3. Bölüm {Çaresizler Odası}

901 31 8
                                    

Merhabalar! Uzun mu uzun bir aradan sonra tekrar buradayım. Konular tıkantığı ve biraz daha hikayenin ayrıntılarına inmek istediğim için bölüme ara vermiştim. Hem ilk yazdığım bölüm çok aşk tarafından ilerliyordu mecbur yeniden yazdım. Çok bekletmemişimdir umarım. İyi okumalar...

Okula girdiğimizde içinin de dışı kadar güzel olduğunu görmüştüm. Etrafa bakarken Lord Minatozaki bana seslendi "Gel Kamelya." daha sonra yumuşak bir sesle bağırdı "Prensler mavi prensesler pembe çizgilere!" karşımda yirmili yaşlarında bir prens duruyordu. İçeriden başka biri daha gelip konuşmaya başladı "Ben Lord Rose Anna, bana Rosa diye sesleneceksiniz. Lordlar arasındaki en deneyimli benim. Dersleri benden alacaksınız. Lord Julia şu an istirahat etmekte en yakın zamanda onunla da tanışırsınız. Şunu unutmayın öğrenciler; En ufak hatanızda geldiğiniz yoldan geri gidersiniz!" sert bir kadına benziyordu. Biz susuyorduk ama o devam ediyordu. "Herkes birbiriyle tanışsın. Daireleriniz 3 odalı ve evet tek kalacaksınız. Böylece daha çok odaklanabileceğinizi düşünüyorum."

Adını daha bilmiyor olduğum bir kız "İyide Lord'um biraz sosyalleşsek iyi olmaz mı?" diye sorduğunda Lord Rosa "İsterseniz okul mahzeninde farelerle sosyalleşebilirsiniz Leydi Milena!" diye sert bir cevap verdi.

Herkes kendini tanıtıyordu. Özelliklerinden, becerilerinden bahsediyordu. Tüm prensesleri tanımıştım ama ben?

Shinju aramızdaki tek Japon'du.

Milena tek balerinimizdi.

Açelya en güzelimizdi.

Sabina ise... Konuşmamıştı. (Bu kişiliğini ortaya koyan en büyük etkendi)

Peki ben? Ben neydim? Depresyondaki yazarın çırpınışları mı yoksa gökte süzülen bir ruh mu? 

Açelya bana döndü ve sordu "Senin adın ne peki? Sessizlik yemini etmiş keşiş mi?" deyip güldü. Sevmemiştim onu. Aralarındaki en soyluları bendim. "Geens Krallığı'ndan Leydi Kamelya! Tahtın en güçlü varisi, yasal varisi. Krallığımız yaklaşık 1000 yıldır ayakta, tahtın en asil varisi benim. Kral kanı taşıyorum." dedim gururla. Çünkü Açelya'nın krallığı aramızdaki en güçsüz krallıktı ve Açelya kraliyet kanı taşımıyordu. Yaklaşık 28 yıl önce kraliyet ailesinin tümü öldüğünde henüz bir çaylak olan Leydi Frikola tahta Centilmen Jack'la geçmişti. Kanı asil değildi Açelya'nın ve en güçlü varis değildi birde abisi vardı, taht abisine kalacaktı. Açelya bana bakakalmıştı. Birden "Tanıştığıma memnun oldum." dedi soluk ve yapmacık bir sesle. Beni sevmediği ve sevmiş gibi davrandığı belliydi.

Bu kez Lord Minatozaki konuştu "Öğrenciler aranızda tanıştıysanız dairelerinize gidebilirsiniz." Elimize bir kağıt tutuşturuldu, numaralar vardı. "291/0005" Shinju konuştu "Nedir bu numaralar?" Lord Minatozaki  sert bir tonla cevapladı "Daire numaralarınız." "Peki ya-" diyemeden sözümü Açelya kesti. "Yandakiler oda katları mı?" Lord Minatozaki sesindeki endişe ile cevapladı, kekeliyordu "E-evet, hadi artık odalarınıza!" 

Ne gizliyorlardı bizden? Neden bu kadar cesur bir kadın kekeliyordu? Bu soruları cevaplayabileceğimizi sanmıyordum. Bir hizmetçi elinde tekerlekli bir askılıkla geldi ve "Leydi Kamelya?" dedi. Evet anlamında kafamı salladığımda "Benimle gelin size odanızı göstereyim." diye cevapladı. Oldukça büyük bir asansöre girdik kadın en yüksek katı tuşladı. 

Asansör bir koridora uzanıyordu. 2 kapı vardı, kapılardan birinde "Prens Atlas" diğerinde ise "Prenses Kamelya" yazıyordu. Sanırım katlarda 1 prens ve 1 prenses kalacaktı. Kadın yüksek ama güvensiz bir tonla "Buyurun Leydi'm daireniz burası." diye geveledi. 

Daireme adımımı attığımda sanki yeni bir sayfa açılıyordu. Peki ya bu sayfanın tonları neydi? Gri, siyah veya beyaz mı? Yoksa toz pembe bir hayat mı başlıyordu? Hiçbirşey belli değildi. Girip te  çıkamamak dahil olabilirdi geleceğimde...

Kadın beni oval biçiminde olan odaya yönlendirdi. Ormanın en ücra köşelerinde olmamıza rağmen odam çok güzel ışık alıyor, adeta parlıyordu. Çoğunlukla beyaz ve gri renklerinin kullanıldığı odam yine beyaz bir masa, gri bir sandalye, yorganları bembeyaz olan bir yatak ve beyaz bir gardırop ile tam bir öğrenci odasıydı. Saraydaki odalar çok süslemeliydi. Bu oda ise o kadar sadeydi ki insanın baktıkça bakası geliyordu. Gözlerimi odadan çekmeyi başardığımda kadın elindeki askılığı ve dolayısıyla da bana verilen kıyafetleri  yerine yerleştirmişti. Kadın bana dönüp "Diğer odaları da siz gezersiniz Leydi'm" dedi, tabi bunları söyler söylemezde çıkıp gitti. 

Diğer odalardan biri kütüphane diğeri ise  çalışma odasıydı. (Tuvalet odadan sayılmazdı sonuçta) Çalışma odasında kitaplar olmasını umarken odaya daldım. Derin bir iç çektim çünkü teknolojik aletlerle ders işleyecektik. 

Eşyaları ve kütüphanedeki  okumamız için konmuş romanları incelemeye koyulmuştum bile. O kadar odaklanmıştım ki aradan 1 saat geçtiğini  ve birinin hıçkıra hıçkıra ağlama seslerini fark etmemiştim. Sahi kimden geliyordu bu sesler? Çaresiler odasından mı?


Lordlar ve VarislerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin