Oy vermeyi unutmayın, seviliyorsunuz.
18 AY ÖNCE
Temmuz ayının kavurucu sıcağı altında biraz ilerideki binaya ulaşmak için yoldan karşı karşıya geçiyordum. Takım koçundan aldığım mesajla beraber buraya fırlamıştım fakat oldukça sıkkın hissediyordum kendimi. Yaklaşık yirmi dakika önce takım koçum kaptan olarak sahaya erken gitmemi ve beraber strateji geliştirmemiz gerektiğini söyleyince onu ikiletmemiştim fakat bu da Pınar ile olan buluşmamı iptal etmeme sebep olmuştu. Binanın kapısının önüne geldiğimde Emre'nin aramasıyla duraksadım ve aramayı cevapladım. "Bakı, kardeşim. Neredesin sen?"
Sıkıntıyla bir nefes verdim ve dağınık olan saçlarımı karıştırdım. "Pistteyim. Koç çağırdı."
Anladığını belli eden bir tınıyla mırıldandı. "Senin üstüne çok gidiyor."
Gülmeye benzer bir ses çıkardım. "Takım kaptanı olduğum için olmasın." Hâlâ uyanamadığımdan olsa gerek acıyan gözlerimi kırpıştırdım. "Pınar ile buluşacaktım, oğlum ya."
Karşı taraftan bir gürültü gelince umursamadım. Emre bu şeye hep aynı tepkiyi veriyordu. "Oğlum, siz ayrıldınız. Ne diye buluşuyorsunuz?"
"Bir ay önce olan ayrılığımızı tekrar masaya yatıracakmışız. Onu kırmak istemediğim için kabul etmiştim. Yoksa başka işim gücüm mü yok."
Antrenmandan çıktığımda onu aramamı söyleyip aramayı sonlandırdığında telefonumu kapatıp cebime attım ve binadan içeriye girdim. Girer girmez beni hoş bir şekilde karşılayan serinlik bu işi çok sevdiğimi hatırlattı bana.
Buz pisti bugün kapalıydı. Görevli Fatih amca odasında olmadığından dinlendiğini düşündüm ve fazla oyalanmadan ana salona giriş yaptım. Koçtan azar işitmemek için hızlı adımlarla ilerlediğim sırada gördüğüm şeyle duraksadım. Pistin üzerinde orta boylarda, güneş rengi saçları olan bir kadın vardı ve pistin girişine koyduğu telefonundan çalan şarkıyla paten kayıyordu. Garip olan gözlerinin siyah bir kumaş parçasıyla bağlı olmasıydı.
Merakıma yenik düşerek sessiz adımlarla biraz daha ona yaklaştığımda kendi kendine konuştuğunu fark ettim. Yüzü pek seçilmiyordu fakat yüzünü görsem de onu tanımayacağımdan emindim. Üzerinde yeşil bol bir tişört ve siyah bir tayt vardı. Boyu 1.70 civarı olmalıydı fakat o kadar zayıftı ki gözüme küçücük gözükmüştü. Yirmili yaşlarının başlarında olmalıydı. Bu buz pisti iki gün patencilere, beş gün hokeycilere kiralanıyordu. Civarda bu işe elverişli başka bir alan olmadığı için mecburi olarak buz pateni kayan ekip de bizim sahada takılıyordu. Yapılan ayarlamalar sayesinde denk gelmediğimiz için sorun olmuyordu bu.
Acaba bu kadın da buz pateni kayan ekipten olabilir miydi? Bizim ekipte hiç kadın yoktu."Acınacak haldesin."
Bir an afallasam da daha sonra bunu kendisine söylediğini anladım. Öyle içten söylemişti ki, sanki söylediği kendisi değil de rastgele bir yabancıydı. İnce bir sesi vardı, hoştu, kulağımı gıdıklamıştı. Sesi bir an titrese de yutkunup bunu düzeltti.
O hırsla kaymaya devam ederken buz pateni ekibinden olmadığını anladım çünkü her ne kadar güzel kayıyor olsa da herhangi bir kalografisi yoktu, hiç Jump yapmamıştı. Buzun üzerindekiler buza hislerini aktarırdı. Yeterince duygu yüklü bir hokeyci kale hariç hiçbir şeyi görmez ve hızla hareket ederdi. Buz patenci ise hırsını Jumplar ile veya başka hareketler ile gösterirlerdi. Özellikle de Axel atlayışı yaparlardı ki bu buzdaki en zor hareketti. Ya düşerek ya da bu hareketi gerçekleştirerek durulmayı bekliyorlardı sanırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONDAN VEYA SONSUZLUKTAN SONRA (KİTAP OLDU)
Romance"Bir şiir dökülür ruhtan kaleme, sana bana benzer. Hayır. Benzemez, sevgilim; koca dünyaya bile sığamayan biz, iki satır arasında mı birleşeceğiz?" Ünlü bir buz hokeycisi olmayı hayal eden Bakı Özalp, iki buçuk yıl önce geçirdiği kazanın ardından k...