Kitabıma gösterdiğiniz yoğun ilgiden dolayı teşekkür ederim...İyi okumalar dilerim...
(Yazarın anlatımıyla)
Kamelya'nın dersleri başlayalı 1 ayı bulmuştu. Her şeyin yolunda olduğunu sanan Kamelya ve Açelya'nın arasındaki ipler gizliden gizliye geriliyordu. Okulda çok ilginç gelişmelerde olmuştu. Okulun ilk zamanlarında oldukça masum olan Edis artık zaman zaman ortalıktan kayboluyordu. Herkes işkillenmeye başlamıştı ancak Sabina'da en ufak bir korku belirtisi yoktu...
Yine normal bir güne başladığını düşünen Kamelya yatağından alarmı ile uyandı. Derin düşüncelere dalacak zamanı kalmadığı için hemen hazırlanmaya başladı. Üzerine geçirdiği bej kazağı, beyaza çalan bej pantolonu ve kahverengi paltosu ile dersliğine gitmeye hazır mıydı?Derin bir of çekti ve çantasını hazırlamaya gitti. Tabi ya! Değildi, tableti ve klavyesi olmadan hiçbir şeyi not alamazdı.
Çantasını da hazırlayan Kamelya derslerin verildiği kuleye doğru ilerlemeye başladı. Asansörle en alt kata inecekken aklına 18. doğum gününde sarayın cansız koridorlarından geçtiği geldi...
(Kamelya'nın anlatımıyla)
Tam her şey geçti derken sarayın koridorları ve benim sarayla birlikte geride bıraktığım düşüncelerim geldi... Hep böyle olmak zorunda mıydı sanki? Her şey iyi giderken sırf aptal kafam yüzünden kötü anılarımın aklımda depreşmesi... Zorunlu muydu bana!
Bunlara düşünmemeyi ve yeni sayfamda elimden geldiğince güzel yazmayı kararlaştırdım içimde. En alt katı tuşladım ve ilginçtir ki tuş çalışmadı. Tekrar tekrar tuşlamama rağmen çalışmayınca ıssız ve neredeyse hiç kullanılmayan merdivenden inmeye mecbur kalmıştım. Tam o sırada Atlas geldi, onu nereden tanıdığımı sorabilirsiniz. O benim çocuklu arkadaşım, hatta bir aralar ona aşık olduğumu sanıp ağlamıştım. O zamanlar aşk ne demek nasıl hissettiriyor bilmiyordum, şimdide bildiğim söylenemez. Düşününce geçmiş ne kadar güzel ve komik. Utanç verici anılarımızı hatırlayıp sırıtmak yada kedinizin size yaptığı o komik yüz ifadelerini hatırlamak. Yüzümde hep bir acı tebessüm oluşturur böyle şeyler...
Ben bunları düşünürken Atlas merdivenden inmeye yönelmişti bile, bana bakıp "Derse gelmeyi planlıyor musun? Devrelerin mi yandı, geç kalacaksın." cevap vermeyince devam etti "Minatozaki seni nasıl azarlar merak ediyorum, gelmesen de olur. Hem görmüş olurum." Gerçekten de biraz daha düşünürsem geç kalacaktım, koşar adımlarla merdivenlerden inmeye başladım. En alt kata indiğimizde Minatozaki karşımızda dikiliyordu. "Siz neden asansörden gelmediniz?" Atlas durumu özetlemeye çalışırken ben sınıfa geçtim. Sınıfta bir gariplik vardı, sanki bir kan kokusu...
Birden içeri korkunç derecede açık gözleriyle Edis girdi. Gözleri kanlanmıştı, birden elimde olmadan "Ne oldu sana Edis?" diye bağırdım, o an içeri Lord Rosa ve Lord Julia daldı. üzerlerinde kan değil belki ama kan kokusu vardı! Atlas ve Minatozaki içeri girdiler. Minatozaki oldukça güzel kokuyordu, ama geriye kalan 2 lord neden birini öldürmüş gibi kan kokuyorlardı?
O an aklıma dank etti, Shinju derslere çok erken gelirdi ama bu gün yoktu... Minatozaki bir şey olmamış gibi "Bu gün dersimiz özelliklede leydiler için önemli, sarayın kuralları ve davranış biçimleri vardır. Oraya uygun davranmazsanız hayatınızın kararma ihtimali bile var. Edep ve davranış! Bunlar sarayın 2 kuralı sonuçta! Başlayalım." Bir hizmetçi önümüze çaylar ve şekerler koydu. Bunun dersini sarayda da alıyorduk zaten, basitti benim için. Minatozaki bardağı nasıl tutmamız gerektiğini ve duruşumuzun nasıl olması gerektiğini anlatmaya başladı.
22 dakika sonra
Ders çok sıkıcı ilerliyordu, neredeyse uyuyakalacaktım. Minatozaki sıraları geçiyor herkesi kontrolünden geçiriyordu. Sürekli "Leydiler, ileride belki de ülkenizin başına geçeceksiniz. Resmi yemeklere katılacaksınız ki hala katılıyorsunuz. O zaman böyle davranırsanız size karşı olanlar saygısız ve eğitimsiz olduğunuz dedikodusunu bile yayabilirler!"
Herkes derse dalmıştı, birden dışarıdan çığlık sesleri yükseldi. Sesler Edis'in sesine benziyordu. Hepimiz hatta Minatozaki bile sustu. Edep dersi alırken acı çığlıklar duyuyorduk. Acı çığlıklardı bunlar, sanki Edis ölüyordu! Bu acı çığlıklar biraz sonra dineceğe benzemiyordu, Edis'in çığlıkları sanki midesine bıçak saplanıyor gibiydi. Birden içeri Edis daldı, masmavi gözleri göz kapaklarından akan kana boğulmuştu. İçeride feryat figan bağırıyor, bizlerden yardım dileniyordu. Üzerim birkaç damla kanla süslenmişti bile...
İyide neden gözler? Edis'e değil masmavi gözlerine üzülüyordum. Edis'e pek ısınamamıştım ama mavi gözleri çok güzeldi, hep neden bendede olmadığını düşünürdüm. Yani koskoca lordların neden böyle yaptığı da ayrı bir soruydu. Ama ortam o kadar kaosun pençesine düşmüştü ki kimse bunu sorgulamıyordu. Biri hariç... Atlas...
Hemen ayağa kalkmış, Edis'e yardım etmeye çalışmıştı. Ancak artık çok geçti. Hepimiz Edis'in yalnızca gözlerinde değil bileklerinde de kesikler olduğunun farkına varmıştık bile...
Arada gözüm Milena'ya ilişti, kafasını masaya yaslamış ağlıyordu. Edis ve etrafında uçuşan çığlıklar umurunda bile değildi. Kim için ağlıyordu bilmiyorum, ama gereksiz yere ağlıyordu. Etrafındaki o kadar şeye değil belki de sevdiğine ağlıyordu... Bunu bilebilecek miydim bilmiyorum, o kadarda umurumda değildi aslında...
Edis hala gözümüzün önünde can çekişiyordu. Diğer prensesler özelliklede Açelya korkuyla çığlıklar atıyorlardı. Sabina'nın gözlerinde bile korku canlanıyordu. Böyle duygusuz bir insan bile korkmuştu...
Edis ise artık tanınamaz haldeydi. Göz kapaklarından akan kan Edis'in paniği yüzünden hızla yüzüne akmış ve her tarafı kan olmuştu. Güzelim gözleri panikle pörtlemişti. Bilekleri daha da vahimdi. Birden umutsuzca yere yığıldı...
![](https://img.wattpad.com/cover/333007165-288-k806104.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lordlar ve Varisler
AventuraPrens ve prensesler için kurulan okulun acımasız lordları tehlikeli bir oyun kurar. Bu oyunun kazananları bir prens ve bir prensesten fazlası olmayacaktır. Peki ya bu şanslılar kimdir?