10. Bölüm {Vazgeçmek}

409 20 0
                                    

Çığlıklar sustu, yürümeye devam ettim. Atlas ancak Açelya iyileşirse bu travmayı atlatabilirdi. Yapabileceğim bir şey yoktu, Açelya'nın yanına gitmeme yada Atlas'ın gitmesine izin vermezlerdi ki.

Çaresizce yemeğe çıktım, asansörü kullanmadım,  tek kelime konuşmadım, bunların neden olduğunu sorgulamadım. Sanki hayat durmuştu, akmıyordu saatler. tek tek, adım adım indim o merdivenleri, acele etmedim. Umut yoktu ve ben umudu mum ışığıyla arıyordum sanki. 

(20 dakika sonra)

Ders sıkıcı ilerliyordu, Ege önündeki tablete bir şeyler karalıyor, Sabina uyumamak için kendini zor tutuyor, Milena bir şeylere kıkırdıyordu. Atlas ise... Gelmemişti...

(Saatler sonra)

Sonunda dersler bitmişti, çok yorgundum ancak bir o kadar da açtım. Dersler biter bitmez daireme gitmek üzere asansörü çağırdım. 5. kata çıktığımda ve odamın kapısını açtığımda Hera koşa koşa kapıya geldi belli ki şu ana kadar uyumuştu. Yine ve yine her şeyi unuttum, bulutların üzerinde süzüldüm. Daha sonra ise... Her kötü şey deri döndü...

Üzerimi değiştirdim, rahat birer bol kot ve crop kazak giydim. Crop kazaklar bana çok güzel geliyorlardı, neden bende bilmiyordum. 

Hera'ya bir görüşürüz öpücüğü verdikten sonra yemekhaneye çıkmak üzere dairemden ayrıldım. Asansörü çağırırken nedensizce içim içimi kemiriyordu, sebepsizce heyecanlanmıştım. Normalde yemek ne kadar güzel olursa olsun yemek yemekten nefret ederim, şimdi neden heyecanlanmıştım ki? Bir bardak şarap mı sönük heyecanımı canlandırıyordu, bir bardakla bile uyuşan bünyem mi? Hem bugün şarap sunulmayacaktı ki.

Salona çıktığımda Ege daha gelmemişti. Hizmetçiden tabağımı istedikten sonra istemsizce beklemeye başladım. O kadar açtım ki neredeyse yemeği tabakla birlikte yiyecektim. Ancak yemek istemiyordum, ne kadar aç olsam da istemsizce beklemeye başladım, iyide neden ve kimi bekliyordum.

Herkes yemeğe başlamıştı, Atlas ve Açelya'ya ayrılan masa boştu, Sabina Edis olmadığı için tek oturmuş ve yemeğine başlamıştı, Shinju ve Yağız sohbete dalmıştı, belli ki çok eğleniyorlardı, Milena ve Baran birbirlerine tehditkar şekilde bakıyor ve hiç konuşmadan sadece yemeklerini yiyorlardı. 

Yani sanırım... İstemsizce beklediğim kişi Ege'ydi, iyide neden? Neden onu bekliyordum? Neden Açelya'nın iyileşmesini yada Atlas'ın açlıktan ölmeden önce yemeğe gelmesini değil de Ege'yi bekliyordum? 

Hayata ne kadar olumlu baktığını gösteren gülüşü için mi yada vazgeçilmez sohbeti? Neden midem bu kadar aç olmama rağmen bir prens için düğümlenmiş gibiydi?

Derken kata gelen asansörün sesi ile irkildim. Ege'ydi bu! Sonunda gelmiş ve gelmekle de kalmamış hayatımda gördüğüm en güzel kombini yapmıştı, bol ve kahverengi pantolonu, beyaz kazağı ve bej paltosu...

Yüzündeki hafif sırıtışı ile karşıma oturdu, bu kez başıyla selam vermek yerine "Selam," dedi "Görüyorum ki yemeğin soğumuş, yenisini istetmeye ne dersin?" Sahi, yemeğim buz gibi olmuştu.

(10 dakika sonra)

Yemeklerimiz gelmişti, sanki midemin bağları çözülmüş gibi haşin ama bir yandan da kibar olmaya çalışarak yemeğimi yemeye başladım. Ege konuşuyor bense onu büyük bir dikkatle dinliyordum. 

Birden Ege yemeğinden başını kaldırarak "Aşka inanır mısın?" diye sordu. Hayır anlamında başımı salladığımda gözlerindeki mutluluk sönmüştü.

"Mahzene girdiğim günü hatırlıyorsun değil mi? İşte ben o gün aşkı için ağlayan Açelya'yı görünce vazgeçtim. Kimseyi o kadar sevmemiştim ben, kimsede beni o kadar sevmemişti." dedim umutsuzca, "Benim tek aşkım her daireme girişimde beni karşılayan ponçik suratlım. Heram... "

Ege başını salladı, gözleri yeniden umut ve neşe dolmuştu. "Hayvanları seven kızla- Yani şey insanlara bayılırım." dedi, kıkırdadım. "Öyledir" dedim, "Öyledir..." diye tekrarladı...


Lordlar ve VarislerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin