Şükür ki uzun bir bölümle karşınızdayım, bazı yerlerde takıldım ve konu tıkandı ancak bu bölümü de yazdım canlarım! Bu arada kitabımın görüntülenme sayısı 1.3 K olmuş, çok müteşekkirim... İyi okumalar dilerim!
Yemeklerimiz bitmişti, hatta biteli bir 10 dakika olmuştu ancak sohbeti bitirememiştik. Herkes dağılmaya başlamıştı. Bir ara etrafıma baktığımda içeride kimsenin kalmadığını gördüm. Her ne kadar sohbetimizi bitirmek istemesem de "Ege, artık dairelerimize gitmemiz gerekmez mi?" diye kıpırdattım dudaklarımı. Ufak bir sessizlik oldu, sonrasında Ege;
"Ah, tabi. Sohbete çok dalmışız, artık noktalamalıyız..." dedi hüznün verdiği sessizlikle.
Eşyalarımı elime aldım, Ege'de öyle yapmış beni bekliyordu. Hafif gülümsedim, o da öyle... Asansöre doğru ilerledik, sanki içimde fırtınalar vardı, sanki kötü şeyler olacak gibiydi. Bu düşünceleri bir kenara bıraktım, Ege 2. ben 5. katı tuşladık. O erkenden indiğinde ben asansörde yalnız kalmıştım. Asansör 5. kata geldiğinde yorgun şekilde asansörden indim.
(45 dakika sonra)
Hera bir türlü rahat bırakmamıştı, en sonunda Hera uyuya kaldığında masa başına oturma vakti gelmişte geçiyordu. Fazla çalışmayacak olsam da sabah 04:00 gibi yatmayı düşünüyordum.
(4 saat sonra)
Çalışmaya öylesine dalmıştım ki 4 saatin sonunda daha fazla yapacak hiçbir şeyin kalmadığını ve karnımın da acıkmaya başladığını anlamıştım. Acaba yemekhane açık mıydı? Bir umut çıkmaya karar verdim, gözlerimden uyku akıyordu ama odaların lambalarını söndürdüm ve Hera'yı bir kontrol ettim. Sonuçta bu saatlerde beraber uyuyor oluyorduk. Ama ben bu gün sabahlamıştım.
Neyse ki yatağımın üzerinde mışıl mışıl uyuyordu. Bir an için kendimi suçladım, belki de beni beklerken sızıp kalmıştı. Umarım böyle bir şey olmamıştır...
Yemekhaneye çıkmama birkaç merdiven basamağı kaldığında fark ettiğim yanar durumdaki ışıkla yemekhanenin açık olduğunu anladım. Kalan basamakları da çıktığımda hemen karşımdaki masada Ege'nin oturduğunu gördüm. Bir elinde kahve diğer elinde ise bir dal sigara vardı. İyi de Ege sigara içiyor muydu? Belli ki içiyordu.
Beni fark ettiğinde yüzünde bir tebessüm oluştu, gözlerinden uyku akıyordu ama o kadar da perti çıkmışa benzemiyordu.
"Ah, gel Kamelya. Hoş geldin ama ben senin bu saatlerde uyuduğunu sanıyordum."
Soluk gözlerle cevap verdim, "Odamdaki alarmın çalmasına yalnızca bir saat var,"
Sigarasını söndürdü ve devam etti Ege. "Neden uyumuyorsun, hem derslere daha 5-6 saat var. Biraz olsun uykunu almalısın."
Yalnızca küllüğe bastırdığı sigaranın sönerken çıkardığı dumana baktım. Uyumak istemiyordum, çalışmak istemiyordum. Yalnızca acıkmıştım ve sohbet etmeye neredeyse ihtiyaç duyuyordum.
Kalktım ve açık büfeden bir çörek aldım. Kendime birde kahve doldurduktan sonra masaya oturdum.
"Sırlarımı öğrendiniz 'prenses hanım.'" dedi birden Ege. Hafifçe sırıttım,
"Bunu neden kendine yapıyorsun Ege?" diye soruverdim.
Ege hafifçe sırıttı, belli ki sorumu yanıtsız bırakacaktı.
Daha sonrasında sohbetimiz nasıl başladı bilmiyorum ama sabah 7'ye kadar sohbet etmiştik. Bu çocukta anlayamadığım bir şeyler vardı, sabahın 4'ünde yemekhanede karşılaşmış ve sohbete dalıp saati 7 etmiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lordlar ve Varisler
PrzygodowePrens ve prensesler için kurulan okulun acımasız lordları tehlikeli bir oyun kurar. Bu oyunun kazananları bir prens ve bir prensesten fazlası olmayacaktır. Peki ya bu şanslılar kimdir?