"Acıyor musun bana?" kaşları havaya kalkmıştı.
"Nereden çıkarttın bunu?" neden hayatımı bilmiyormuş gibi yapıyordu?
"Bilmiyormuş gibi davranma bana. Neyin ne olduğunun farkındayım. Jimin anlatmış işte." dediğim şey ile gözleri yere indi. İtiraz etmeyi düşündü ama etmedi. Ağzını açtı ama geri kapattı.
"Acıdın işte bana. Herkes gibi acıdın." gülümsedim. Gözlerim yere düştü. Onun yüzüne bile bakmadan, yanından geçip gittim.
"Jeongguk, ben sana acımadım ki." durdum duyduğum şeyler ile. Kendi kendime güldüm. Evet, evet kesinlikle öyleydi. Yürümeye devam ettim. Tabelalarla birlikte çıkışa ulaştım. Yağmur yağıyordu. Yağmurun sesi beni hep geriyordu. Gök gürültüsü de öyleydi. Hoşuma gitmedi bu durumlar.
Okuldan çıktığımda ne yapabileceğime baktım. Taksi falan mı çağırsaydım ki. Telefonumun çalmasıyla birlikte bir köşeye çekilip yağmurdan saklandım. Köpüşüm yazısını görmem ile içimde bir heyecan oluştu. Hızlıca telefonu açtım.
"Efendim Woowoo." heyecanlı çıkmasına engel olamadım sesimin.
"Ggukie, bebeğim çıktın mı okuldan?" sorduğu soruyla her ne kadar beni görmesede kafamı olumlu anlamda sallayıp 'evet' demiştim.
"Seninle bir kafeye gelmiştik ya, tam oradayım şuan da. Seni almaya geldim. Arabamı biliyorsun." heyecanla onu onaylamış telefonu kapatmıştım. Kapşonumu kafama çekmiş hızlı adımlarla o kafeye doğru gitmeye başlamıştım.
"Jeongguk!" arkamda duyduğum ses ile arkamı döndüm. Taehyung koşarak bana geliyordu. Bekledim.
"En azından bu şemsiyeyi al. Islanma." yanıma gelip uzattığı şemsiyeye baktım. Gözlerimi devirip elinde ki şemsiyeyi almış, açmış, eline tutturmuştum.
"Biri beni almaya geldi sorun yok. Ama istersen seni bırakabiliriz." korna çalma sesiyle etrafta gözlerimi gezdirdim bunu söylerken. Gördüğüm araba ile gülümseyip el sallarken bekle işareti yaptım.
"O kim?" sorduğu soru ile sinirlerim bozulmuştu. Gerçekten şuan da sorduğu soru bu muydu?
"Söylersem tanıyacak mısın? Hayır. Ne anlamı var." daha fazla beklemek istemediğim için elini tuttum. Arka kapıyı açıp içeri binmesini sağladım. Öne oturduğum da yüzüme nüfuz eden sıcak ile tüylerim diken diken olmuştu. Bir anlık titremiştim. Omuzlarımda hissettiğim ceket ile Eunwoo'ya baktım. Gülmüş, gözlerinin kısılmasına neden olmuştu.
"Gguk, özledim seni." dediği şey ile gülüp ona sarıldım. Arabayı çalıştırdığında onları tanıştırma gereğinde buldum.
"Eunwoo,Kim Taehyung bizim fakülteden ve Jimin hyungun çocukluk arkadaşı. Hyung, Eunwoo-" sözümü kesmişti Eunwoo.
"Tanıştığımıza memnun oldum hyung." Taehyung kısa bir baş sallaması ve aynı şeyleri tekrarlayarak karşılık vermişti. Ses çıkmıyordu kimseden.
"Okul nasıldı güzelim?" Eunwoo'nun sorduğu sorusuyla birlikte ellerimle oynamaya başladım.
"İyi, güzel. Biriyle tanıştım. Minhyuk diye biriyle tanıştım. Üst sınıflardan fakat alttan alıyor bu dersi falan. Öyle. Okulu gezdirdi bana. Son senesiymiş." mırıltılar bırakarak konuştum. Aynadan arkaya baktığımda Taehyung dalgındı. Yumruklarını sıkmış ve bir yere odaklanmıştı.
"Senin okulun nasıldı Woowoo." ona olan hitabımla bana dönmüş saçlarımı karıştırmıştı. Yola döndüğünde konuştu,
"Eh iyiydi işte. Youp'la buluştuk. Fakültelerimiz karşılıklı biliyorsun. Biraz takıldık." dediği şey ile heyecanlanıp konuştum bende.
"Inyoup hyung geldi mi Amerika'dan? Hii! Bana neden haber vermedi!?" suratımı asmıştım işte tam şuan da.
"Evin nerede Taehyung?" bana cevap vermemesiyle bir şeyler olduğunu anladım. Susup onların konuşmasını izledim.
"Jeongguk'un evinin orada bırakırsan güzel olabilir. Bu arada ne okuyorsun?" aynadan ona baktım. Eunwoo'dan pek hoşlanmamış gibiydi neden şimdi böyle bir şey sormuştu?
"Edebiyat öğretmenliği okuyorum hyung. Sen?" karşılıklı konuşmaları ile sessiz kaldım. Yolu izlemeye koyuldum. Onlarda koyu bir sohbete kapılmıştı.
