"Günaydın." Jeongguk utana sıkıla konuştu. Utanç duymasının nedeni ağlarken onun kolları arasında uyuya kalmasıydı. Daha yeni tanışmışlardı. Kim bilir ne düşünüyordu şuan da onun hakkında, değil mi? Gözleri doldu bu ihtimalle. Hyungunu sevmişti çünkü. İlgisi hoşuna gitmişti.
"Günaydın Gguk." yüzünde güller açsada yorgunluğu, uykusuzluğu gözlerinden belli oluyordu. Göz altları morarmış, gözleri ise şişmişti.
"Neden uyumadın?" bir anlık cesaret ile sordu. Çekiniyordu hâlâ hyungundan. Hyungu ocakta oyalanırken konuştu,
"Uyudum Gguk, nereden çıkarttın bunu?" kendini de kandırmaya çalıştı Taehyung. Başına ağrılar giriyordu uykusuzluktan. Size yemin ederim ki delirmişti. Arkasındaki çocuk hakkında duyduğu şeyler onu delirtmişti. Tan'ın Jeongguk ile birlikte uyuduğunu görmesiyle birlikte gönül rahatlığıyla dağıtmıştı ortalığı. Çok içmişti, gözleri dolmuştu, küçüğünü nasıl mutlu edebilir diye düşünmüştü. Hâlâ düşünüyordu. Hâlâ.
"Taehyung, bana yalan söyleme. Göz altların yoktu senin dün. Yani vardı ama o kadar belli değildi." çocuk kendisini mi incelemişti? Hem de bu kadar dikkatli. Mutlu oldu bir an.
"Pekâlâ, uyuyamadım neden bilmiyorum." nedeni çok belliydi oysa ki. Baş ağrısı bir anda baskınlasıp kaşlarını çatmasına neden oldu. Elinde ki tavayı bırakıp sonuncu pankeki bıraktığında konuştu küçük çocuk,
"Ben, seni rahatsız ettim öyle değil mi?" titreyen sesi duyduğu an arkasına döndü Taehyung. Hayır, hayır. Dudakları büzülmüş, gözleri dolmuş çocuğa baktığında çok tatlı gozükmüştü fakat şuan da o çocuğun ağlamaması gerekiyordu.
"Hayır, öyle düşünme Jeongguk. Ders çalıştım. Sonuncu sınıf olduğumu biliyorsun ders çalıştım bir süre ve ondan sonra daha uyku tutmadı uyuyamadım. Senin yüzünden değil. Başka odada var zaten, yatak ya da ne bileyim her hangi bir şey. Senin yüzünden değil güzelim." Jeongguk burnunu çekmiş kafasını olumlu anlamda sallamıştı, yanağında ki eller ile.
Jeongguk'u masaya oturtan Taehyung anında bir role bürünmüştü,
"Bay Jeon, bugün kahvaltıda pankek, muzlu süt ve de bir tane tavşan var." tavşan kelimesini duyana kadar gülüyordu Jeongguk. Duyduğu an kaşlarını çatmış hemen mızmızlanmıştı.
"Yah! Ben tavşan değilim!" bunu diyen Jeongguk ile ciddi bir tartışmaya girmişlerdi.
•
Fakülteye girdiğimizde, üzerimizde olan gözler beni rahatsız etti. Belki kimse bakmıyordu ama ben o rahatsız hissiyata çoktan kapılmıştım. Taehyung ile içeriye girdiğimiz de yanımızda bir iki arkadaşı belirmişti. Beni tamamen unutmuş gibiydi. Dersliğimin olduğu yere geldiğimizde bile kahkaha atarak arkadaşlarıyla gitmişti. Pekâlâ, belki de benimle görünmek istemiyordur. Dersliğe girmeden önce sıraların tekerli olmasını istiyordum. Ama öyle olmadı. Sinirlerim bozulmuş bir şekilde en arkaya gitmiştim. Cam kenarına oturduğumda, kolumdaki çantamı çıkarmış, defter ve kalemlerimi çıkartmıştım. Dersliğin doluşmaya başlamasıyla birlikte saate bakmıştım. 10 dakika vardı. İşte bende o sırada defterime iki üç çizik çekmiştim. Çektiğim sırada telefonun zil sesi doluştu. Utançla birlikte kafamı sırama eğmiş telefonu sessize almıştım. İnternetimi açık unutmuş olmalıyım diye düşünürken, evet düşüncem doğru çıkmıştı.
Taehyung
Neredesin?
