"Yaşamayan bir insan için ölüm, bir şey ifade etmiyor"
Ve işte beklediğim soru gelmişti...
"Olur. Gelirim." Dedim heyecanımı, belli etmemeye çalışarak.
"Peki. Akşam sekizde hazır ol." Dedi, benim aksime sevincini, son derece belli ederek.
Sekiz dersin sonunda, şükür ki, Ateş bey yanıma gelebilmişti.
"Hadi gidiyoruz."
"Eve mi?" Diye sordum merakla.
"Hayır alışveriş merkezine."
"Neden?"
"Akşam partiye, uyku pijamalarınla gitmeyi düşünmüyorsun herhalde?"
Tam da onu düşünüyorum, biliyor musun?
Israrları üzerine, beraber alışverişe çıkmış, tam iki saattir mağaza mağaza dolaşıyorduk. O muhteşem egosunu, bir kenara bırakıp, benimle ilgilenmeye başlamıştı. Tabi bunun kendi işi için olduğunu biliyordum.
"AAAAYH YETER CİDDEN." O ses, benden mi çıkmıştı?
Etraftaki herkesin gözleri, bir an beni bulsa bile, tekrardan İşlerine dönmüşlerdi. Ateş'e döndüğümde ise bana hala şoktaymış gibi bakıyordu.
"İki saattir yok o olmaz bu olmaz ayaklarım koptu ya."
"Çirkinliğini ortadan kaldıracak bir elbise arıyorum. Üzgünüm ama bulamayacağımız için ayakların daha çok yorulucak."
Bu cümle normal çiftler arasında geçseydi, gerçekten komik ve tatlı dururdu. Ama onu her ne kadar sevmesem bile kalbimin parçalandığını hissetmiştim. Bir kıza söylenilebilecek en ağır şeylerden biri, çirkin olduğunu yüzüne vurmaktı bana göre.
Yüzüne bile bakmadan, rastgele bir mağazaya girdim. Elime geçen ilk elbise ve ayakkabıyı alarak, kasaya geçip ödemeyi yaptım. Sinirden Naptığımı bilmiyordum. Elbisenin bedenine bile bakmadan almıştım.
"Umarım, denemeden aldığına değecek kadar güzel bir elbisedir."
Söylediğini takmadan, aldıklarımla beraber alışveriş merkezinden çıktım. Arkamdan Ateş'de çıktı ve park ettiği arabaya bindi. Tabi ardından bende.
Şükür ki, sonunda eve varabilmiştik. Kapıyı açtığında, ondan önce içeriye ben girmiştim. Bizim dışımızda, patron dahil herkes, düşünceli bir şekilde birbirine bakıyordu. anladığım kadarıyla, yolda Ateş onlara planı anlatmıştı.
"İşi halletmişsin." Dedi Yalçın. Yüzünde, tatmin olmuş bir ifade vardı. Sanki, "Ben biliyordum." Der gibi.
Gülümseyerek onun karşısına, Mert'in yanına oturmuştum.
"Bu cümleyi kurmak için biraz erken değil mi?" Diye sordu Sude. Ardından, elindeki su bardağını, masaya bırakarak, devam etti.
"Hem neden işin en önemli kısmını buna veriyoruz ki?" Kızın sesi bile, enerjimi sömürmeye yeterli olabiliyordu.
"Ona bu demeyi kes artık." Dedi Yalçın, dişlerinin arasından.
"Sude haklı. Çocuğu etkilemeye çalışırken, çocuktan etkilenirse, onu değil, asıl bizi patlatır. Bunu nasıl göze alabiliyorsunuz." Dedi ve o da oturdu.
Tam ağzmı açıp, ikisine birden saydıracakken, Uzay'ın konuşmasıyla, kendimi savunma isteğim yok olmuştu.
"Ateş, kızı Emre seçti. Buna değil sen, patron bile karşı gelemez. Şu saçma sapan muhabbetlerinizi bir kenara bırakın da kızın, hazırlnmasına yardım edin. Malum akşam, hepinize, bu lafları yedirecek bir parti var." Dedi ve masadan telefonunu alarak, merdivenlere doğru yürümeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN 6. RENGİ
General FictionAğlamamak için tek kelime bile etmeden, Yalçın'ın indirdiği camdan, dışarıyı izlemeye başladım. Ağzımı açsam, hıçkıra hıçkıra ağlayacağımı bildiğim için susmayı tercih etmiştim. Onlar kendi aralarında, bağırıp çağırıyorlardı ama benim kulağım hiçbi...