Evimi gördüğüm de uykulu gözlerle durdum. Araba durduğunda Eunwoo'ya dönüp yanağına öpücük kondurdum. Boynuna sarılmış kulağına fısıldamıştım.
"Inyoup hyungun konusunu konuşacağız." geri çekildiğimde dudaklarını ısırdığını farkettim. Bir şeyler saklıyordu. Gözlerimi kısarak ona baktım. Ceketi çıkartıp kapıyı açmış, bir anda soğuk havanın yüzüme nüfuz etmesine izin verdiğimde ağzımdan üşüdüğüme dair bir ses çıktı. Ellerimle kollarımı sıvazlarken üşüdüğümü dibine kadar hissettim. Omuzlarıma konan ceket ile üstüme baktım. Kahve uzun ceketini üstüme bırakmış, şemsiyeyi açıp ıslanmamamızı sağlamıştı.
Sesimi çıkarmadan son kez Eunwoo'ya elimi sallayıp eve yürümeye başladık.
"Gelmene gerek yok, ev zaten şuradan şurası." dediğimde yüzüme bakmadan konuştu.
"Eunmin teyze beni yemeğe davet etti." duyduğum şey ile kızarmıştım. Pekâlâ, bunu beklemiyordum.
"Şey, üzgünüm. Bilmiyordum. Kendi üstüme alınmam yanlış-"
"Yanlış falan değildi. Ki zaten davet etmese bile yine seni bırakmaya gelirdim. Hasta olmanı istemem." dediği şeyler ile anlık yumuşadım. Pekâlâ, bu dediği şeyler hoşuma gitmişti. Yere bakarak gülümsemiştim. Kapıya yaklaştığımızda zile bastım. Kapıyı açan Jimin şuan ki halimize bakıp gülmüştü.
"Ne bu Gguk'u gelin mi yaptın Taehyung?" gülerek sorduğu soruyla utandım ve kızardım. Sevgilisine neden böyle bir şaka yapardı ki bir insan. Garipsesemde sesimi çıkarmadım. İnmek için hareketlendiğimde yavaşça yere bıraktı beni.
Ayakkabılarımı çıkardım, ayakkabılığa koydum ve bileğim ne kadar acısada, hızlı adımlarla odama çıktım. Boynumda ki atkıyı sinirle çıkartmış yatağıma atmıştım. Dolaba ilerleyip birkaç parça bir şeyler seçmiştim. Bu sırada minik Bam uyanmıştı. Bam ayaklarıma dolanmaya başlamıştı. Bir anda her şeyi unutup onu sevdim, kucağıma alıp.
Kucağımda ki yeni sahiplendiğim köpeğim ile perdemi kapatmış, biraz daha sevdikten sonra onu yere bırakmış, üstümü giyinmiştim. Kareli gecelik altım ve üstüne giydiğim kazak ile tekrardan Bam'ı kucağıma almıştım. Saçımı kısa süre içerisinde taramıştım.
Üstümden çıkarttığım kıyafetleri kirli sepetine atmıştım. Sonrasında Bamie ile aşağı inmiştim. Taehyung ile Jimin mutfakta bir şeyler yapıyorlardı. Bende televizyonun karşısında ki koltuğa oturmuş, Bamie'nin bana sırnaşmalarını izliyordum. Dudaklarımı yalaması ile gülmüştüm. Kendimi geri çekmemiş bunu yapmasına izin vermiştim. Bir anda bacaklarımda hissettiğim tüyler ile korkup, kucağımda ki Bam'i de korkutmuştum. Sterliçya koltuğa zıplamış Bam'ın karnına yatmıştı. Sterliçya ise kedimdi. Normal de babama bırakacak olsam bile Gureum vardı ve babam zaten istememişti. Gureum ile Sterliçya pek anlaşamazdı zaten. Gureum git gide yaşlanıyordu bu ne kadar beni endişelendirsede yapabileceğim bir şey yoktu.
"Gguk, bu şirin şeylerin adı ne?" yanıma oturan Taehyung ile anlık kafam ona dönsede Sterliçya'mın tüylerini okşamaya devam etmiştim.
"Bu şirin, sevdiğim miniğimin adı Sterliçya. Vee bu da evimizin yeni üyesi, Bam." anlatış şekline gülümsemişti. Sonra bir anda kaşları çatılmıştı.
"Sterliçya ne demek?" sorduğu soru ile heyecanlanmıştım.
"Küçükken hatırladığım kadarıyla annem bana Sterliçya'm derdi. Her ne kadar beni bıraksada eski anılar kaldı. Aslında ben bu ismi hep babamın seslendiğini düşünüyordum. Sonrasında annemin söylediği aklıma geldi. Sonradan kedimin ismini değiştiremezdin çünkü bu isime alışmıştı. Sterliçya, sıcak sevgi demek." son eklediğim cümle ile gülümsemiş tüylerini okşamaya devam etmiştim. Taehyung'un yere baktığını görünce dişlerimi sıktım. Yine mi acıyordu bana? Yine mi ona bağırmamı istiyordu. Anlık sinir ile kalkmış merdiveni çıkarken,
"Yemek yemeyeceğim." mırıldanmam ile duymuştu Taehyung.