"Hm..." dediğinde utanmış yere bakmıştım. Tanrım neler oluyordu böyle bana. Dediğim şey de neydi öyle? Nasıl söyleyebilmiştim ben onu.
"Neden yanakların kızardı Gguk-ah?" kalın sesi ve bana sesleniş şekli yüzünde ellerimle yüzümü kapattım. Tanrım! Gerçekten çok utanıyordum!
"Bir dahakine bir sevgiliye sahip olduğumu söyleyeceğim o halde." diyip gülümsediğinde daha da utanmıştım. Kolu belime sarılıp kendine çekmişti. Kafam boyun girişine yerleşmişti. Kollarımla onu sardım. Boynunda, kokusuyla birlikte soluklandım.
"Lokantaya gidelim mi?" dediği şey ile ayrılmıştım ondan. İleriden yürümesini beklerken elimi tuttu, yanından yürümemi sağladı. Evet, tam bir sevgili gibi duruyorduk. İçimde bir şeylerin kıpır kıpır etmesine engel olamadım. Bir iki kişi bize dönmüş biraz baktıktan sonra konuşmalarına geri dönmüştü.
Taehyung'un kız arkadaşı Hwasa'yı gördüm. Hwasa kaşlarını kaldırmış serseri bir gülüşle bize bakıyordu. Rahatsız oldum. Ve biraz kıskandım. Bu kız yoksa Taehyung'u mu seviyordu? Taehyung başıyla selam vermiş okulun çıkışına doğru götürmüştü ikimizide.
~
"Hwasa ile nereden arkadaşsınız?" Yemek yerken bir anda sorduğum soru ile kafasını kaldırmış bana bakmıştı. Chopstickleri tabağın kenarına bırakmış, peçete ile ağzının çevresini silmişti. Ağzında ki parçayı yuttuktan sonra konuşmaya başlamıştı,
''Noona demen iyi olur. O benden de büyük. Çocukluk arkadaşıyım onunla. Jimin, Solar, Hwasa ve ben birlikte büyüdük. Solar şuan yurt dışında sevgilisiyle beraber yaşıyor. Moonbyul nona ile. Hwasa ile aramızda garip bir bağ var. Sanırım o benim kayıp kardeşim. Jennie'de öyle. Jimin'in yeri hepsinden farklı ama. Hayatımın merkezi diyebilirim Jimin'e.'' kuzenim hakkında duyduklarıma sevinsem de diğerlerini duyduğumda olay daha da karmaşık hale gelmişti benim için.
''Hwasa noona bence seni seviyor.'' patavatsızlığımı konuşturmuştum yine. Ama ne yapabilirdim? Kıskanmıştım. Kıskanmamak ve üzülmemek için bir şeyler öğrenmeye çalışıyordum. Derin tınısıyla gülmüştü bana. Kaşlarım çatılmıştı anında.
''Yanlış bir şey mi söyledim hyung?'' hyung demem ile boğazını temizlemişti.
''Hayır, yani evet. Hwasa'nın sevgilisi var Gguk. Hatta karşı fakültede. Wheein. Tanır mısın bilmem ama Hwasa tam bir deli, onun için. Benim de sevdiğim olsa bende onun delisi olurdum. Onun evinden çıkmaz, sürekli onu bir yere götürür, sürekli ona bir şeyler alır, arkadaşlarıyla tanışır, arkadaşlarımla tanıştırırdım.'' dediği şey ile bir anlık düşündüm. Yanında bir kız görmüştüm Hwasa noonanın. Ve dediği şeyleri bir daha düşündüm. Sevdiği kişi çok şanslıydı.
''Şuan birini seviyorsun zaten?'' dedim sorgularcasına. Kafasıyla onayladı beni. Sonrasında konuşmaya devam etti.
''Sevmek demeyelim de hoşlantı. Sevmek ayrı hoşlanmak ayrı aşk daha da ayrı bir şey. Ama onu sanırım yavaştan sevmeye başladım.'' dediği şeyler ile zorla olsa da gülümsedim.
''Biraz onu anlatsana bana hyung.'' gülümsedi. Anlatmaya başladı.
''Ah, nereden başlasam. İsmi çok güzel öncelikle. Saatlerce adını söyleyebilirim. Kollarım arasında minicik falan kalıyor hatta. Saçlarını uzatmış böyle. Yumuşacık. Saatlerce sevebilirim o saçlarını. İlgi delisi biliyor musun. Birazcık ilgilenmesem onunla üzülür. Ya da mesela beni çok yanlış anlar. Arkasından çok koştum. Küçük bir vakitte kendini bana bağladı ya, helal olsun ona.'' anlatması bittiğinde masadaydı gözlerim. Dolmuştu. Sanki benden bahsediyormuş gibi hissetmiştim.
Kendime geldim. Neden her şeyi kendi üstüme alınmak zorundaydım ki? Kendimi ne sanıyordum ben?
''O kız çok şanslı olmalı hyung. Senin gibi birine sahip olduğu için.''
''Bir yanlışın var Gguk. Kız değil. Erkek.'' dediği şey ile gözlerimi büyüttüm. Aman Tanrım?! Daha çok üzülecektim. Çünkü o çocuğu hep kendim olarak düşleyecektim.
''Ne zaman açılacaksın peki?''
''Onu sevdiğim zaman.'' kafamı anlamışcasına sallayıp son lokmamı yemiş mendille ağzımı silmiştim.
''Sen?'' dediğinde kaşlarımı çatıp ona baktım.
''Sen de bana ondan bahsetsene.'' Kafamı kaldırıp ona baktım. Ona kendini anlatmam ne kadar mantıklıydı?
''Kahve tonlarında saçlara sahip. Saçlarını kestirdiği çok belli, yani yeni kestirdiği. O çok yakışıklı. Bir o kadar da güzel. Şirin bir yandan da. Onu seviyorum. Ama onun beni sevip sevmediğinden emin değilim. Beni sürekli bir yerlere götürür. Sürekli bir şeyler alır bana. Çok güzel ilgi gösterir bana.'' dediğim şeylerin onun cümlesiyle çelişkili olması üzerine bir düşündüm. Neden bu kadar çelişmişti cümlelerimiz. Gülümsemişti bana.
''Ne güzel. Ödeyip geliyorum. Bekle beni.'' hemen kalktığı gibi uzaklaşmıştı. Suyumu yudumlarken kalktım ve toparlandım. Saçlarımı düzeltip, montumu giyindim. Çantamı sırtıma takıp bekledim onu. Bu sırada telefonuma gelen mesajlar ile rahatsız oldum. Cebimden çıkarttığım telefonu elime aldım ve ne mesajı gelmiş diye baktım.
Derslik grubuna alınmıştım. Grubu sessize almış, başka bildirimlere bakmıştım. Jimin'den mesajlar gelmişti. Baktığım an Taehyung gelmişti yanıma. Telefonu kapatıp cebime attım. Lokantadan çıktığımız da beni kolu altına almıştı. Hava soğuktu. Sonbahardaydık sonuç olarak. Üşümemiz çok normaldi. Titrememe engel olamamıştım.
"Şimdi nereye gitmek istersin minik?" sorduğu soruyla düşündüm.
"Um, benim kitap almam gerekiyor. Hem test kitabı hem de okumam gereken bir iki kitap var onu okuyacağım. Yani bildiğin bir kitapçı var mı?" sorduğum soru ile sadece söylediği iki kelime.
"Atla, gidelim." arabanın kapılarını açmıştı. Hemencecik binmiş onun binmesini beklemiştim. Binmiş ve kemerini takmıştı. Bir anda bana yaklaşmıştı. Gözlerim kocaman olmuş, ona bakıyordum. Kemerimi takmış geri çekilmişti.
Klişe bir şey nasıl kalbimi bu kadar hızlı attırabilirdi(Kim Taehyung farkı hayatım)? Düzensiz nefeslerimi düzene sokmaya çalışırken o arabayı çalıştırmıştı. Yağmur damlaları cama düşerken, trafik ışıklarını izliyordum. Kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum şuan da. Dikkatimi dağıtarak. Fakat olmuyordu sürekli o an, beynim de tekrar ve tekrar dönüyordu.
"Radyoyu açabilir miyim?" sorduğum soru ile sen bilirsin hareketi yapmıştı. Radyoyu açtığım an içeriye dolan Lana'nın o güzel sesi...
"All my friends tell me I should move on. I'm lying in the ocean singing your song. Ah, that's how you sang it." mırıldanmıştım bende. Hissettiğim gözler ile oraya döndüm.
"Sesin çok güzel Jeon. Devam etsene." dediği şey ile yanaklarım kızarmıştı. Sesimi pek güzel bulmazdım ben. Lisede birkaç öğretmen geliştirmeme yardımcı olmuştu sadece.
"And there's no remedy for memory, your face is like a melody. It won't leave my head. Your soul is haunting me and telling me everything is fine. But I wish I was dead." bir anlık cesaret ile devam ettirmiştim. Fakat benden bu kadardı.
"Son cümleyi sevmedim. Ama sesin ile şarkı mükemmel. Yetenekli olmadığın bir konu var mı Gguk?"
"Hyung! Beni utandırmaya falan mı çalışıyorsun?! Eğer öyleyse gerçekten bu işi beceriyorsun!" İsyanım ile gülmüştü.
"Heyy! Hyunglara bağırılmaz bücür seni." Gözlerimi devirdim ona.
"Benden sadece 3 yaş büyüksün."
"Sonuç olarak senden daha çok jajamyeon yedim." dediği şey ile bu sefer kahkahayı patlatmıştım. Araba yolculuğumuzda böyle geçmişti. Birbirimizle uğraşarak.