"Çünkü hayat en fazla bu kadar acımasız olabilirdi."
Sanırım gerçekten yolun sonuna gelmiştik...
Uzay ani bir manevra ile arabanın yönünü çevirip gaza yüklenirken, Ateş tahminimce Demir abiyi arıyordu. Başıma daha kötüsü gelmez dedikçe daha kötüsünü yaşıyordum. Genede içimden pes etmek gelmiyordu. Sonuçta bundan da daha kötüsü olamazdı. Çünkü hayat en fazla bu kadar acımasız olabilirdi.
Araba hızlandıkça benim başım dönüyordu. Polislerden kaçıyor olamasak bile yavaşlamalarını, hızdan korkuyor olmama rağmen, isteyemezdim. Henüz yeni tartışmıştık ve tekrardan alay konusu olup kavga etmenin bir anlamı yoktu.
Araba son sürat giderken, ellerimi kucağımda birbirine kenetleyerek, Mert ve Yalçın'ın arasında büzülerek oturuyordum.
Etrafta sadece ağaçlar vardı ve siren sesleri kesilmişti. Nereye gittiğimiz hakkında hiçbir fikrimi olmasa bile polislere izimizi kaybettirmemiz beni mutlu etmişti. Ormanda kaybolmuş bile olabilirdik ama bu kimsenin umurunda değildi. Herkes derin bir sessizlik içerisindeydi ve ben her zamanki gibi bundan rahatsız oluyordum.
Dikkatimi dağıtmak için dışarıyı izlemeye başlamıştım ki Ateşin dikiz aynasından beni izlediğini fark edince, bakışlarımı ona çevirdim. Göz göze geldiğimiz anda kafasını cama dayadı ve bu sefer o dışarıyı izlemeye başladı.
Bu sefer de Uzay ile göz göze gelince bakışlarımı aynadan çekim. Umarım Ateş'i izlediğimi düşünmemiştir. Çünkü çok yanlş bir zamanda yakalamıştı beni.
Deli duman alabora kalbin,
Yel arıyo', sebebime talip.
Kumaşı da nereli bilinmez.
Yanmaz ütülenmez.Kimlere kalmış o bahçen?
Çalısı dikenime müşahit.
Bu kadarı nefretin, aşktır.
Yıkanmaz çitilenmez.Ateş sanki gerilediğimi ve korktuğumu anlar gibi beni rahatlatmak için şarkı açmıştı. Ya da ben öyle sanıyordum. İyice paranoyaklaşmıştım sanırım. Çocuk beni neden rahatlatmak isteyebilirdi ki? Ya da korktuğumu nereden anlamış olabilirdi ki?
Tekrar onu görebilmek için aynaya baktığımda, tekrar göz göze gelmiştik. Bu sefer gözlerini kaçırmamış hatta bana göz bile kırpmıştı. Artık kessinlikle emin oldum. Korktuğumu anlamış bu yüzden şarkı açmıştı. Gözlerinde çok büyük bir yorgunluk vardı. Ama bu bildiğin hayattan bezmişlikti. Bu kadar ağır ne yaşamış olabilirdi ki?
Açıkçası ne yaşadıklarını çok merak ediyorum. Ne zamandandır beraberlerdi mesela? Ya da nasıl tanışmışlardı? Sude neden hayatından memnun değildi? Onu canından çok seven bu kadar insan varken neden mutsuz olabilir ki bir insan? Ama aklımı en çok kurcalayan asıl soru, Ateş'in benimle ilk tanıştığımız gün o şekilde konuşmasıydı. Henüz yeni tanıştığı bir insanla neden o şekilde konuşabilirdi ki? O gün sinirden gözü dönmüştü ama benim odama gelip bana sataşan kişi o olmuştu. Belki de odama gelmeden önce başkasıyla tartışıp sınırının benden çıkarmıştı. Aklı sadece cinselliğe çalışıyor olamazdı öyle birine benzemiyordu.
Araba sonunda bir evin ya da villanın bahçesine girebilmişti. Bahçesi insanın içini huzurla dolduracak kadar temiz, ferah ve sakindi. Dış kısmı tamamen beyaza boyanmış, ve etrafı tamamen yeşilliklerden, çiçeklerden oluşan dört katlı evin bahçesi bana eskileri hatırlatmaya yetmişti. bahçede kitap okuyuşum, Aren'in beni öpüşleri babamın işten gelirken aldığı kurabiyeleri birlikte yiyiyşimiz, babamla girdiğimiz iddialar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN 6. RENGİ
General FictionAğlamamak için tek kelime bile etmeden, Yalçın'ın indirdiği camdan, dışarıyı izlemeye başladım. Ağzımı açsam, hıçkıra hıçkıra ağlayacağımı bildiğim için susmayı tercih etmiştim. Onlar kendi aralarında, bağırıp çağırıyorlardı ama benim kulağım hiçbi...