☾onuncu bölüm☽

9.6K 848 248
                                    

Giriş cümlesi olarak selamlama yazmadım. Daha doğrusu yazamadım. Yazdım ama sildim. Eğer selamlama yazsaydım selamunaleyküm yazacaktım bende yazma salla diye düşündüm. Neyse. Okuyan, oy veren, vermeyen herkese minnettarım. Daha önce Watty'de bir sürü hikaye yayınladım ama hepsinin okunma sayısı '10'u geçmediği için sildim. Yazdım, sildim, yazdım, sildim. Artık oy da dilenmeyeceğim. Bu tabloyla mutlu olduğumu düşünüyorum. Yanımda olduğunuz için minnettarım.

Günümün çoğunu Inception, Interstellar gibi şaheserlerin soundtracklerini dinlemekle geçiriyorum. Ki tahmin edebiliyorum şu an hiçbiriniz dediklerimden bir şey anlamıyorsunuz o yüzden sadede geliyorum. İLHAM KAÇTI. Yazmaya devam ediyorum ama gittikçe sıkıcılaşmaya başlarsa haber verip okumayı bırakabilirsiniz. 'Haber verip çık evden' gibi oldu bu. Soundtrackler bile ilham vermiyor. Hikaye yazarken dizi izlemek ve kitap okumaktan kaçarım -özellikle fantastik olanlardan- çünkü o dizinin/kitabın konusu bir şekilde beynime işler ve hikayelerime etki eder. Sonuçta da 'özenti' bir hikaye çıkar. Demek istediğimi aşağı yukarı anladınız sanırım. Her neyse, yazmaya devam ediyorum. Hala buradaysanız ve okuyorsanız, sizi seviyorum ^^ Cücük NOT ; Bu kadar çok '~'(zaman atlama) işareti koyduğum için özür dilerim. Sabırsız bir yazarım.

| Sözleri biter bitmez uzanıp onu yeniden öptüm. O an pastadaki mumları üflerken dilediğim şey geldi aklıma. Chanyeol'ü diliyorum. |

~

Ayakkabılarım mermer zeminde çirkin sesler çıkartırken koşmak ve yürümek arasında bir hiza bulmaya çalışıyordum. Dün, kısa doğum günü partime gelen tüm arkadaşlarım merakla bana bakıyorlardı. Mumları üfledikten sonra Chanyeol'le konuşmak üzere dışarı çıkmış ve bir daha geri dönmemiştim. Bana kalırsa, bu bakışlara maruz kalmayı hak ediyordum.

Bakışlarım uzun boyu ve kepçe kulaklarıyla oldukça ilgi çeken Chanyeol'ü bulduğunda rahatlayarak iç çektim ve yavaşça yanına ilerledim. Dolabını açmış bir şeyler karıştırıyordu. Oldukça sakin gözüküyordu. Oysa ki ben dünden beri tırnaklarımı kemiriyor, o yana, bu yana sallanıyor, derin derin nefes alıyordum. Öpüşmemizden sonra doğum günümü kutlamak amacıyla birlikte yürümüş ve hava henüz o kadar sıcak olmasa da dondurma yemiştik. Yaptığımız şeyin önemini ancak eve gidip kafamı yastığa koyduğumda anlayabilmiştim. Ardından Baekhyun'un utanç tablosu...

''Hey,'' Arkasında durup işaret parmağımı karnına bastırdıktan sonra bana döndü ve merakla baktı.

''Selam Baekkie.''

Kafamla dolabını işaret ettim. ''Ne yapıyorsun?''

''Kitabımı arıyorum.'' Tekrar dolaba döndüğünde yanındaki dolaba yaslandım. Göz temasından kaçınmıyordu ama çok az bir süre için gözüme bakmıştı.

Merakla kaşlarımı kaldırdım. ''Dün ne yaptın?''

''Alışverişe gittim. Annem yokken fırsatı değerlendirip tek başıma bir şeyler almak iyi olabiliyor.'' diyerek dudak büktü ve yeniden göz temasına girişti. Her şey nasıl bu kadar kolay olabiliyordu onun için? Yüzümü ekşiterek sessizce sövdüğümde dolap kapağını kapattı ve bana ters bir bakış attı. ''Ne var yine Baekhyun?''

''Neden bazı saatler bu kadar umursamaz oluyorsun?'' Kollarımı birbirine dolayarak gözlerimi kıstım.

Omuz silkti. ''Umursanacak bir şey olmadığı için.''

''İnanılmaz ve çekilmezsin Yeol.'' Kollarımı çözerek koridorda yürümeye başladığımda aynı hizada beni takip etti.

''Umursamam gereken bir şey mi var?'' diye sordu kurnazca.

Don't Cry Tonight ☆ Birinci Kitap ☆ ChanBaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin