" sıra senin Heiz "
Heyecandan titreyen terleyen ellerimi üstümdeki elbiseme silip aynadan son bir kez kendime bakmıştım. Yapacaklarım basitti sanırım, sahne alacağım yer bütün ünlü idollerin, hayranların izleyeceği bir sahne performansıydı ve kesinlikle en iyisini yapmalıydım. Benden önce çıkan twice grubuna selam verip, ilerledim. Üstümdeki elbise şarap renginde, koyu kırmızıydı. Gayet iyi gösteriyordu. Uzun siyah saçlarımı arkaya atıp, mikrofona geçtim.
Sönmüş ruhumun derinlerindeki
kıvılcım söyle dedi.
Unutursam fısılda,
zincirlerimi kırmama izin ver,
melodilerimdeki yansımama bakmama izin ver.Ateşler içindeki piyanoma dokunmalıyım.
Melodilerin arasında boğulan ruhum,
senin sesinle diriliyordu.
Gözlerinin ardına sakladığın cennette
saklıydı benliğim.Buzlar içindeki kalbine dokunmalıyım.
Son kelimede uzun notaya çıkmıştım. Sesim titremeden sadece gözlerimi açmıştım ama daha bitmemişti. Geri adımlar atarken, herkes bitti sanıp, alkışlamaya başlamışken, arkadan müziğin devamı geldi ama bu sefer slow değil, rap şeklinde, uzun baslar eşliğinde geri adımım ve büyük siyah dumanlar önümü kapatmıştı. Ben ise elbisemi bir çırpıda çıkarıp, siyah deri orta uzunluktaki elbisemi ortaya çıkardım. Dansçılar benden önce davranıp, ritme uygun kareografileri uyguladılar. Adım adım gelip, rapimi söylemeye başladım. İlk baş çıkan slowdaki ince sesim ve rapimdeki kalın sesim yarışır cinstendi.
Zincirimi kırdım,
Melek olmadığını anladım.
Gözlerin cennet,
ama ben şeytanım,
Kalbime dokunma soğuk senin boyunu aşar.Sönmüş ruhum söyle demeden
söylemek isterim,
ben unutmam.
Melodilerim benim, yansımaya ihtiyacım yok.
Piyanoma dokunma ateşinde yanarsın.Slow söylediğim şarkının tersini söylemiştim. Slowda izin ver, rap de izin vermene ihtiyacım yok gibi olmuştu. Bunu çıkışımdan önce lise zamanımda çok düşünmüştüm. Acaba tersini yapsam, sevilir mi diye, şimdiyse soluk soluğa söylediğim rap de herkesin ayağa kalkıp, alkışlamasına sebep olmuştu. Bu kadar beğenilmesini beklemiyordum.
Sahneden inip, kulise odama geçtim. İlk baş kendimi düzeltip, stilistlerin ayarladığı kıyafetleri deneyip, idollerin arasındaki yerimi aldım. Burdan sahneyi izlemek garipmiş, o yüzden merak ediyorum nasıldım, korumalarım oturacak başka yer bulamadıklarından Bts grubunun yanına oturmuştum. Yanı başımda liderleri Namjoon vardı. Onlara eğilerek selam verip, hemen geçtim. Sıradaki performans Blackpink'indi onları izlerken yorgunluğumu unutmuştum bile
" bu kadar çarpıcı bir performans zor olur diye düşünmedin sanırım "
Yanımdaki gamzeli adama gülümseyerek, sorusunu yanıtlamak istedim, haklıydı zor bir performans ve daha gençtim." daha yeni çıkış yaptım eğer dinlenmeseydi tekrar yapardım çünkü bu şarkıdaki mesajı almaları gerekiyor sizin anladığınız gibi "
Ona bakıp, yanıtlarken yanında yoongi oturuyordu. Uzun bir bakışma yaşamıştık, hemde derin bir bakışmaydı.
" beste çaldığını söylemiyor da mesaj diyor "
🧩
" Gene mi çizim yapıyorsun ve müzik beni duymaman çok normal yan liseye gidiyorum yoongi beni bekliyor gidelim mi?"
Yoonginin let me know şarkısını yazdığı arkadaşım Yoona ona göz devirip, gitmek istemediğimi söyledim. Israr edip, küsme numaraları yapsada, en sonunda tehditlerle yola getirmeye çalıştı. Bende dayanamayıp, tamam demiştim. Okuldan çıkıp, yan okulumuz olan Daegu erkek lisesine baktım cidden mi sapık gibi görünüyorduk.
" geliyor "
Gülümseyip, kulaklığımın birini kulağıma taktım. Yoongi geldiğinde gülümseyerek selam vermişti. Bende büyük olduğu için eğilip, önüme dönmüştüm. Yoona ise koluna girip, sohbet etmeye... Arkadaşlardı önceden, o zamanlar benimle de arkadaştı ama Yoona başkaydı, arkadaşlığı bozulsun istemiyordu ama seviyordu onu, tabi bi süre sonra utançlarından saçma bi heves olarak düşünüp, ayrılmışlardı. Yoona pek kafaya takmıyor gibi davransa da üzülüyordu.
Yoongi, o zamanlar babaannesi beni çok severdi. Bir nevi eski çocukluk arkadaşıydık ama birbirimizi tanımamazlıktan geliyorduk. Nedenini bilmiyorum, düzeltmek isterdim ama Yoona ile şuan onlar böyleyken yakın olmam iyi olmazdı.
Okula gideceğim zaman biri kolumdan tutup, ara sokağa sokmuştu . Baktığım kişi yoongiydi " Bişey mi oldu " pek iyi durmuyordu." okulu ekmek ister misin benimle "
Bu sorusu garip gelsede ilk baş, Yoona'nın okula gelmeyeceğini biliyordum. Boş dersler de vardı, onu kafamla onaylayıp, çıkmıştık. Han nehrinin yakınlarda ki banklardan birine yerleştik. " iyi misin sen bir şey olmuş gibi " Ellerini birbirine sürtüp, ceplerine koydu. Bana bakarak gülümseyip, önüne döndü.
" seçmelere katıldım ve seçildim "
Dediği şeyle şok geçirmiştim. Ailesi izin vermiyordu ve o çok endişeliydi seçilmez diye, çok mutlu olmuştum. Ona sarılıp,
" çok sevindim bu güzel bi haber ama sen pek mutlu durmuyorsun bu durumdan neden "
" ileride görüşemeyeceğiz şirketleri biliyosun yasaklar koyuyor ikinizi de görmek isterdim ne de olsa arkadaşımsın"
Son söylediğini kısarak söylese de duymuştum. Ona gülümseyip, ellerini tuttum." olsun ben aralarda provana gelirim konuşuruz " Tabi ben öyle sanıyordum. O günden sonra görüşemedik, gitmişti başka şehire, Yoona ise sevgisi bittiğinde burada kalmadı. Taşındı, bende hayallerimi gerçekleştirmiştim. Babaannesinin öldüğünü öğrendiğimde onunla yas tutmak istedim ama çoktan ünlü bir idol olmuştu.
🧩Garip bakması normaldi, uzun zaman sonra tanımıştı ama umursamadan önüne dönmüştü. Sadece bir bakış uzun olsa da yetmemişti ve söylediği o laf, idoller performanslarını sergilerken yavaşça kalktım, lavaboya girip, yüzümü düzelttim. Fazla kalabalık bazen beni etkiliyordu. İkimizinde sorunları vardı, asosyallik, aynadaki suratıma yavaşça su serpip, çıktım. Yavaş adımlarla yürürken birden yangın merdiveninden birinin kolumu çekmesiyle kapı arasına alınmıştım.
" neler oluyo "
" Uzun zaman oldu "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐖𝐢𝐧𝐠𝐬 ❧ ʍʏɢ
FanfictionGözleri her zamanki gibi karanlık ormanları andırsada, dindiremediği rüzgarları vardı. Ve bu rüzgar ormandaki bütün herşeyi bir fırtınayla dağıtmıştı. Geriyeyse sadece toprağı kalmıştı