9. Bölüm {Ana Problemler}

461 26 3
                                    

Yaklaşık yarım saat Hera ile oynadıktan sonra tüm kapıları kapattım, Hera'yı da alıp yatağıma yattığımda daha üzerime yorganı çekmeden yorgunluktan uyuya kalmış bir yavru ile karşı karşıyaydım. Daha yorganı örtmeden uyuya kalmıştı, evet. Kendisini de üşümemesi için yorganın altına aldıktan sonra uyuyamaya hazırdım, hanımefendi kısa bir süreliğine uyanıp kendini yaladı ve sırt üstü şekilde uyuya kaldı. 

Alarmlar kuruluydu, çantama koyacaklarım çalışma odasında masanın üzerinde hazırdı, sabah yiyeceklerim zaten hizmetçiler tarafından getirilecekti. Evet her şey hazırdı ama ben? Ben yeni bir güne hazır mıydım? Bu gün yaptıklarımın aynısını yarında yapmaya hazır mıydım? Bilemiyordum...

Ama ana problem bu bile değildi, aynı mahzende yaklaşık 1 hafta kaldığım arkadaşım kanser olmuştu, ölüm riski ile karşı karşıyaydı. Ona bir şey olursa yaşayamayacak bir sevgilisi vardı, büyük bir yas dönemine sokacağı krallığı vardı. Ancak biz yalnızca tanrıya dua edebiliyorduk. Elimizden hiçbir şey gelmiyordu. Ya Açelya kurtulacaktı yada biz bu travmayı atlatamayacaktık, özelliklede Atlas...

(6 saat sonra)

Alarmı tam 2 kere ertelemiş olmanın verdiği pişmanlıkla yatağımdan kalktım. "Saat 05:02, Hava 12 derece, yağmurlu." telefonum tüm bunları bana bildirim olarak gönderirken bir müzik açtım, açtığım rast gele müzik Can Koç'un Gökyüzünü Tutamam şarkısıydı.

Ben gök yüzünü tutamam

Yıldızları çalanlar var 

Bu karanlığın sebebi onlar

Diyordu şarkı.

"Hayır Kamelya, yine düşüncelere dalıyorsun." diye mırıldandım. Yine başlıyordum. Konuşmak yerine yine ve yine düşüneceğim bir güne başlıyorduk...

Sahi, karanlığımın sebebi neydi ki? Doğum günümde hayallerimin yazılı olduğu kağıdı köpeğimin parçalaması mı? Sıradan bir insan olmadığım için dinlenmemem mi? Yoksa sıradan bir insan olmadığımı düşünmeleri mi? Yada bu kadar basit olmayan şeyler?

Evet şu an tüm okul öğrencileri olarak karanlıktaydık. Edis'in ölümü ve Açelya'nın kanser oluşu bizi çok etkilemişti. Özellikle de Sabina artık hiç konuşmaz olmuştu. Belki de bir şeyler biliyordu. 

Kafamı iki yana salladım, ya ana problemlere odaklanacaktım yada hiç düşünmez bir insan olup çıkacaktım. 

Tabi ben bunları düşünürken bir yandan da hazırlanıyordum. Kızıl saçlarımı dağınık bir topuz yaptım, kahverengi bir mini etek, beyaz bir crop kazak ve siyah platform topuklu bir bot. 

Çantama eşyalarımı özensizce doldurduktan sonra makyaj yapmayı unutmuş olduğumu fark ettim. Evet, bu konuda 'sıradan kızlar' gibiyim. Makyaj yapmayı, özenip büzenmeyi çok seviyordum, hep sevdim de. Hep kendimi iyi hissetmeyi sevmiştim, yüzümde porselen makyaj olduğunda da bu böyleydi, hiç makyaj olmadığında da, özenip büzenip makyaj yapmayı unuttuğum zamanlarda da. 

(10 dakika sonra)

Eşyalarımın tümünü elime alıp dairemden çıkış yaptım. Normalde bu saatlerde Atlas odasından çıkıyor olurdu. Ama son iki gündür yoktu. 

Odasının tam önünden geçiyordum ki duraksadım. Kapıyı çalmalı mıydım? Bilmiyordum ama çalacaktım. Sessizce kapıya yaklaştım ve iki kere tıkladım. Cevap yoktu. 

"Atlas, iyi misin?" dedim, cevap yoktu.

"Atlas lütfen cevap ver endişeleniyorum," dedim ve devam ettim "Atlas! Lütfen cevap ver. Bak Açelya bu denli üzüldüğünü görseydi eminim kanserden kurtulamazdı. Atlas aç kapıyı!" 

İçeriden acı yüklü olmayan bir çığlık geldi; 

"Kapa çeneni Kamelya! Sus, sus, sus, sus, sus. Yalvarırım sus!"

Odanın içinde bir o tarafa bir bu tarafa gittiği adım seslerinden anlaşılıyordu. O an kalbim dağlanmış gibiydi. Atlas'ın yaşadıkları o kadar zordu ki içim inanılmaz şekilde acıyordu, çok acı şekilde sızlıyordu. 

Seslerden anlaşıldığı üzere Atlas turlamayı bırakmış hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. Arada çığlık atıyordu. Acı çığlıklardı bunlar, sevdiğini kaybeden çaresiz bir ruhun çığlıkları...



Lordlar ve VarislerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin