IX

212 17 3
                                    

O kadar ruhsuz hissediyordum ki kendimi, hareket edecek gücüm yoktu. Kucağından inmek istesemde o güç yoktu işte. Ağzımı da açamıyordum. Tek kelime edemiyordum. O kadar acizdim ki. Kırıldım kendime.

Eve geldiğimizde hemen açılan kapı ile Jimin'in endişeli sesini bulanık bir şekilde duymuştum. Görüş mesafem gittikçe kayboluyordu.

"Yarın Jimin. Yarın." anladığım tek cümle buydu. Kalp atışlarını dinlediğim beden merdivenlerden yukarı çıkmış, odama girmişti. Beni yavaşça yatağa bıraktı. Pijamalarım duruyordu zaten. Üstümde ki hırkayı çıkarmış, beni yorganın içine yerleştirmişti. Gidecek miydi? Hayır, hayır. Gitmesin.

"G-gitme." kuruyan boğazımla birlikte konuştuğum için bir iki kez öksürmüştüm.

"Su getireceğim." fısıltısıyla beraber ne zaman tuttuğumu bilmediğim bileğini bırakmıştım. Odamdan çıkışını bulanık gözlerimle izledim. Bekledi gözlerim. O gittiğinden beri, ona en son baktığım yerde kaldı. Bekledim, bekledim. Kapı sesi ile heyecanlanmıştım. Elinde ki bardak ile yanıma gelmişti. Boşta ki eliyle sırtımdan desteklemiş, dikleşmemi sağlayıp suyu içirmişti. Su boğazımdan ilk kayıp gittiğinde yüzümü buruşturdum. Boğazım acımıştı.

Boş bardağı komodinin üstüne bırakmıştı. Ne yapacağını bilmez bir şekilde etrafına bakmıştı, beni geri yatağıma yatırdıktan sonra. Zor bela sağa duvara doğru kaymıştım. Bileğini tutup gözlerimle yanımı işaret ettim. İlk başta tereddütlü gözleriyle bana bakmış, daha sonrasında bileğini bırakmamam ile kararlı olduğumu anlayıp yanıma yatmıştı. Onu izledim. O da beni.

"Ö-özür dilerim." titreyen sesim ile konuştuğumda bir sorun olmadığını söyleyip, elinin tersiyle yanağımı okşamıştı. Dudakları alnımı buldu. Yanaklarıma indi oradan da. Bana minik öpücüklerini bahşederken gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. Bir anda kolu belime sarılmış, kendine çekmişti. Kafamı göğsüne yaslamamı sağlamıştı. Orada ağlarken, ne onun ne de benim sesim çıkmıştı. Saçlarımı okşadı. Gözlerim şişene kadar sessizce ağladım. Belki saatlerce. Ama onunda saçımdaki eli hiç durmamıştı. Ta ki ben yorgunluktan uyuya kalana dek.

"Jimin onu bir süreliğine rahat bırak. Lütfen. Onun ruhu o kadar çok yorgun ki. Güven bana, onu darladığın sürece o daha kötü olacak. Ve, ve emin ol ki, şimdi seni affedeceği varsa bile o zaman seni affetmez. O isterse konuşursun. Bunları neye dayanarak söylediğimi biliyorsun. Psikoloji derside alıyoruz." duyduğum kalın fısıltı ile Taehyung'u yanımda aradım. Yoktu. Korkuyla gözlerimi aralayıp hızlıca doğrulamamdan korkmuş olacaklar ki bir anda bana dönmüşlerdi. Hızlı nefeslerimin ardından sakinleşmeye çalışmıştım. Fakat zihnim buba izin vermiyordu,

"Güzel bebeğim benim. Hadi, uyku zamanı." annemin ninni gibi sesi ile yatağıma girmiştim. Alnımı öpmüş, gece lambasını kapatıp gideceği sırada mırıldandım.

"Annecim. Bu gece benimke yatar mısın?" dediğim şey ile gülümsemişti. Ama sanki zorakiydi.

"Yana kay ve anneciğine biraz yer ayır bakalım Gguk kuşu." annemin beni onaylayan sesiyle mutlu olmuş, heyecanla yana kaymıştım. Annemi çok seviyordum. Göğüsüne yaslandığım annem saçlarımı ben uyuyana kadar elleriyle okşamıştı. Mutluydum. Ve mutlulukla uyuya kalmıştım.

"Soyeon! Neredesin güzelim?!" babamın kalın sesiyle birlikte uyanmış kollarım arasında ki bedene daha çok sarılmıştım. Bir esneme ile bedenimi gevşetmiş gözlerimi açmıştım. Kollarım arasında ki bir beden değil bir yastıktı. Yataktan kalktığımda babam odaya girmiş gülümseyerek bana yaklaşmıştı. Saçlarımı yana yatırıp, alnımı açıkta bırakmıştı. Minik öpücük bıraktı. Sonra bir anda vücudu dondu. Elleri arkama uzanmıştı.

Mean it | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin