Oy vermeyi ve yorum bırakmayı unutmayın.🤍ASENA
Zaman geniş bir kavramdır. Hem de o kadar geniştir ki kapsadığı çoğu şeyi algılayamaz zihin. Zamanın kapsadığı o geniş aralıkta sen bazen mutlusundur, bazense acıdan ağlıyorsundur. Bazen ümitlerin vardır içini aydınlatan, bazense ümit kırıkların vardır ellerine saplanan. Bazen nefret edersin, bazense nefret ettiğin için nefret edersin kendinden.
Nefret, kırgınlık ve pişmanlık.
Bu üç duygunun da çağrıştırdıkları karanlıktır. Hepsi insanı boğar da yakasını bırakmaz gibi gözükür. Yine de hiçbir zaman engel olamaz insanoğlu bunları hissetmekten. Hatta genellikle mutlu olur hiçten doğan veya sevgiden doğan nefrete. İkisi de ayrı bir kapıdır kalbe giden yolda, ikisi de ayrı bir çıkmaz.
Bazense birini seversiniz. Hem de öyle çok seversiniz ki gözünüze siyah bir kumaş parçası geçirir kalbiniz. Bu sevginin sizde açtığı yaraları göremezsiniz, gördüğünüzde de artık çok geç olur çünkü çoktan ölümcül yarayı almışsınız demektir. Sizi öldürse de bu sevgi sürmeye devam eder bir müddet. Yaralar kabuk tutup da silindiğinde sevgi başka bir boyuta evrilir. Son kullanım tarihi dolan sevgi yerini ya nefrete ya da hissizliğe bırakır.
Acı verenden nefret etmek, edebiliyor olmak kalbi karşı konulamaz bir şekilde tatmin eder fakat unutur kalp açık kapılarını. Çünkü nefret için olsa da açmışssındır kalbe giden kapılarını, peşi sıra giren duygular kaçınılmazdır artık.
Hissizlik pişmanlıktan da kırgınlıktan da nefretten de daha az zararlıdır her zaman. Çünkü birine karşı hissettiğiniz iyi ya da kötü hisler kalbinizin açık olduğunu ve o kişinin artık sizi incitebileceğini gösterir.
Kırgınsa kalbiniz başka bir kalbe, o kalbe karşı sevgi de hissedebilir artık.
Çünkü kırgınlığın açtığı kapıdan içeriye her zaman sevgi sızar.
Başımı oturduğum kanepenin başlığına yaslayıp gözlerimi tavana diktiğimde kafamın içi harabeden farksızdı. Bakı ile tartıştığımız günün ardından iki hafta geçmişti. Bu süre benim için her zamanki yoğunluğuyla geçmişti. Sabah altıdan öğle on ikiye kadar serada, on ikiden sonra dört buçuğa kadar kitapçıda; dört buçuktan yediye kadar mağazada, yediden sonra ise akşam ona kadar kafede, ondan sonrası da sabah beşe kadar barmenlik yaptığım mekanda çalışmıştım. Hatice okuldan uzaklaştırıldığımı öğrenir öğrenmez beni bir güzel paylamıştı. Neyse ki beş işte aynı anda çalıştığımı bilmiyordu. O zaman başımın etini yer ve beni o işlerden ayrılmaya ikna ederdi. Ayrıca belli etmemeye çalışsa da üzülürdü. Buna gerek yoktu, ben iyiydim.
Nazlı ve Gülsüm ise çalıştığım iki işten haberdarlardı. İyi bir yalancı ve makyaj ustasıydım. Neyse ki bu sayede yorgunluğumdan da yoğunluğumdan da açık vermiyordum. Belki de yeterince açıksındır ama kimse okumuyordur.
Kız kardeşimle de konuşmuştum saatlerce. Onun hakkında düşünmek istemiyordum. Kendime bile itiraf edemeyeceğim şeylerden biriydi bu. Kendi benliğimde de kilit altında tutulmalıydı.
İşin görmezden gelmeye çalıştığım başka bir boyutunu ele alırsak o günden beri kafa yoracak başka derdim yokmuş gibi onu düşünüyordum. Bu süre boyunca bana birkaç kez ulaşmayı denemiş olsa da yolunu kesmiştim hep. Bana ulaşmaya çalışması ise şaşırdığım başka bir durumdu. Evet, bana hak ettiğimden daha da iyi davranıyordu fakat bilemiyordum. Fazla abartıyordum belki de, belki de sadece ailesine söylediği yalan ortaya çıkmasın diye aramızı düzeltmek istiyordu. Onu kafamın içinden ve kalbime giden damarın tam önünden atana kadar görmek istemiyordum. O gün dersimi almıştım, ihtimalimizi besleyen o minik kıvılcımı söndürmeli ve hiç var olmamış gibi davranmalıydım. Sahte ilişkimiz de bitmişti artık hem. Böylesi kalplerimiz için daha iyiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONDAN VEYA SONSUZLUKTAN SONRA (KİTAP OLDU)
Romance"Bir şiir dökülür ruhtan kaleme, sana bana benzer. Hayır. Benzemez, sevgilim; koca dünyaya bile sığamayan biz, iki satır arasında mı birleşeceğiz?" Ünlü bir buz hokeycisi olmayı hayal eden Bakı Özalp, iki buçuk yıl önce geçirdiği kazanın ardından k...