"Kaybedecek bir şeyim yok nasıl olsa."
Hadi abla, korkmana gerek yok ben yanındayım." dedi ve küçük çocuk da arabaya bindi.
Ardından bende...
Tanımadığım, bilmediğim bir inansa güvenmek her ne kadar içime korku düşürsede, en azından yalnız kalmadım düşüncesi rahatlatıyordu beni. Arabaya bindiğimizden beri kimse tek kelime etmiyordu. En sonunda dayanamayıp sessizliği ben bozdum.
"Nereye gidiyoruz?"
"Gidince görürsün." Dedi, şoför koltuğuna oturmuş, yirmili yaşlarında bir adam. Yüzünü tam göremesem bile, sarı saçları ve aynadan görebildiğim kadarıyla, yeşil gözleri vardı. Arabaya bindiğimden beri, nasıl bu kadar sessiz kalabildi ben de hayret ettim. Bir an konuşamadığını falan bile düşünmüştüm.
"Şimdi öğrenemek istiyorum." Dedim gözlerimi aynadaki gözlerine sabitleyerek
"Sözleşmeyi imzalamadan önce soru sorman yasak." Dedi yaşlı adam.
Bu sadece bir saçmalıktı. Bir insan nasıl tanımadığı insanların arabasına binip, ne iş yapacağını nerde kalacağını bilmeden, soru sorma hakkı olmadan bir sözleşme imzalayabilirdi ki. Arabadan inmek istesem bile artık çok geçti. Çünkü araba durmuştu.
Onlar arabadan inmişti ama ben inmeye cesaret edememiştim. Çünkü karşımdaki bina bile beni korkutmaya yetmişti. Koskocaman arazide sadece, üç katlı tamamı maviye boyanmış tek bir evden başka hiçbir şey yoktu. Çevresi bomboş ve çok sessizdi. Bu da içimin ürpermesine yeterli bir sebepti zaten.
Camın tıklatılmasıyla kafamı kaldırdım. Yaşlı adam, inmem için kapımı açmıştı.
Arabadan indiğimde beni beklemeden, ikisi de binanın kapısından içeri geçmişlerdi. Etrafıma baktığımda, sanki bir korku filminin baş rolündeymiş gibi hissettim. Koskoca bir arazi ve yalnızca bir ev.Elimde bir el hissetmemle irkildim.
"Korkma abla. Sana zarar veremezler, ben yanındayım." Bu sanırım bana zarar verebilme ihtimallerini gösteriyordu. Hafifçe tebessüm edip, kafamı aşağı yukarı salladım. Ardından ikimizde eve doğru yürüdük.
Kapıyı açtığımda, burnuma gelen kokuyla tebessüm ettim. Evde yağmurdan sonra gelen toprak kokusuna benzer bir koku vardı. Ama nerden geldiğini anlayamamıştım. Her kimden geliyorsa, çok güzel kokuyordu.
Kafamı kaldırdığımda, önce bir yemek masası ardından iki merdiven aşağısındaki, oturma gurubu ve bana bakan 6 çift göz ile karşı karşıya geldim.
"Emre, tanımadığın insanların ne zamandan beri elini tutmaya başladın." Dedi karşımdaki kahverengi tekli koltukta oturmuş, tahminimce yirmili yaşlarında bir kız. Siyah saçları ve bir o kadar da siyah gözleri ile her kızı kıskandıracak kadar güzel bir fiziği vardı. Yan tarafındaki koltukta, arabayı süren çocuk, karşılarında ise, yaşlı adamla beraber üç kişi daha vardı. Galiba hepsi aynı yaşlardaydılar.
"Emre sana diyorum." Diye yineledi."Senin de incelemelerin bittiyse oturabilirsin." Dedi aynı kız.
Bende oturmasını biliyorum da oturcak yer mi kaldı, diye düşünürken içlerinden biri ayağa kalktı ve benim geçmem için eliyle işaret etti. Kafamı teşekkür niyetinde tebessüm ederek aşağı yukarı salladım.
"Evet niye buradasın?" Dedi biri.
"İsterseniz önce tanışalım. Arkadaşın kafası baya karışık gözüküyor çünkü." Dedi içlerinden biri.
"Bencede." dedi yaşlı adam.
Sabahtandır benimlesin, ismimi bile sormadın *erefsiz herif.
"Mert Alaz." Dedi. Kumral saçları ve mavi gözleri olan bir çocuk. Bana tebessüm eden ilk kişi o olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN 6. RENGİ
Aktuelle LiteraturAğlamamak için tek kelime bile etmeden, Yalçın'ın indirdiği camdan, dışarıyı izlemeye başladım. Ağzımı açsam, hıçkıra hıçkıra ağlayacağımı bildiğim için susmayı tercih etmiştim. Onlar kendi aralarında, bağırıp çağırıyorlardı ama benim kulağım hiçbi...