çocukmuşum gibi yanıma oturdu ve beni kucağına aldı. Hiç düşünmeden bacaklarımı beline doladım. "Baekkie, uyumalısın." Tam gözlerimin içine baktığında omuz silktim. "Burada uyuyamam."

İçine çektiği nefesi burnundan verirken dudaklarını dudaklarıma yasladı. O kadar yumuşak hareket etmişti ki kendimi yeni doğmuş bir köpek yavrusu gibi hissetmiştim. Ellerimi yanaklarına yerleştirip dudaklarımı hareket ettirirken yumuşaklığı yavaş yavaş kaybolup yerini tutkuya bırakıyordu. Ellerim yavaşça kayıp boynunu okşadı ve sırtına doğru indi. Daha önce hiç yapmadığım ve şimdiye kadar yapmayı düşünmediğim bir şey yaptım. Ellerimi tişörtünün içine sokarak parmaklarımı pürüssüz sırtında gezdirdim. Her bir dokunuşum su yüzüne çıkmayan duygularımı aydınlatıyordu. Nasıl bu kadar mükemmel hissettiriyordu? Bu kadar kısa sürede üzerimde bıraktığı etki inanılmaz bir derecedeydi. Geçen sene, onu sadece devamsızlık yapan birisi olarak tanıdığım zamanlarda, ona karşı böyle hissedeceğimi söyleseler muhtemelen kavga çıkartırdım. Bilemezdim bu kadar iyi hissettireceğini.

Chanyeol dudaklarımızı çok küçük bir mesafeyle ayırdı. Gözlerimi neler olup bittiğini anlamak için açtığımda hala dibimdeydi ve gözleri kapalıydı. "Seni seviyorum." diye fısıldadı dudaklarıma. "Unutma."

Cevabım onu tekrar öpmek oldu. İnsanlara sevgimi kelimelerle belirtemiyordum. O an için kelime bulamıyordum çünkü. Şu an, hiçbir kelime Yeol'e olan hislerimi nitelendiremezdi. Parmaklarımı beline bastırdığım zaman hissettiğim şey güvenin ve sevginin ötesinde bir şeydi. Sıcaklığı hep bana ait olsun istiyordum. Soğuk bedenimi kapladığı zaman beni ısıtacak şey o olsun istiyordum.

Onu öpmekten daha çok istediğim tek şey aynı pozisyonda sarılmaktı. Birbirlerine sarılmış dudaklarımızı istemeyerek ayırdığım anda kafamı omzuna yasladım. Bu hareketime karşılık kollarını sıkıca doladı bana. Burnundan verdiği nefesin ritmiyle sırıttığını fark ettim. "Burada, bu şekilde uyuyabilirsin, değil mi?" (Yazar tam şu saliesede müko bir kurgu buldu ama yazmamayı düşünüyor)

~

(Bu sahnede bahsi geçen film Interstellar. Yazarınızın hayatının filmi olduğu için hikayelerde görmeye alışın**. Bilim-kurgu hayranlarına şiddetle tavsiye edilir.)

''Ben öyle bir kıza sahip olsaydım eğer,'' Chanyeol eline aldığı patlamış mısırı ağzına atarak konuştu. ''hayatımın mesleği bile olsa gitmezdim.''

Hayretle dönüp baktım ona. ''Küçücük kıza mı asılıyorsun Yeol?''

''Hey, o kız büyüdüğünde Jessica Chastain oluyor. Neyden bahsediyorsun?''

Konuşacaktım ama heyecanla televizyonu işaret etti. ''Bu sahnede kızın ikinci defa oradan çıkmasını bekledim ama hayal kırıklığı yaşadım. İtiraf et Baek,'' dedi. ''sende bekledin.''

''Evet,'' diyerek tekrar televizyona döndüm. ''bekledim.'' Sözüne ettiğimiz sahne bana kalırsa filmin en duygusal sahnelerinden birisiydi. Chanyeol bir anda kahkahalarla gülmeye ve oturduğu yerde tepinmeye başlamasaydı ağlayabilirdim bile.

''Tanrım,'' Kahkahalarının arasında kesik nefesler aldı ve işaret parmağını televizyona doğrulttu. ''adam ağlıyor mu sarhoş mu belli değil!''

Kollarımın altındaki yastıkla kafasına vurdum. ''O adam Matthew McConaughey!''

Gözlerini televizyondan ayırmadan ''Şşş! En sevdiğim kısım!'' diye ciyakladı.

