SANA ASLA GÖNDEREMEYECEĞİM MEKTUPLAR.

100 10 1
                                    

Merhaba Sevgilim,
Bugün senin terasta kendimi öldürmemi dilediğin o partinin üstünden on gün geçti. O sözlerinin ertesi günü yine bileklerimi kesmeyi denedim fakat yeterince derin kesemediğim için atar damarıma ulaşmamış. Bileğimi diktiler yine, bir dikiş izim daha oldu. Esil'i mutfakta biriyle konuşurken duydum. Hastaneye yatmamla ilgili konuşuyordu fakat önemsemedim. Kısacası hâlâ hayattayım, özür dilerim sevgilim.

Sana beni asla hatırlamayacağını ve bu mektupları sana asla gönderemeyeceğimi bilmeme rağmen yazıyorum çünkü artık beni tanı ve bil istiyorum. Sana kendimi anlatmak istiyorum. Okumayacak olsan bile içimdeki zehrin bir kısmı aksın istiyorum.

Ben Asena Ezgi Güner. 16 Temmuz 2000 doğumluyum. Asena ismini babam koyduğu için yıllarca bu isimden nefret ettim ve ağzıma bile almadım. Onun yerine annemin koyduğu Ezgi ismini tercih ettim. Babam, kendi öz babasının soy ismi olan Soydal'ı reddedip Güner'i almıştı. Ben de arkadaşlarının beni tanımasını istemediğim için babamın tam tersini yaparak Güner olan soy ismimi Soydal olarak değiştirdim. Asena ismimin varlığını kimse bilmiyordu zaten, ben de bu yüzden onu kullandım.

Sana ailemden bahsetmek istiyorum. Sonuçta her birey ailesinin eseridir, değil mi? Bir insanı ailesini tanımadan tanıyamazsın.

Aile.  Bu kelime çoğu kimsenin aklına bir anneyi, bir babayı ve belki de kardeşleri getirir fakat benim için sadece bir kız kardeşten ibaretti. Bir kardeşim vardı, evbeyinlerim de dahil dört kişilik bir topluluktuk. Aile diyemezdim, o kelime bize çok uzaktı.

Annemi severdim fakat suçlardım da aynı zamanda. Bir insana birden fazla veya birbirine zıt duyguların aynı anda beslenebileceğini büyüdüğümde anladım. Annem güzel kalpli, iyi bir kadındı. Koyu kumral saçlara ve esmer bir tene sahipti. Zamanla bazı sağlık sorunları ortaya çıktı. O farkında olmasa da ben bu sorunları yaşanmışlıklara bağladım. Babamla evlendiğinden itibaren zor bir hayat kucaklamıştı onu çünkü. Bazen fazla inatçı ve geçimsiz olurdu. Bazen ise bana fazla güçsüz gelirdi çünkü kendisine yapılanları örtbas etme veya görmezden gelme konusunda ustaydı. Onu bu yüzden suçladım çünkü onun görmezden geldikleri yüzünden göremez olmuştum ben.

Kız kardeşim sessiz ama bir o kadar da sıcak biriydi. Dış görünüşünü annemden almıştı, benden on yaş küçüktü fakat bazen benden daha olgun olduğunu hissederdim. Şu çivisi çıkmış dünyada belki de sevdiğim tek şeydi. Kendimle ilgili her şeyi anlatırdım ona. Yine de her şey derken bunun varlığımın sadece %30'u olduğunu belirtmek isterim zira hiçbir insan istese bile her şeyini aynadaki tersinden başka birine anlatamaz. İnsan sırlardan ve utançlardan yaratılmış bir varlıktır, kirli çamaşırlarını bile isteye ortaya atmaz.

Babam ise...Öylesine biriydi işte: Burada kapladığı satırı bile hak etmeyen birisi.
Onun hakkında yazmak parmak uçlarımı kanatır, anıları bıçak yapar; göğsümü hedef alırdı. Yine de merak ettiğini hissediyorum, bu yüzden anlatacağım.Açıkcası bu satırları yazmak hiç kolay değil; sanki boğazımda bir urgan var, iskemleyi de kelimeler itiyor gibi. Lakin kendi benliğimi apaçık ortaya koymak istiyorsam onun hakkında da yazmalıyım çünkü şuan olduğum kişinin temelini atan babamdı.

Her küçük kız gibi benim de ilk aşkım oydu. Belli bir yaşa kadar onun bana yönelik büyük sevgisini iliklerime kadar hissettim fakat her sevgi gibi bu da bir gün tükendi. Onun sevgisinin son kullanma tarihi ise beş yılın sonunda tükenmişti.

Ömrü tükenen sevginin ilk günlerinde çocukluğumu toprağa verdim. Bunu yazması da yaşaması kadar ağırdı.

Soğuk bir kış akşamıydı. Kulağıma salonun biraz ilerisindeki yanmakta olan sobanın hışırtıları doluyordu. Dışarısı buz gibi olsa da oda sıcacıktı. Yere oturmuş önümdeki yapbozlar ile bir bina inşa etmeye çalışıyordum. Şimdi iç mimar olduğum düşünülürse yaratma işine o zamanlardan beri meraklı olduğum söylenebilir. Arkamdaki koltukta oturup bir yandan elindeki telefona bir yandan da dışarıya bakan annemin ve sessizlik içindeki teyzemin odaya çöken huzursuz matemini hala anımsıyordum. Dakikalar sonra annem hıçkırıklar eşliğinde odadan çıktı ve teyzem de onu takip etti. Küçük kalbime amansız bir sancı saplanırken ayağa kalktım ve kapının arkasına saklanarak konuştuklarını dinledim. Babamdan, başka bir kadından ve bir otel odasında çekilen fotoğraflardan bahsettiler. Çocuk aklıyla bunu derinlemesine anlamasam da babamın artık annemi sevmediğini anlamıştım. Belki de hiç sevmemişti.

SONDAN VEYA SONSUZLUKTAN SONRA (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin