Yarım kaldık, bence sen yat artık
Çamur rengi köpekler, üstü karla kaplı
Kiralar pahalı diye ölmek istiyoruz
Çünkü şeytan bize cehennemden boş bi' arsa sattı
Yarım kaldık, saçmalama artık
Ben gecenin gürültüsü, sen de noise reduction
Bir gram ayık değildim, onca çakala karşı
Cut yapınca beat'i, sözüm punch olmuyor artık(Yarım Kalan Sigara)
Ne kadar garip, sorgusuz sualsiz gelmeyi kabul ettiğim okulda ölmemek için çırpınıyordum. Hayat hep olduğu gibi garipliklerini vurguluyordu. Üstelik hiç kimse ne olduğunu, neden bizlerin öldüğünü sorgulamıyordu. Kötülük üstündü, acımasızlık üstündü...
Daireme geleli bir saatten fazla olmuştu, çok uykulu olmama rağmen derslere katılma kararı almıştım ve bunun için hazırlanıyordum. Bir an için durdum. Uçurumun kenarında çığlıklar atmak istiyordum. Öylece ağlamak istiyordum.
"Ah Tanrım! Bu gün neyim var böyle?"
Hazırlanmaya devam ettim ama ne kadar çabalasam da gözlerimden akan yaşlara mani olamadım. Sanki üstüme duvarlar devriliyordu, sanki... Sanki ölüyordum. Küçük bir çocuk olsam aileme ihtiyaç duyar, babamın şefkatli kollarına koşar, annemin sıcacık dudaklarının alnımı öpmesine izin verirdim. Tüm herkese kendimi kötü hissettiğimi söyleyebilirdim, ama şuan olmazdı. İnsanlara hiçbir şey anlatmamam gerekirdi.
Şu an anlıyordum, aynı yollarda farklı insanlar yürüyemezdi, elbet bir tatsızlık çıkardı. Aynı müzik farklı insanların kulağına hoş gelmezdi, aynı nar farklı insanlara tatlı gelmezdi. Herkesin kendi dertleri, mutlulukları, sevinçleri, sebepleri, yaşam amaçları, hüzünleri, hırsları, kendi içlerinde savaşları ve aşkları vardı. Hepsiyle tek tek baş ediyor, hayata karşı güçlü kalmaya çalışıyorlardı. Dinler bile insanlara intiharı tabulaştırıyordu. İnsanoğlu mücadele etmeli, üremeli ve asla pes etmemeliydi. Hepimiz bu dünyada önemli bir yerimiz olduğunu sanırdık, önemli olduğumuzu, dünyayı değiştirip her şeyin iyi olmasını sağlayacağımızı sanırdık... Bir kahraman, ya da bir çizgi film karakteri bile kendi dünyasını değiştiremezken biz bu hayallere dalardık. Çocukluk hayalleriydi ya zaten bunlar! Biraz daha büyüdüğünüz de ise bu dünyada hiçbir yeriniz olmadığını sanırdınız. Hiçbir zaman kemik ve etlerle dolu bir torbadan ibaret olduğumuzu kabullenmedik, ya vardık ya da yoktuk...
Ki genelde yoktuk, ailenizin sizden çok sevdiği kişileri görünce yok olurdunuz, babanızın size bağırdığını görünce yok olurdunuz, arkadaşlarınızın sizi ektiğini görünce yok olurdunuz, sevgilinizin sizi aldattığını öğrenince yok olurdunuz... Ama var olanlar mutluydu, ailenizin sizden çok sevdiği kişi mutluydu, babanız tartışmayı kazandığı için mutluydu, arkadaşlarınız ve sizi ektiği kişi mutluydu, sevgiliniz ve sizi aldattığı kişi mutluydu...
Size ve bana ise susmak düşerdi. Zorunuza giderdi ama susardınız, bozulurdunuz ama gülümserdiniz, ağlamak isterdiniz ama kırılmamış rolü oynardınız. Kimisi bunları atlatamazdı, kimisi yerdi, kimisi ağlardı, kimisi dinlerdi, kimisi anlatırdı, kimisi atlatırdı, kimisi unuturdu, kimisi unutamazdı... Ben ise... Sanırım, ağlardım, hem de her dakika, her saniye, her saat, her gün... Bazı zamanlar gözümden yaşlar süzülürdü, bazı zamanlar gözlerim kupkuru olurdu. Ama ağlarım, her gün, her saat, her dakika...
Ders saati gelmişti, sadece derslerin işleneceği kata indim. Sınıfa girdim, ilk ben gelmiştim, başka kimse yoktu, her zaman olduğu gibi...
Bir kaç dakika sonra Shinju ve Sabina geldi. Beni hiç umursamadan bir masaya oturdular ve sohbet etmeye başladılar, istemsizce kulak misafiri olmuştum;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lordlar ve Varisler
AventuraPrens ve prensesler için kurulan okulun acımasız lordları tehlikeli bir oyun kurar. Bu oyunun kazananları bir prens ve bir prensesten fazlası olmayacaktır. Peki ya bu şanslılar kimdir?