Sanki okyanustaydım, boğuluyordum. Herşey beni kendimle baş başa bırakırken, ölümümü ister gibi bir elle birlikte suyun dibine itiliyordum.
Elimden ne gelebilirdi ki
Gözümdeki yaşı bir kenara fırlatıp, bağdaş kurdum. Onca nefrete en başında izin vermek isterken, alışırsın heiz derken bunu kastetmiyordum. Ellerimin titremesiyle, gözlerim daha da dolmuştu. İyi değildim, yanımda olabilecek kimse yoktu.
Beni tekrar bıraktı. Hiçbir şey olmamış gibi gitti, yaşlarıma yenileri eklenirken, bacaklarımı daha da kendime çektim.
Depresyon, yıllar önce bunu yaşadım. Karamsarlık içindeki bedenim çoktan yerlere serilmişti. Nefretler içinde nasıl yaşayacaktım bilmiyordum...
Lisede küçük bir kız çocuğu vardı içimde, yaşamak isteyen beni seven bütün insanların önünde mikrofonuyla şarkısını yaşatmak isteyen şimdi nolmuştu o kıza kendini dipsiz bir kuyuya atmıştı. Ve çığlıklarını sadece kendisi duyabiliyordu.
Düşüncelerime çalan otel kapım, engel olmuştu. Elimdeki biradan bir yudum daha alarak boğazımdaki, yumruyu geçirmesini umdum. Bu saatte kim gelebilirdi ki.
Gözyaşlarımı silerken, ağladığım metrelerce uzaktan belli oluyordu. Omuz silkip, kapıya yürüdüm.
Karşımda bana şaşkınlıkla bakan bir çift göze karşı arkamı dönerek sessizce içeri geçtim. Açık kalan kapıdan, içeri girip, yaslandığım koltuğun karşısındaki tekli koltuğa oturdu.
" Bunu yaşarken nelerden geçtik biliyorsun Heiz, tekrar aynı şeyi yaşamana izin veremem. "
Yaşlarımı kafamı çevirerek ona göstermemeye özen göstersemde başaramıyordum. Sorgulamadım, beni nerden buldu? neden geldi? Sadece boş gözlerle baktım, çünkü içten içe biliyordum.
" Bana bunları yaşatırken ufak da olsa aklından geçmedi mi? canımı yakacağını, sana ihtiyacım yok beni terk ettiğin zaman da aynısını yaşadım o yüzden hiç vicdanını örtmeye çalışma sadece git "
Sakin bir şekilde konuşsamda cümlelerimin ağırlığından, Başını eğmişti. Ayağa kalkarken bana bakmamıştı. Canım yanıyordu. Gitmesin istiyordum ama bunu yapmak zorundaydım. O bana zarar veriyordu.
" Yarın Show için hazır ol
Şarkımızı söyleyeceğiz "Sözlerini birbirimize, öfkemizle yazdığımız şarkı, gözlerine bakamadım sadece, içinde kaybolacağımı bile bile fırtınanın içinde uçmaya çalışan kelebek olarak kaldım.
Ve gitti.
Ama bu sefer ben istemedim onu, tam da bu zamanda, bu haldeyken elimdeki ipleri gevşettim. Boynumdaymış gibi o ipleri sıkılaştırdım...
🧩
Masanın üstünden yedek anahtarı alıp, çantama attım. Bugün ses provası yapmamız gerekti. Onunla aynı ortamda olmak için can atsamda, beni her terk edişi gözümü sanki bıçakla oyuyordu.
Lay arabadan el sallarken benim gözüm etraftaydı.
Etraf çok kasvetli ve boğucuydu. Kendimi stüdyoya attığımda bir kaç yapımcı ile sohbete dalmıştım. Onun geldiğini fark edememiştim bile, akşam hazırlanılcak olan showda sadece şarkımız değil, kısa bir röportaj vermemiz gerekiyordu.
Çünkü ikimizin şirketi, ilişkimizi herkese duyururken aynı zamanda bu kadar hayran tarafından olay olabileceğini düşünmemişlerdi.
Röportaj kişisel olamayacaktı. İlişkimiz hakkında konuşulmasına sözde müsade edilmeyecekti. Gözlerim gözleriyle buluştuğunda elindeki kalemi biçimli parmaklarında geçiriyordu. Neden ondan bu kadar etkileniyordum. Aklım almıyordu.
Kendimi onun etkisi altından çekip, bana hazırlanmış odaya geçtim. Yapımcı kulaklığı takmamı söylediğinde, kulaklığı geçirip, kendimi büyük mikrofana yaklaştırdım.
O ise yapımcının yanında aramızda örülü camın diğer tarafında beni izliyordu. Gözlerimi esiri olduğum ritimle kapattım.
Sözlerimi her kullandığımda içime yumru oluşuyordu. Anılarım, şarkının her nakaratında kapattığım gözümün önüne geliyordu. Bir bıçak misali beni öldürmeden canımı acıtıyordu.
Bu aralar yoğun bir depresyon içinde olduğum için her an ağlayabilirdim.
Gözyaşlarımı tutup, şarkıyı söylemeye devam ettim. Son kısımda yüksek nota isteniyordu. Ama bu durumda nasıl yapabilecektim. Bilmiyordum. Ve yaşamamıştım sesim titremiş, pürüzlü çıkmıştı. Adı üstünde ses provasıydı.
Kapalı gözlerimi açıp, " Özür dilerim, yüksek nota olmadı kendimi toparlamam gerek " kimsenin bişey demesine izin vermeden odadan çıkmıştım. İçimde bunları yaşarken, nasıl dışa vurmadan ilerleyecektim.
Lavaboya gelmiş, musluktan akan suyu yüzüme çarptım. Kendine gel Heiz, ona izin vermeyeksin değil mi ? Aynaya bakarak söylediğim cümlelerle kendimi ikna etmeye çalıştım. Biraz da olsa iyi gelmişti.
Lavabodan çıkıp, koridorda ilerledim. Ayağımdaki ayakkabının tok sesi duyulurken, ilerimdeki kahve makinasına gözüm çarptı.
Sanırım şuan iyi gelebilecek tek şey sert bir americano olacaktı. Makineden gelen ses beni düşüncelerime boğuyordu. Tekrar son kez bunu denemeliydim. Makinanın yanı başındaki asansörün sesiyle gözüm oraya çevrildi.
Siyahlar içindeki bedeni, yeni boyattığı ve ilk defa uzattığı siyah uzun saçları, küçük tutamını kulağının arkasına almış, bir biçimde yanıma doğru adımladı.
Gözleri beni delip geçiyordu. Sanki beni sevmesinin ihtimali bile onun için bir kelebeğin ömrünün uzun olması gibi bir şeydi. Benim gibi makinadan kahve aldı kendine, adem elmasından aldığı yudumun geçtiğini görebiliyordum. Kemikli ellerinin bardağı tutarkenki zarifliği,
" bildiğim tek şey var Heiz "
Dudaklarından dökülen sözlere odaklandı. Gözlerim, beklenti içindeydim. İçimdeki kelebeğin yaşamasına dudaklarından çıkacak bir kaç satır izin verebilirdi.
" Seni sevmeme izin verme "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐖𝐢𝐧𝐠𝐬 ❧ ʍʏɢ
Fiksi PenggemarGözleri her zamanki gibi karanlık ormanları andırsada, dindiremediği rüzgarları vardı. Ve bu rüzgar ormandaki bütün herşeyi bir fırtınayla dağıtmıştı. Geriyeyse sadece toprağı kalmıştı