Nereye kayboldun?bir yere kaybolduğum yoktu
o kadar odaklanmışsın ki arkadaşlarına beni unuttun gittin
derslikteyim
derse gireceğim
sonra konuşuruzTaehyung
Yazıyor*
(Çevrim içi)(Çevrim dışı)
İnternetimi kapatmış, uçak moduna almış, çantama atmıştım. Profesör de tam o an girdi içeri. Herkes ayağa kalktı ve eğildi. Ders başladı bizde dinledik.
•
H
erkes ayağa kalkmıştı. Yoklama kağıdında kendi adlarının yanını imzaladıktan sonra çıkıyorlardı. En son ben imzalayacaktım muhtemelen. Çantamı toparlamış herkesin gitmesini beklemiştim. Bu sırada telefonumu uçak modundan çıkartmış kulaklığımı cebime atarak ayağa kalkmıştım. Kolumu astım tek kollu çantamı. Profesör herkesten önce çıkmıştı. Adımın yanını imzalamıştım.
"O kağıdı müdür yardımcısının, odasının önünde ki kitaplık gibi yere koyacaksın. Hangi derslik olduğu yazıyor zaten. Bulursun. Hadi gidelim Minsoo." Kapıdan çıkmadan önce bir öğrenci bana seslenmişti. Kaşlarımı kaldırarak onu dinlemiş, sonunda ise onu onaylamıştım. Kağıdı elime aldığım gibi dışarı çıkınca Taehyung'u gördüm. Gözlerimi devirerek farketmemiş gibi yapmış, müdür yardımcısının odasını bulmaya koyulmuştum.
"Jeongguk!'' sesi ile duraksardım. Duymadım diyemezdim. Sesi çünkü koridoru inletmişti.
"Aa. Görmemişim."
"Sorun yok, nereye gidiyorsun? Çıkış orada değil ki." sessizce konuşmuştu.
"Taehyung nerede kaldın!?" bir kızın sesi ile sinirlenmiştim. Elimde ki kağıdı gözünün hizasına getirip sallamıştım,
"Bunu bırakacağım. Arkadaşlarını bekletme." dedikten sonra arkamı dönüp tabelalara bakacakken kolumdaki bilek beni engellemişti.
"Jeongguk, özür dilerim." dediği şey ile gülerek ona döndüm.
"Benden özür dileyebileceğin bir ilişkimiz mi var? Yoksa ben bilmiyorum?" Söylediklerim ile kaşları çatıldı.
"Boşuna mı zaman geçirdik yani? Anlamadım." dediği şeye cevap veremedim. Kızın sesi tekrar geldiğinde sinirle kolumu çekmiş inatla yürümeye başlamıştım. Ne sanıyordu beni? Tekken eğlenebileceği, başkası olunca unutabileceği biri miydim? Onun gözünde bir oyundak gibi miydim?
Ayakkabımın tabanı yüzünden zemine bastıkça çıkan ses huzur veriyordu adeta bana. Bu biraz da olsun sinirimi, stresimi yatıştırmıştı.
Arkamdan gelen ayak sesleriyle birlikte bulmuştum müdür yardımcısının odasını. Dersliğimiz kağıdını koymuş arkama döndüğüm gibi birine çarpmıştım.
"Ah!" ağzımdan acı dolu bir nidanın çıkmasına engel olamadım. Bir kaç gün önce kriz nedeniyle yaptığım çiziklerime denk gelmişti. Daha demin ki tutuştan sonra yırtılacak gibiydi zaten. Büyük ihtimalle şuan da kanıyordu. Karşımdakine baktım ama ne olurda olsun. Taehyung...
"İyi misin? Canını yakmak istememiştim." endişeli gözlerle bana bakmıştı. Bir anlığına kandım ama kafamı iki yana sallamıştım anında.
"Bir şey yok." tuttuğu ellerimi ellerinden çektim. Gözleri bana çıktı, pişman gibi duruyordu. Kanmadım. Kollarını belime doladı anında. Kafası omzuma çıktı, burnu boynuma yaslandı. Ellerim havada kaldı. Ne yapsam bilemedim. Kollarımı yanıma indirdim. Bir şey yapmadım.
"Özür dilerim. Lütfen affet beni. Sana bir sebepte sunamıyorum. Çünkü bir sebebi yok. Bahane ya da yalan söyleyemem sana. Bizim bir arkadaşlığımız var Jeon. O kadar kırdın ki beni." kırılmış mıydı gerçekten? Ama ben kırılmaz diye düşünmüştüm.
"Tamam kırılma. Bir şey yok. Bitti gitti. Gitsene artık. Zamanını boş bir şekilde harcama." ikimizde çıkışa doğru yürürken sinirle konuştu.
"Tanrı aşkına, gitmek istemiyorum. Şuan da sana zaman ayırmak istiyorum."
"Acıyor musun bana?"