ASENA
Gözün gördüğü, dudakların söylediği ve kalbin istediği hiçbir zaman birbirini tutmaz, tıpkı insanlar gibi. İnsanlar da duyguları da doğruları da tutarsızdır çünkü. Kalbin yoluna adımlıyor sandıkların yolu çıkmaza sokar, yorar ruhu. Bir kişinin yüzüne bakarsın anlamak istercesine, anlayamazsın çünkü baktığın gerçekten onun yüzü değil; ya maskesi ya da maskenin gölgesidir. Gözler kalbin aynası derler, göze çekilen lensler kalbe çekilen kılıf mıdır öyleyse? Gözler, kalbi mi gizler her zaman?
Kalp de gözler kadar uyanıktır aslında. Gülümsediğin yüzlerin birer maske olduğunu anladığın zaman görürsün gerçekleri. Bağlar ve sevgiler göze kapatılan siyah bir kumaş gibidir. Hataları da yalanları da saklar gözün sahibinden. Gözümde siyah kumaşla paten kayıyorum diye beni garipseyen adamın gözüne geceyi indirmişlerdi, haberi yoktu.
"Birazdan hazır olur." Elimdeki adisyon defteriyle tezgahın arkasına geçtim hızla ve defteri Nazlı'ya bıraktım alması için. Ben siparişleri hazırlarken o siparişleri alırdı genelde fakat bugün biraz sinirli gibiydi. Kim bilir yine hangi eski sevgilisiyle tartışmıştı.
Önümdeki siparişi hazırlamak için kahve makinesine yöneldim ve istenilen ayarlamaları yapıp bardağın dolmasını bekledim. Başım fena halde ağrıyordu ayrıca vardiyamın bitmesine hâlâ dört saat vardı, gerçekten berbat bir gündü.
Makinenin altından bardağı çekip iki tane Suffle'yi de tepsiye ve daha sonra tezgaha koyduktan sonra kısa bir nefes aldım. Yüzüme düşen birkaç sarı bukleyi kulağımın arkasına tıkıştırdıktan sonra tam diğer siparişe yönelmiştim ki bizim yarı patronun sesini duydum. "Asena ve Nazlı, elinizde ne iş varsa bırakın da aşağı kata inin. Orası buradan daha yoğun."
Ağzımın içinde kısık sesli bir küfür yuvarladıktan sonra Nazlı'nın benimkinden daha açık renkli olan yeşil gözlerine baktım ve tezgahın arkasından çıktım. Merdivenlere yöneldiğimde örneğimi takip etti.
Şehir merkezine yakın, iki katlı bir yerdi burası. Yeteri kadar çalışanı olduğundan ben genelde siparişleri hazırlardım. İnsan ilişkilerim sıfırdı, insanlıktan da anlamazdım, benim için en iyisi sipariş almamaktı. Burada çalışmaya başlayalı yaklaşık beş ay olmuştu ve bu alt katta görevlendirildiğim ikinci sefer falandı.
Aşağı kata indiğimizde beraber tezgahın arkasına geçtik. Nazlı sipariş almaya devam ederken ben de hazırlama kısmındaydım. Bu maalesef ki yaklaşık yirmi dakika sürmüştü çünkü yarı patronum gelip özellikle bana seslendiğinde ne istediğini az çok anlamıştım. "Asena, sipariş hazırlayan yeterince arkadaş var zaten. Sen sipariş al."
Alt dudağımı dişlediğimde dudağıma dolan vişne tadını önemsemedim, parlatıcımın altına sürdüğümü hatırlıyordum çünkü. "Alper bey, Yusuf bey de biliyor ki ben hiç sipariş alma işlerini beceremem. Tezgah arkasından biri alsın siparişleri, ben onun işini yapayım." Yusuf bey buranın asıl sahibi, beni işe alan asıl kişiydi. Bu karşımdaki zırtapoz sadece onun gölgesiydi fakat bile isteye benimle uğraşıyordu.
"Benim aldığım kararlardan Yusuf beyin de haberi var, eğer takıldığın nokta buysa. Sen şimdi sipariş almaya çıkıyorsun..." Baştan aşağı yavaşça beni süzdü ve bakışları gözlerimde durdu. "Sipariş almasan da olur." Göğsümün sıkıştığını, ellerimin terlediğini hissediyordum. İstesiği şey sipariş almam değil, vücut gösterişi yapmamdı. Tırnaklarım etime batarken öfke bir yılan gibi süzüldü kanımda. Hangi tarafımdaki olduğunu bilmediğim damarların içindeki kanın akıntısı kulağıma dolarken yüzümde mimik oynamadı. Derin bir nefes almak istedim sadece. Öfkeme yenilemezdim, bu sefer değil. Kaç dedi yüzündeki iğrenç sırıtmayı gören tarafım. Kaç ve saklan, lütfen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONDAN VEYA SONSUZLUKTAN SONRA (KİTAP OLDU)
Romance"Bir şiir dökülür ruhtan kaleme, sana bana benzer. Hayır. Benzemez, sevgilim; koca dünyaya bile sığamayan biz, iki satır arasında mı birleşeceğiz?" Ünlü bir buz hokeycisi olmayı hayal eden Bakı Özalp, iki buçuk yıl önce geçirdiği kazanın ardından k...