Oy vermeyi ve yorum bırakmayı unutmayın.❤
Bir inanışa göre Tanrı, ruh eşi ve bir gün evlenecek olan çiftleri, serçe parmaklarından, görünmez kırmızı bir iplikle bağlarmış. Bu inanışa göre hikayeler ve yerler değişse de, değişmeyen tek şey insanların kaderlerini birbirine bağlaması ve kopmamasıdır. Hayatın boyunca kaç kişiye aşık olursan ol günün sonunda ip seni kaderindeki kişiye götürecektir.
Takvim 13 Mayıs 2030'u gösterirken dışarıdaki sıcak hava en çok da sokak hayvanlarının dostuydu. Hava çoktan kararmış olmasına rağmen sokaklar insan ve böcek sesleriyle doluydu. Dünyanın bir yerinde mutsuz insanlar olsa da o gün İstanbul'un çoğunluğu mutluydu.
Şehrin bir diğer yakasındaki binada ise işler herkes için farklı ilerliyordu. Kırklarının başında kırmızı saçlı bir kadın vardı. Rakip olarak gördüğü başka bir kadının elbisesini eleştiriyordu.
Saçlarına kırlar düşmüş bir adam vardı. İçinde bulunduğu ortamda konuşulan tek bir sözü bile kaçırmıyor, koz olarak kullanabilmek için zihnine kazıyordu.
Ünlü bir şirketler zincirinin en başarılı çalışanlarının davet edildiği bir parti vardı içeride. Her ne kadar bir partiden daha çok çıkar kapısına benzese de ismi buydu. Geniş alanda birbirinden zeki yöneticiler, asistanlar, muhasebeciler, pazarlama müdürleri, mimarlar, mühendisler ve daha niceleri vardı. Hepsi birbiriyle ayaküstü sohbet ediyor ve saatlerini güzel geçirmeye çalışıyordu.
O alanda bir iç mimar vardı ki kimseyle konuşmuyor, sadece kendisine verdiği bir saatin dolmasını bekliyordu. Arkada çalan orkestradan, pahalı kadehlerin tokuşturulmasından, kadınların topuklarından ve dudaklarından çıkan sesler onu sıkmıştı. Yüzlerinde maske olan insanlarla göz göze gelince geçmişi hatırlıyor ve kendini ne kadar kaybettiğini fark ediyordu.
Üzerindeki prenses yaka, dizleri üzerinde biten zarif bordo elbise onu rahatsız ediyordu. Ayağındaki siyah topuklu ayakkabılar ayaklarını acıtmıştı. Dudaklarını ısırmak istese de kırmızı rujunu bozmak istemiyordu.
Herkes ona gizlice bakıyor ve bu sarı saçlı mimar kadının neden yalnız olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yalnızlığı tercih etmek zorunda kaldığı günden beri yalnızlığı tercih ediyordu.
Baygın bakışlarını sıkıntıyla odanın içerisinde gezdirirken göz göze geldiği kişi kaşlarını çatmasına sebep oldu. Üzerinde bato yaka, dizlerinin iki parmak üzerinde biten lila bir elbise vardı. Ayağındaki şeffaf ince topuklular boyunu biraz daha uzatmıştı. Bileğinde sarışın kadının daha önce görmediği su yolu bir bileklik vardı. Ne zamandır böyle bir bilekliği vardı?
Kahve köpüğü saçları ense topuzu yapılmıştı, yüzüne düşen saçları küçük yüzüne yakışmıştı. Küçük kalın dudakları tatlı bir gül pembesiydi. Yeşil gözleri etrafını izlerken yanındaki esmer adamın onu izlediğinden habersizdi.
Yeşil gözleri etrafta dolanırken sarı saçlı kadının gözleriyle kesiştiğinde gerildiğini hissetti. Gerilmesi de gerekirdi zaten.
Sarı saçlı kadın masadaki çantasını alıp zarif adımlarla lila elbiseli kızın masasına ilerlerken yanındaki adamın da bakışları ona dönmüştü. Kadın bir kuğu edasıyla lila elbiseli kızın masasına ulaştığında önce masadaki iki adama sonra da lila elbiseli kıza baktı. "Merhaba."
Esmer adam sarışın kadının kim olduğunu anlamaya çalışırken sarışın adamın bakışları sarışın kadının üzerinde donakalmıştı.
Lila elbiseli kız birkaç adım atarak sarışın kadının ellerini tuttu. "Abla?"
"Ablan mı?" Diye mırıldandı sarışın adam fakat masadaki herkes onu duymuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONDAN VEYA SONSUZLUKTAN SONRA (KİTAP OLDU)
Romance"Bir şiir dökülür ruhtan kaleme, sana bana benzer. Hayır. Benzemez, sevgilim; koca dünyaya bile sığamayan biz, iki satır arasında mı birleşeceğiz?" Ünlü bir buz hokeycisi olmayı hayal eden Bakı Özalp, iki buçuk yıl önce geçirdiği kazanın ardından k...