''TARS'ın iğrenç esprilerini mi seviyorsun?'' Dehşetle ona bakarken sırıtarak onayladı. Filmde ilk gezegene indikleri sahneye kadar ikimizden de çıkan tek ses yediğimiz patlamış mısırların sesi oldu. Ama gezegene indikten sonra tsunamileri dağ sandıkları sahnede Yeol çığlığı bastı. Filme o kadar odaklanmıştım ki çığlığını duyduğumda yerimden sıçradım.

''Hayır! Bu adamı çok seviyordum ve o şimdi ölecek!'' Kafasını bana doğru eğdiğinde avucumu yüzüne yasladım ve onu uzaklaştırdım.

''Öleceğini biliyoruz herhalde.''

''O tsunamilerin içinde öldüğünü düşünsene.''

''Teşekkürler, almayayım.''

İkinci çığlık tam olarak adamın öldüğü sahnede geldi. Daha fazla dayanamadan kumandayı aldım ve televizyonu kapattım. ''Hey! Ne yapıyorsun?''

''Bilmem farkında mısın ama çığlıklarının tek kurbanı benim!''

''En sevdiğim filmi bölüyorsun!''

''Migrenim var benim!''

Tam o sırada beni öpmek için uzandı ama herhangi bir temas olmadan geri çekildiğinde televizyon açıldı. Aish, kumandayı benden almıştı!

Film kaldığı yerden devam ederken tamamıyla konuşmalara odaklanmış gibi görünüyordu. O gezegende beş dakikadan fazla durmamış olmalarına rağmen Dünya'ya göre 24 yıl geçirmişlerdi. Bence bu, Nolan ve Kip Thorne zekasını ortaya koyuyordu. Filmin son sahneleri her izlediğimde olduğu gibi üzerimde derin bir etki bırakıyordu (yazar filme yavşıyor kesin bilgi yayalım).

(yazar hikayeden ümidini kestiği için bölümün ortasında not yazıp duruyor)

Film bittiğinde ve ekranda filmde emeği geçen isimler belirdiğinde Yeol esnedi. ''Su içmeye gitmem gerek.''

Yataktan kalkmaya hazırlanarak ''Bende geleceğim.'' dedim.

Yataktan kalktıktan sonra bana ters bir bakış attı. "Benimle gelmemen için illa mutfakta filmin sonu yüzünden ağlamaya gidiyorum mu demem gerekiyor?"

Gözlerimi kısarak gülümsedim ve hızlıca kalktım. "Her şekilde geliyorum."

Odadan çıkarken bana "Inception mı, Interstellar mı?" diye sordu. Hiç düşünmeden ikisinide çok sevdiğimi ama Interstellar'ın beni daha çok etkilediğini söyledim. Sonra durduk yere elimi tuttu ve merdivenleri indik. Salondan tok ve güçlü iki farklı ses tonunun konuşma sesi yükseliyordu. Babası eve gelmiş olmalıydı. Elimi çekmeye çalıştığım sırada daha sıkı kavradı. Mutfağa gitmemizi beklerken beni salona doğru çekti. Salona yaklaştıkça sesleri birbirlerinden ayırt edebilmeye başladım.
Babası olduğunu tahmin ettiğim ses "Bu hisseleri yükseltecektir." dedi. Diğer ses ise gülüp "Bunun için teşekkür etmenize gerek yok efendim." dedi. Neden çok tanıdık geliyordu?

Chanyeol beni tüm gücüyle peşinden çekerken salona girdik. "Selam baba."

Bize dönen Yeol'ün babasını selamlayacağım sırada diğer adam da bize doğru döndü.

Babamın suratına bakarak yutkundum. Gerçekten su içmem gerekiyordu.

Hiç güzel değildi, biliyorum.
Film sahnelerinden hiçbir şey anlamadınız, onu da biliyorum.
Okumaktan vazgeçtiniz, eminim.
Hikaye gittikçe boka batıyor, biliyorum.
Finalin en fazla 5 bölüm sonra geleceğini söyledim yani bu on beşinci bölüm de olabilir on dokuzuncu bölümde. Sağım solum belli olmaz, hayatının kurgusu olan hikayenin finalinde erkek başrolü uyuşturucu komasından gebertmiş bir yazarım ben. Final yakın olduğu için smut bölümü daha da yakın.
Sizi seviyoruuum, özür dileriiiiim

Don't Cry Tonight ☆ Birinci Kitap ☆ ChanBaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin